BURSA ARENA / Haber Merkezi
Başyazısını Türkiye'deki ekonomik gelişmelere ayıran Financial Times, "Bu koşullarda tasarrufları korumanın tek yolu, Erdoğan'ın kontrolü altında olmayan bir para birimine dönmek" yorumunda bulundu.
Financial Times ( FT) gazetesinin Türk Lirası'nda yaşanan değer kaybına dair yayınladığı başyazıda, yüksek enflasyona rağmen faiz indirimlerinin sürmesi halinde TL'deki değer kaybının artacağı belirtilerek, "Bu koşullarda Türklerin tasarruflarını korumasının tek yolu, Erdoğan'ın kontrolü altında olmayan bir para birimine dönmek olacaktır" denildi.
Duvar'ın FT'den aktardığı habere göre, "Eğer Erdoğan aniden bir rota değişikliğine gitmezse, çok büyük bir potansiyeli bulunan bir ülke olarak Türkiye'nin önündeki tek soru, Cumhurbaşkanı'nın koltuğunda daha ne kadar kalacağı ve gitmeden önce ne kadar hasar vereceği olacaktır" ifadelerini kullandı.
Başyazının tam metni şöyle:
"Türkiye son derece sıradışı bir krizden geçiyor. Geçtiğimiz iki hafta içinde yaklaşık yüzde 20 oranında değer kaybeden TL'nin değerindeki çöküş, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi ülkenin ekonomik temellerindeki sorunlardan kaynaklanmadı. Uzun süredir cari açıktan mustarip olan Türkiye, ihracattaki devasa artış ve yabancı turist sayılarındaki düzelme sayesinde eylül ayınca iki ay üst üste cari dengede fazla verdi. Bunun yerine, para birimindeki sıkıntıların neredeyse tamamı, tek bir adamın giderek daha fazla hata içeren kararlarını ve sözüm ona bağımsız olan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası üzerinde kullandığı nüfuzunu yansıtıyor: Recep Tayyip Erdoğan.
Erdoğan, Türk Lirası'ndaki değer kaybından dış güçleri sorumlu tutuyor. Fakat son sorunlar bu sene mart ayında, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ı kovmasından sonra başladı. Bu saygın bürokrat, son iki yılda işini kaybeden üçüncü Merkez Bankası Başkanı'ydı. Erdoğan'a sadık Şahap Kavcıoğlu'nun atanması kısa süre içinde TL'de yüzde 15 düşüş getirdi; para birimi bundan sonra bir miktar toparlandı. Düşüş daha sonra, bu ay Merkez Bankası'nın faiz oranlarını üç ayda üçüncü defa indirmesiyle hızlandı.
Yükselen piyasa ekonomilerinin bu sene dolar karşısında genel olarak kötü performans sergilediği doğru. ABD Merkez Bankası'nın (Fed) yakın zamanda korona virüsü pandemisi nedeniyle ekonomiyi ve finans sektörünü desteklemek amacıyla varlık alımı programını azaltmaya gideceği başlayacağı yönündeki beklenti, doların değer kazanmasına yol açtı. Gelişmekte olan ülkelerde yüksek faiz oranları arayışındaki serbest dolaşımda olan sermaye artık evine dönüyor. Pakistan Merkez Bankası Başkanı'nın geçtiğimiz hafta Financial Times ile söyleşisinde belirttiği gibi, hissiyat değişirse yüksek döviz borcu olan daha yoksul ülkeler risk altında kalacak.
Bu arka planla bakıldığında, Erdoğan'ın komplo teorisi tellallığı ve otoriter eğilimleri normalde olduğundan daha kötü sonuç veriyor. Erdoğan uzun süredir 'faiz lobisi' dediği şeye karşı sesini yükseltse de, aynı zamanda kurnaz bir pragmatistti de; geçmişteki kur volatilitesi dönemlerinde nihayetinde Merkez Bankası'nın faiz oranlarını yükseltmesine izin vermişti. Bu kez, düşük faiz oranlarına dair ideolojik bağlılığını hayata geçirmeye kararı görünüyor; geçtiğimiz haftanın başında, Türkiye'nin 'ekonomik bir kurtuluş savaşı' verdiğini söyledi.
Muhalefet partileri, Erdoğan'ın iktidarının son yıllarını geçirdiği ve 2023'te yapılması planlanan seçimlerin bu ısır sarmala son vereceği konusunda iyimser. Yüksek fiyatlar yaşam standartlarını gerilettikçe, Erdoğan'ın popülaritesi azalıyor. Erdoğan ilk seçildiğinde, İslamcı partisi bir büyüme ve düzenli gelir artışı dönemini vaat etmişti. Uzun yıllar boyunca, kısmen hükümetinin miras aldığı bir IMF programı ve sonrasında da bugün sönmüş olan inşaat patlaması sayesinde bu sözünü yerine getirdi. Esasında, Cumhurbaşkanı'nın ucuz paraya devam eden desteği, borçlanmayla gelen büyüme döneminin hatıralarından kaynaklanıyor olabilir. Bu, iktidarda kalmaya devam etmeye çalışması için elinin altındaki birçok araçtan sadece biri.