Değerli okuyucu, üç yıla yakın süredir bu köşede sizlere ulaşıp din, inanç ve iman konularında bilgiler aktarmaktayım. Yazılarımın içeriği, imanî konuların gerçekliğinin, menfaatler doğrultusunda görmezden gelinen Kur’an’a göre anlamlarını içermektedir lakin bu yazımda bizler ve dolayısıyla çocuklarımız ve toplum ile birlikte devlet ve İslam için çok önemli gördüğüm ve aciliyet gerektiren bir konuya değineceğim!
Bugün, içinde yaşadığımız zaman diliminde, uzun süredir, trafikte, çarşıda, toplu ortamlarda, sanal ortamlarda yaptığım dikkatli gözlemler sonucunda gördüğüm, maalesef ki insanlarımızın algıları kapanmış, düşünme, sorgulama, araştırma, öğrenme, gerçeği arama, adalet ve doğru olanı yapmak gibi bizi gerçekte insan yapan insanî özellikleri âtıl duruma yani var ama kullanılmaz duruma düşmüş bir haldedir. Algılar kapalı olunca bakan ama görmeyen, duyan ama işitmeyen, yaptığı hiçbir işte özgür iradesi, düşüncesi, saygı olmayan, yaşamın içinde Rahmaniyetten uzak, zulmanî vasıflar içinde bulunan ve bencilliğin bataklığı olan egoizm pençesinde ıstırap çeken insanlar topluluğu haline gelmişiz.
İnsan, yaratılışı gereği algıları olan ve bu algılar açık tutulması gereken değerdir! İnsan, tüm imanî konular da dahil yaşamda mevcut bulunan her türlü alanda, düşünme özelliğine, öğrenme özelliğine, araştırıp keşfetme özelliğine, okuyup sorgulayıp kendisini geliştirme özelliğine sahip bir canlı olurken yaşamı, insanî özelliklerini kullanarak kendisini geliştirme üzerine olursa ancak o zaman gerçek huzuru, mutluluğu elde edip insanca yaşayan, sadece maddesel olmayıp madde ve mana birlikteliği içeren bir canlıdır!
İnsan, insanî değerlerini kullanmıyorsa yani kendisi adına düşünülüyorsa, öğreniliyorsa, sorgulanıyor, araştırılıyor, keşfediliyor, okunuyor ve kendisine hazır sunuluyorsa kendi insanlığını devre dışı bırakması isteniyordur. Bir fikir dahi öyle sunulduğu için bilincimizde mevcutsa ve biz bu fikri sorgulamadan, doğrusuna ulaşmadan ezbere taşıyıcısı olup bir de savunuyorsak bilmeliyiz ki bilincin zehri olan ideolojiyle zehirlenmiş bir halde algılarımız kapalı olarak yaşıyoruzdur. Ancak damdaki mahluk kendisine sunulduğu kadarıyla yaşayan ve algıları kapatılmış canlıdır!
İşte bu halde olan insan algıları kapatılmış bir canlı olup, görmeyen, işitmeyen, düşünmeyen, yaşamı, ihtiyaçlarını karşılamaktan ibaret, kendi görüşüne uyan ve uymayan diye ayıran, uyanları menfaatti gereği kabul edip uymayanları reddeden ve hatta yaşam hakkı vermeyen, toplum içinde kendisinden başkasını düşünmeyen, yaşamda sadece kendisi varmış gibi bulunan, başka hiçbir şeye önem vermeyen, kendisine gelince kurallara aykırı her şeyi yapabilen ama başaklarına gelince herkes ona göre yaşamalı ve kurallara uymalı anlayışına köle olan, acınası bir insandır.
Toplum? Toplum bu insanların bütünlüğü olduğundan maalesef toplum olarak da bu haldeyiz. İnsanlığını kaybetmiş, algıları kapalı egoist insanlar topluluğu, çok kısa sürede kaybedip yok olmaya mahkumdur. Egoist insandan daha kötüsü, insanlığını kaybetmiş, algıları kapalı egoistliktir.
Peki bizler nasıl bu hale geldik? Eğer sebebi bulamazsak, sıkıntı yaşanmaya devam edecektir tâki, insan, toplum, millet, devlet ve İslam yok oluncaya kadar!
Bu anlattığımız acı gerçeğin, alınan eğitimle, yapılan meslekle, gelinen konumla, alınan unvanlarla hiçbir alakası yoktur! Üniversite mezunu olup olmamayla, mesleğimizin doktor, avukat, mühendis, gazeteci, esnaf, memur ya da işçi olup olmamasıyla, siyasetçi veya bir kurumda müdür, başkan olup olmamayla, Profesör unvanı alıp alınmadığıyla ilgisi yoktur, çünkü maalesef tüm bunlar algıları kapalı halde, insanlığını kaybetmişler içinden çıkanlardır. Buna, kötünün iyisi diyebiliriz.
İnsanlığın, toplumun, çocuklarımızın, geleceğimizin, devletin ve İslam’ın bekası için acilen, gerekiyorsa diğer her şeyi bir kenara bırakarak çözüme odaklanmalı ve çözüm için ne gerekiyorsa yaşantımız içinde herkes üzerine düşen görevi, sorumluluk bilinciyle, adaletle yerine getirmelidir! Bizleri bu hale dönüştüren içinde yaşadığımız yaşamın ta kendisidir!
