Arap Şükrü Sokağı’na girişte, Çetin Abi, Kemal’i görünce mekânına davet etti. İkisinin dostlukları, çok eskilere dayanıyordu. Çetin Abi, ortam görmüş bir adam olarak, Topal Kemal’i çok iyi tanımış, O’nun özündeki iyiliği, daha delikanlılığında yakalamıştı. Kemal’i, mekânının hemen önündeki iki kişilik masaya aldı, kendi de karşısına oturdu. Kendilerini takip eden şefi ile göz göze geldiğinde; başıyla hafifçe bir hareket yapması ile masaya iki kişilik servisin açılması bir oldu. Birer parça beyaz peynir, birer küçük dilim kavun olan tabaklar ile birlikte, birer duble rakı, masaya hemen servis edildi.

Çetin Abi ile Topal Kemal, “Hoş geldin, beş gittin” hesabı küçük bir sohbet ettiler. Rakılar bittikten sonra tazeleyelim teklifi geldi ama Kemal, sağ eli ile rakı bardağının ağzını kapatarak, sanki bardağa dayanıp güç alıyormuş gibi ayağa kalktı. Çetin Abi‘de, O’nu yolcu etmek için ayaklandı. Karşılıklı eyvallahlar ile ikili ayrılırken; Kemal, sokağın iç kısmına doğru yöneldi.

Biraz ilerde aralık içinde bir kahve vardı. O kahvede genelde gayrimeşru işlerin namlılarından olan kumar dönerdi. Kemal çok sık olmasa da uğrar, kahvenin olduğu sokağın üstündeki evlerin birinde oturan hapishane arkadaşı “Baltalı İlah”ı ziyaret ederdi. Birer çay kahve içer, karşılıklı sohbet ederlerdi.

Kemal, kahvenin olduğu ara sokağa girdiğinde erketeler çoktan O’nun geldiğini kahveye bildirmişlerdi. Kahvenin sahibi, Kemal’i çok iyi tanırdı. Onun geldiğini duyunca ne hikmeti kerametse bugüne kadar hissetmediği bir sıkıntı hissetmişti. O akşam, bir masa kuruluydu, mekânda. İlk defa masaya katılan bir kumar tutkunu vatandaş ile beraber gelmiş olan, ona refakat eden dört adam ayrı bir masada oturuyorlardı. Adamların tipleri, duruşları, hareketleri kahveciyi zaten yeterince rahatsız etmişti. Biraz sonra Kemal kahveden içeriye girecek, girdiği gibi de adamlardan huylanacaktı. Kahveci adı gibi emindi bundan…

Olan oldu; Topal Kemal kahveye girdi. Ortama girdiği zaman selam falan vermezdi, kendisine söylenen “Hoş geldin” sözlerine, bazen “hoş bulduk” derdi ama genellikle de alaycı ve aşağılayıcı ifadelerle cevaplar verirdi. Gezip dolaştığı yerlerdeki insan karakterlerinin hepsini ezbere biliyor; adamına göre de muamele ediyordu.

Kahveci, “Hoş geldin, Kemal” dedi. Kemal, Kahveci Emin’i iyi tanırdı, düzgün çocuktu, ekmeğinin peşindeydi. Her ne kadar gayrimeşru bir işten para kazanıyor olsa da, sonuçta birinin, bu işleri yapması gerekiyordu, o da yapıyordu işte... “Hoş bulduk” dedi, Topal Kemal. “Baltalı İlaha geldiğimi haber edin” diye de ilave etti. Çıraklardan biri fırladı hemen… Bu arada Kemal, ocağın sol yanına doğru yerleştirilmiş masaya oturmuş, önüne demli, tek şekerli, hapishane işi çayı gelmişti…

Kumar masasında oturan üç kişiden biri, Kemal’i çok iyi tanıyordu, diğer ikisi de ortamlardan tanıyorlardı. Yabancının ise Topal Kemal diye birinden haberi yoktu. Kemal’i iyi tanıyan adam, “Hoş geldin, Kemal” dedi, Kemal başını sallayarak aldı, selamı. Diğer iki adam da başlarını sallayarak selamladılar. Kemal, onlara baş falan sallamadı. Masadaki dördüncüyü de zaten hiç sallamadı.

Kemal’i tanıyan ve “Hoş geldin” diyen adamın davranışları oldukça sıkıntılıydı. Ortam o kadar sıcak da değilken oturduğu yerde terliyordu, adamcağız.

