Üniversiteden sınıf arkadaşım, meslektaşım, kayın biraderim Hüseyin Akça, tekel ürünlerinde fiyat artışı ve doğalgaz’a yüzde 20 zam geleceği haberleri üzerine, “Oh olsun. Oy verdiler ödesinler de görsünler” diyor.
Sevgili meslektaşım, arkadaşım Fatih Güllapoğlu, "bundan sonra böyle" diye başlıyor sosyal medyadaki yazısına ve 9 madde sıralıyor. Ben, özet olsun diye bunlardan sadece üçünü paylaşıyorum:
"Kısmet ise 21 Aralık'ta 63 yaşıma girecek olan bana hayat, bugünden itibaren büyük bir değişikliğe gitmemi söyledi ve ben de bugün yeni bir hayat tarzı için kendi kendime söz verdim, uygulamaya başladım. Nasıl mı? Madde madde anlatayım:
1- Bizim mahalledeki 3 M Migros'ta bugün soğan 6.95 Lira idi. Etikete baktım ve sesli olarak şöyle dedim: “Ohh. Keşke 10 lira olsa... Bana ne !..”
2- Bir arkadaşım söze başlamıştı, "Şeker fabrikalarının satıldığı illerde işsizlik oldukça artmış ama oylar..." derken "Sus, devam etme" deyip şöyle konuştum:
"İşsiz mi kalmışlar? Bana ne ?!.."
3- Ülkenin orasında burasında işsizlik artmış, fakirlik oranı yükselmiş gibi konularda yayınlanacak olan haberleri duyduğum zaman da "Bana ne!" diyeceğim.
Artık kafası çalışan gençler bundan sonra ülkenin geleceğini düşünsünler, düşünmeyenler de daha da fakir olsun, sürünsün; hiç ama hiç umurumda değil. Bana ne !.."
***
İyi dost, güzel insan Hüsamettin Taşdemir Facebook’ta şu notu yayımladı:
"GÖRDÜĞÜM GEREK ÜZERİNE FACE-BOOK HESABIMI YARINDAN İTİBAREN BELİRSİZ BİR SÜRE İÇİN KAPATIYORUM.. 4250 SAYFA ARKADAŞIMLA BİRGÜN TEKRAR GÖRÜŞÜRÜZ İNŞALLAH.. HERKESE SELAMLAR, SEVGİ VE SAYGILAR..”
Ardından eş, dost ve arkadaşları ile Bursa Arena İnternet Gazetesi okuyucularında üzüntü, teselli ve merak mesajları yağmaya başladı.
Bu durum karşısında açıklama yapmak zorunda kalan Taşdemir, “Yok yok yanlış anlaşılmasın. Kimseye kızdığım falan yok.. Bir vize işim var ve eski paylaşımlar engel oluyor, o kadar..” dedi ve herkes rahatladı.
Görünen o ki, seçim sonuçları ruh halimizi değiştirdi. Yara kabuk bağlayana kadar bu hal sürecek gibi.. Ancak, 'O HAL’ gibi bu hal de uzun sürmemeli. Tatil aylarıyla birlikte rehavet de bitmeli. Yeniden hayata sarılmalı, çocuklarımıza, torunlarımıza iyi bir gelecek hazırlamanın idari ve siyasi koşullarını sağlama mücadelesine yeniden girişmeliyiz. Ne olur umutsuzluğa kapılmayalım. Zira bu ülke bizim, bu halk bizim, gelecek mutlaka bizim.
Charlie Chaplin seyircilere bir şaka yapar ve herkes gülmeye başlar. Charlie aynı şakayı tekrar yapar, birkaç kişi güler. Şakayı tekrarlar bu kez kimse gülmez. Bunun üzerine şu harika sözleri söyler:
“Aynı şakaya defalarca gülemiyorsunuz. O zaman neden aynı şey için tekrar tekrar ağlıyorsunuz ?..”
Yani hayatın her anının tadını çıkarın. Hayat çok güzel.
Charlie Chaplin’in kalbe dokunan en önemli üç sözü ise şöyle:
1- Bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir, endişelendiğimiz şeyler bile.
2- Yağmurda yürümeyi severim çünkü kimse gözyaşlarımı göremez.
3- Hayatta en boş geçirdiğimiz günümüz gülmediğimiz gündür.
***
Av. Erdem Akyüz, belki benzeri vardır ama benim ilk kez duyduğum ilginç bir olayı şöyle nakletti sosyal medyada:
"Yargı mensupları arasında anlaşmazlık ve çekişmeler olabilir ama geçtiğimiz günlerde, bir hakimin; üzerinde cübbesi ile kürsüden inip, duruşma salonundan çıkıp, koridora fırlayıp, Avukatların ve özellikle Baro Başkanı Av. Hakan Canduran’ın üzerine yürümesi kabul edilemez bir olaydır. Bu olaydan sonra ilgili hakim hakkında henüz hiçbir işlem yapılmamışken, üstelik bu kişinin yaptığı şikayet üzerine, alel acele, Başkan Av. Hakan Canduran’ın 2 Temmuz Pazartesi günü saat 10.00 da ifadeye çağrılması da üzerinde ayrıca durulması gereken bir durumdur.
Tabi, “O da bir şey mi? Kavgacı hakimin yaptığı hareket, PKK’ya kızıp CHP’ye efelenen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, açıklamalarının yanında solda sıfır kalır” diyenleriniz çıkabilir.
Bu arada, hafta içinde resmi seçim sonuçlarının açıklanmasını takiben hafta sonunda düzenlenecek yemin töreniyle faaliyete geçecek TBMM’deki muhtemel siyasi varyasyonlarda Süleyman Soylu’ya rol verileceği iddialarını da aktarmadan geçemeyeceğim. (Bu iddiaların ayrıntısını daha sonraki yazılarımda aktaracağım).
***
Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesinin önderi INDRA GHANDI’ye ait bir öyküyü aktararak yazımı sonlandırmak istiyorum:
Bir kasabada her gün hava kararınca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alır, komşularının evlerini soymaya giderlermiş. Fakat gün doğarken geri döndükleri her seferinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış. Ama ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalarmış.
Bir gün nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Geceleri, diğerleri gibi çantasını fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş bu adam. Hırsızlar da onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görünce döner giderlermiş.
Fakat bu durum böyle bir süre devam edince, ahali ona kızmaya başlamış: "Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok" demişler. Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış.
Her gece, hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Ancak her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş. Sonuçta bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek içecek hiç bir şeyi kalmamış ve memleketini terk etmek zorunda kalmış.
Kasabada hırsızlıkta ustalaşıp giderek zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Zamanla, zengin fakir ayrımı çoğalmış.
Zenginler mallarını korumak için bekçiler tutmuşlar, hapishaneler kurmuşlar. Kendi mallarının çalınmasını da yasa dışı ilan etmişler! Tabi, yoksulların mallarını çalmak halâ serbestmiş!
Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş. Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da oraları terk edip gitmişler. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacakları kimse kalmadığından servetlerini yavaş yavaş yitirmeye başlamışlar.
Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için oraları ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Sora sora nerede yaşadığını öğrenmişler.
Evine gittiklerinde kapıda yazılı bir kâğıt görmüşler. Kâğıtta şunlar yazıyormuş:
"Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir..."
BİR MİLLET UYUYORSA UYANDIRMAK KOLAYDIR; AMA UYUMUYOR DA UYUYOR GİBİ YAPIYORSA NE YAPSANIZ NAFİLE, UYANDIRAMAZSINIZ..
İyi haftalar.
remzidilan_48@hotmail.com