Bakın kendinize ve etrafınıza nasıl yaşıyorsunuz? Teknoloji, insan yaşamında, insanî değerlerini daha kolay ve daha geniş bir ortamda daha hızlı bir şekilde kullanıp aynı zaman diliminde daha çok gelişebilsin diye kullanılıyorsa insan elinde eşya ve hizmetkârdır. Eskiden yemek pişirmek için çukura ateş yakılır, üstüne kazan konulur ve içinde yemek pişirilirdi. Sonra tüp ve ocaklar icat oldu, şimdi yemekler ocakta daha zahmetsiz ve daha çabuk pişmeye başladı, daha sonra evlerimize doğalgaz geldi tüp değiştirme zahmeti de ortandan kalktı daha fazla zaman bizlere kaldı. Aynı örneği çamaşır ve bulaşık yıkamak için de kullanırız, arabalarımızla bir yere gitmek için de. İşte diğer teknolojik her şey için temelinde aynı mantık vardır. Posta güvercininden telgrafa, oradan telefona ve şu an akıllı cep telefonlarına gelindi ki var oluş amacı aynı mantıktır. Bilgisayar, televizyon gibi her ne varsa tümü bizler için, biz insanlığımızı ve gelişimimizi daha kolay ve daha geniş yapabilelim diye kullanılıyorsa bizlere hizmet eden, bizlerin algılarında, düşüncelerinde, öğrenmesinde kısaca gelişimimizde önemli yardımcı eşyalar olurlar ama bizler yanlış kullanıyorsak onların hizmetçisi, kölesi halinde insanlığımızın dışına çıkıp, sunulduğu kadarıyla yaşayan âtıl canlılar haline dönüşürüz şu an olduğumuz gibi!
Tek derdi, aldığı beğeniler, cep telefon şarjı ve resim çekmek olan insan, insanlığını kaybetmiş insandır! Kendisini akıllı telefonuna hapsettiği için elindeki telefon kendisinden daha akıllı hale gelmiştir! Telefon elinden hiç düşmez, bilgisayar sadece eğlence için, televizyon ise beyne yalanlar dolduran öğütme makinesi olmuş! İdeoloji pompalanan, hoşa giden yalanların beğenilip doğruların reddedildiği, her şeyi yalan olan bir sanal medyanın köleleri olmuş insanlar hangi özgürlükten söz edebilirler ya da hangi özgürlüğü yaşayabiliyorlar? Tüm kavramların kendisi bırakılmış, içleri boşaltılıp bir amaca hizmet eder hale getirilmiş, insanlığın temeline dinamit olması için değiştirilmiş bir halde önümüze konulmuşken, hele ki bunlar, doğrusunu araştırıp, öğrenip, kendimizi geliştirmek adına kullanmamız gereken teknolojik imkânlarla yapılıyorken, gönüllü olarak damdaki canlı olmak sonun başlangıcıdır.
Değerli okuyucu!
Önce kendimiz sonra çocuklarımız, millet, devlet ve İslam için bir an önce okumaya, öğrenmeye, sorgulamaya, düşünmeye, algılarımızı açarak kendimizi geliştirmeye dönmeli ve öyle yaşamalıyız. Bu hal insanlık olmayıp, her an kendimize zulmettiğimiz cehennem yaşantısının dünyadaki yansıması olan haldir. Kurtuluş kendi insanlığımıza dönüp, teknolojiyi doğru kullanmaktadır. Bırakın elinizdeki akıllı telefonları! Onlar sizden akıllı olamazlar, sadece bilgiye çok çabuk ulaşmanızda yardımcı eşyadırlar! Kapatın evinizdeki televizyonların sizi köleleştiren kanallarını! Her hafta evinizde ailecek hep bir arada kitap okuyup okuduklarınızı birbirinize anlatma akşamı yapın, en azından haftada bir akşam! Ailecek birlikte zekâ geliştirici, düşünmeye sevk eden oyunlar oynayın bir diğer akşam! Kendinize ve çocuklarınıza yalnız yaşamadığınızı, yaşamın içinde tek olmadığınızı, bir arada toplum olarak yaşadığınızı, toplumun birbirini etkilediğini, bu sebeple kurallara uymanın kendiniz ve toplumun geleceği için çok önemli olduğunu, diğer herkese saygı duyulması gerektiğini, inanç ve fikirlerin aynı olmadığını ama fikirlerin, düşüncelerin, inançların bireylere zarar vermedikçe özgür bırakılıp saygı duyulması gerektiğini anlatın. Yardımlaşmayı, paylaşmayı önce kendinize sonra çocuklarınıza öğretin! Adaletli olmayı, doğru ve dürüst olmayı, yalanın sadece söyleyene zarar verip söyleyeni esir alacağını öğretin.
Hayat, bir arada insanca algılar açık bir halde gelişip geliştirdikçe huzurlu, mutlu ve güzeldir!
yazılarınızı arada bir okuyorum. farklı bir insansınız. fakat bizi sistemaitik şekilde dinden imandan soğuttular. işAllah yazdıklarınızı herkes okur. sadece devlet adamları okusa dha iyi olur. Kaleminize kuvvet.