Kemal, bunu fark etmişti. Paltosunun cebinden tabakasını çıkardı. Kendine bir cigara sardı. Kibritini çıkarıp titreyen elleri ile zoraki tutuşturdu ve cigarasını yaktı. Hava alma ayağına, kahvenin önünde bulunan merdivenin geniş üst basamağında cigarasını tüttürmeye başladı. Hemen o arada çay servisi yapan elemanı kolundan yakalayıp yanına çekti. “Kim lan, bunlar?..” diye sert bir ifadeyle sordu. O da, “Nizam adında biri, ilk defa geliyorlar, Kemal Abi. Tanımıyoruz ama biraz yamuklukları olduğu belli” diye cevap verdi. Topal Kemal içeriye döndü, masasına oturdu, soğumuş çayından bir yudum aldı… Yüzünü ekşitti, gerilmişti, canı burnundaydı.

Kahvede de ilginç bir tedirginlik hâsıl olmuştu. Nizam’ın adamlarının tipleri, Kemal’i aşırı derecede rahatsız etmişti.

Topal Kemal için bu yeterliydi; film başlıyordu, başlayacaktı, dönüşü, kurtuluşu yoktu. Bir kıvılcım gerekiyordu. Artık o kıvılcım; ne zaman düşerse, Topal Kemal benzin bidonuna dönmüş moralsizliğiyle sadece kahveyi değil, Arap Şükrü Sokağı’nı da ateşe vermeye hazırdı.

Ve beklenen oldu, o kıvılcım ilk önce masanın ortasına düştü. Masadaki Kemal’i tanıyan oyuncu, Nizam’a, “Hile yapıyorsun, kâğıt çalıyorsun” diye bağırarak hiddetle masadan kalktı. “Ne hilesi, ne kâğıt çalması lan, otur oyununa bak” diye cevap verdi Nizam.. Ok, yaydan çıkmıştı. Kemal’i tanıyan oyuncu, Nizam’ın kolunu işaret etti; “işte dedi, kolunda, ceketinle gömleğinin arasında kâğıt saklıyorsun”. Diğer oyuncular da bunun farkına varınca, pandomim koptu kahvede..

Topal Kemal ile Arap Şükrü Sokağına beraber giren bela, kumarhanede ortaya çıkmıştı.

Kahvede bir itişme kakışma oldu, olmadı.

Kemal bulunduğu yerde ayağa kalktı; “Lan Nizam iti, ‘İt ürür, kervan yürür’ derler. Ulan ne ürediniz be, pezevenkler! Dizmeye, düzmeye kalksak buradan çıktığınız yere yol olacaksınız. ‘Kervan yolda düzülür’ derler. Çıkın lan buradan dışarı, yola çıkın. Sizin hepinizi yolda, sokakta düzeceğim” dedi. Kahvedekilerin müdahalesi ile oluşan itişme kakışma durumuyla birlikte, beş yabancı, kahvenin önündeki sokağa benzeyen yola çıktılar. Bağrışmalar, küfürler, gürültüler ile birlikte beş yabancı ve Topal Kemal, şimdi sokakta karşı karşıyaydılar. Kemal, sırtını kahvenin karşısındaki evin duvarına vererek arkasını sağlama almış, alçak da olsa kaldırıma çıkmış, diğerlerine göre görüş üstünlüğü elde etmişti. Beş adam, bir elin açılmış beş parmağı gibi belirli mesafeler ile Kemal’in karşısında, O’na saldırmak için yerlerini almışlardı. Kemal, en zayıf halka olarak soluna düşen haytayı gözüne kestirmişti. Hayta, elinde bir kelebek çakı, aklı sıra kelebek çakı ile artistik hareketler yapıp, pozlar veriyordu. Topal Kemal, paltosunu omuzlarından aldı, sol koluna doladı. Topallayarak da olsa, çok seri bir şekilde, soldakine doğru bir hamle yaptı. Soldaki kelebek çakıyı salladı, çakı Kemal’in paltosuna saplandı, tam o esnada da Topal Kemal’in kafası haytanın yüzünün tam ortasına yapıştı. Burnu yanakları ile aynı hizaya gelen hayta, patlamış kaşları ile bütün yüzü kan çanağı gibi olmuş bir halde sanki boş bir elbise gibi yere yığıldı. Bu hengâme yaşanırken diğer üç adam kahvenin yanındaki evin önünden kara fırında kullanılmak üzere yarılmış uzun odunlardan birer tane ellerine almışlardı. Kemal’i tanımıyorlardı. Ellerindeki odunları Kemal’in kafasında kırsalar, Topal Kemal’in umuru bile olmazdı. O’nun vücudu, su verilerek dövülmüş bir çelikten daha sağlamdı. Daha önce de belirttiğim gibi O’nun vücudunu, sinir sistemi yönetiyordu. Böyle durumlarda sinir sistemi vücudunu kitler; bütün dış darbelere karşı korumaya alırdı. Odunmuş, çakıymış, kurşunmuş vız gelir tırıs giderdi. Nitekim öyle de oldu; Topal Kemal, soldan ikinci hayta, odunu savurduğunda, saldırıyı yine palto sarılı sol kolu ile karşıladı. Kemal’in sağ yumruğu, taş balyozu gibiydi. Haytanın sağ çenesine indiğinde, hayta, dökülen dişlerini toplamak için yere düşmüş ama bayıldığı için alnının çatağı da yere vurmuştu. Tam o esnada da en sağdaki hayta, elindeki odunu olanca gücüyle, arkasından Kemal’in tam kafasına indirmişti. Odun dikine ikiye ayrılarak iki parça olarak düştü, yere. Kemal’i bayılıp düşecek sanıyorlardı ama O arkasına döndü, topal ayağına rağmen hızlı ve büyük iki adım atarak, kafasına odunu vurana, öyle bir kafa vurdu ki; hayta geri geri kontrolsüz bir şekilde üst sokağa çıkan beton merdivenlere kafasını vurarak merdivenlerin önüne düştü. “Düşenin dostu olmaz” derler ya, haytaların dostları olsa bile onları düştükleri yerden kaldırabilmeleri imkânsız gibi bir şeydi. Çünkü düşen, ya bayılarak düşüyor ya da düştüğü yerde bayılıyordu. Panik büyümüştü, ayakta kalanlarda… Sağındakinin yanındaki haytanın paniğinden yararlanan Topal Kemal, O’na da okkalı bir tokat vurdu. Kemal’in tokadı normal bir tokat değildi. Resmen amele küreği gibi yapıştı, haytanın yanağına… Hayta, kendini toparlamak istedi o anda… Ama ne yazık ki gözlerinin önünde Kemal’in yüzünü gördüğünde, alnının ortasına yıldırım düşmüş gibi kafayı çoktan yemiş ve baygın bir halde yere düşmüştü. “Elde kaldı, biir” dedi, Kemal, Nizam’ın karşısına dikildiğinde…

Bazen Topal Kemal’de hata yapabiliyordu. Kumarda hile yapan, hayatta ne yapmazdı ki?..

Nizam, belinden tabancasını sıyırdı ve Topal Kemal’e doğrulttu; “Oyun masadaydı, bitti lan psikopat, geberteceğim şimdi seni” dedi. Sonra sanki arkasına bakmak ister gibi bir hareketle olduğu yerde yarım dönüş yapabildi ve isteksiz bir şekilde olmuş bir armut gibi yere düştü…

O düştüğünde; arkasında, neredeyse onun üçte ikisi kadar bir vücut hacmine sahip olan “Baltalı İlah” göründü. Baltası elindeydi; Hapishane arkadaşı Topal Kemal için, Nizam’ı ortadan ikiye de ayırabilirdi ama hapis yatmaktan bıkmış olsa gerek ki; baltanın çekiç olarak kullanılan kısmı ile vurmuştu, Nizam’ın kafasına…

“Eyvallah” dedi, Topal Kemal arkadaşına, “Eyvallah”

Vakti zamanında Kemal’in annesinin hapishaneye taşımış olduğu battaniyelerden ve cigaralardan nasiplenmiş olan “Baltalı İlah”, Topal Kemal’e minnet borcunu hiçbir zaman ve hiçbir şekilde ödeyemeyeceğini düşünüyordu. Topal Kemal’in hayatını kurtarmıştı ama olaya öyle de bakmıyordu; “Kemal iyi çocuktu, güzel adamdı, yaşamalıydı”… Gerisi tırıvırıydı…

İki arkadaş birbirlerine sarılmış vaziyette kahvehaneye çıkarken komşu dükkânlardan çoktan ambulans çağrılmıştı. Kumar masasında hile yapan Nizam ve adamları, büyük ihtimalle ilk önce hastanede, sonrasında da evlerinde belli bir süre istirahata alınacaklardı. Çünkü üstlerinden tek kişilik ordu, Topal Kemal geçmişti…

Topal Kemal ve hapishane arkadaşı “Baltalı İlah” sade kahvelerini içip, sarma cigaralarını tüttürdükten sonra vedalaşarak ayrıldılar.

Topal Kemal, aksayarak yürüyüp uzaklaşırken “Baltalı İlah”, Kemal’in hapishanede kendine yapmış olduğu iyilikleri bir kez daha hatırlıyordu.  Ve içinden “Güle güle, benim mert, delikanlı arkadaşım” diye söylenerek Topal Kemal’i, vukuatlı hayatına uğurluyordu.

Kemal de, Arap Şükrü Sokağı’na beraber girmiş olduğu "bela" ile birlikte Altıparmak Caddesine çıkıp, bir taksi çevirerek oradan uzaklaşıyordu, yeni yangınların ortasına doğru...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.