BURSA ARENA / Haber Merkezi
4 Haziran 1989 tarihinde Pekin’in dünyaca ünlü Tiananmen Meydanı’nda özgürlükçü taleplere karşı Çin yönetimi, büyük bir silahlı operasyon gerçekleşmiş ve bunun sonucunda sayıları 1000’e yaklaşan insan hayatını kaybetmişti. Çin’in yakın tarihinde komünist devrimden sonra en büyük siyasal olay ve dönüm noktası olan Tiananmen Olayları hem Çin hem Doğu Türkistan’ın kaderini önemli bir ölçüde etkiledi.
Doğu Türkistan’da milyonlarca insanı sistematik asimilasyon politikaları sayesinde sindirmeye çalışan Çin yönetimi, tam 32 yıl önce bugün, dünyada demokrasi taleplerinin en acı bir şekilde bastırıldığı Tiananmen olaylarına imza attı. Pekin yönetiminin baskıcı tutumuna karşı Tiananmen Meydanı’nda toplanan göstericiler, askerlerin ateş açması sonucu hayatını kaybetmişti. Demokrasi tarihinin en acı olaylarından biri olarak hatırlanan Tiananmen Katliamı’nda kaç kişinin hayatını kaybettiği ise hala tam olarak bilinmiyor.
TİANANMEN OLAYLARI NASIL BAŞLADI?
Mao sonrası Çin’de reformistlerin parti içerisindeki atağı sonucu Deng Şiaoping liderliğe getirildi. Şiaoping’in zaferi sonrası ekonomik çöküntü içerisindeki rejimi kurtarmak adına 78-85 yılları arasında bir reform planı yürürlüğe sokuldu. Çin’de görülmemiş bir liberal hava esmeye başladı. Japonya ile barış dahi imzalandı. Yabancı sermayeye ve dış dünyaya kapılar açıldı. Aslında tüm bunlar Şiaoping ve ekibinin çok liberal olmasından ileri gelen değil, çökmekte olan bir rejimi kurtarmak adına yapılan hamlelerdi. Yabancı sermayenin girmesi için uygun özgürlükçü bir ortam yaratmak hedeflendi. Bu hava Doğu Türkistan’a da yansıdı. Bu dönemde Doğu Türkistan’ın yerli halkı bir nebze de olsa, her alanda çeşitli teşebbüslere girişmiştir. Kimliklerine dair tarih kitapları basmış, filmler yayınlamış ve diğer kültür faaliyetlerinde yeniden bir canlanma yaşamışlardır.
1980’li yılların sonuna gelindiğinde ise açık ekonomi, görece özgür basın ve dünyayla irtibat sayesinde yeniden hayat bulan bireylerin düşüncelerinde Çin Komünist Partisi’nin çeşitli uygulamalarını sorgulamaya yöneltmiştir. O yıllarda, kapitalist ekonomiye geçişte yaşanan enflasyon, tek partinin öğrencilere yönelik tutumu ve hatta partinin bizzat varlığı eleştirilir hale gelmiştir. ÇKP hayatta kalmak için giriştiği bu hamle sonrası bu işin önünün alınması gerektiğini düşünmeye başlamıştır. Bunun akabinde 1987 yılında Deng Şiaoping de facto olarak liderliğini yürüttüğü partinin Genel Sekreteri olan Hu Yaobang’ı bir gazetedeki eleştiri yazısı nedeniyle görevinden aldırdı. Şiaoping’e göre Yaobang fazla özgürlükçüydü. Bu, özellikle Çin reformu sonrası oluşan gençlikte büyük bir tepki topladı. 1989 yılına gelindiğinde görevinden alınan sabık Genel Sekretere iade-i itibar verilmesini isteyen öğrenci grupları, Hu Yaobang’ın ani ve şüpheli ölümü sonrası Çin’de gençlik günü olan 4 Mayıs’ta büyük kalabalıklarla Tiananmen Meydan’ında toplanmaya başladı. Gösteriler yolsuzluklara itirazlarla ve demokratikleşme talepleriyle geniş kitlelere hatta ülkeye yayılmaya başladı.
TİANANMEN’DE BİR UYGUR TÜRKÜ:ÖRKEŞ DÖLET
Meydanda olanlar, o yıllarda Baltık ülkelerindeki, Bakü’deki demokrasi ve özgürlük talepleriyle kömünist rejime karşı duran hareketlere iyiden iyiye benzetilmeye başlandı. 17 Mayıs’ta Pekin’de 1.5 Milyon kişi yürüyüş düzenledi. Öğrenciler açlık grevine başlarken, rejimde artık bu hareketi tamamen karşı devrimci ilan ederek ortadan kaldıracağını açıklamıştı. Bu sırada tüm dünyanın yakından izlediği bu hareketin üç öğrenci liderinden biri ise Uygur’du. Örkeş Dölet adındaki bu öğrenci lideri Gulca şehrinden gelen bir Uygur ailesinin çocuğuydu.
O sırada Başbakan Li Peng açlık grevinde olan öğrenci liderleri ile konuşmak istedi. Öğrenciler bunun can güvenlikleri için canlı yayında ve tüm dünyaya açık olmasını istedi. Bu görüşmeden de sonuç çıkmayınca hükümet ile meydan arasındaki gerginlik had safhaya çıktı. 3 Haziranı 4’üne bağlayan gece 50.000 asker alanı kuşattı. Komünist Partisi askerleri 4 Haziran gecesi alana girerek yüzlerce insanı katletti. Sayı binleri aştı. Bu noktadan sonra ekonomik kurtuluş için maske olarak kullanılan özgürlükçü ortamın defteri kapatıldı. Jiang Zemin genel sekreterliğe getirildi. Zemin, aşırı liberalliği eleştirdi. Piyasa ile siyasi liberalliği ayırdı. Siyasette katılık geri döndü.
KATLİAMA GİDEN SÜREÇ NASIL BAŞLADI?
Doğu Türkistan açısından görece iyi günlerin sonu olan bu dönüm noktası sonrası işler hiç iyi gitmedi. 1990’lı yıllar Doğu Türkistan’da bugün ayyuka çıkan bütün sorunların çok daha fazlaca yer ettiği bir dönem oldu. İlk başta var olan siyasi baskı ve kontrol arttırıldı. Çin’in sanayileşme sürecinde petrol, doğalgaz ve pamuk gibi ürünlerle hammadde ihtiyacının üçte birini karşılayan Doğu Türkistan’da açılan tüm fabrikalara Çin’in en geri bölgelerinden getirilen Han Çinlileri yerleştirildi. Çin Anayasasında yazan yerel halkın önceliği göz ardı edildi. Doğu Türkistan’ın özellikle şehir bölgelerinde demografinin değişmesi ve kolonizasyon uygulamaları bu yıllarda bu şekilde gerçekleştirildi. Yine bu dönemde ardı ardına gelen Barın, Kaşgar ve Gulca katliamları Doğu Türkistanlılar arasında çaresiz bir nefreti yükseltti. İşsizlik, akıl dışı dini yasaklamalar ve yargısız infazlar, Doğu Türkistanlıların üzerine kara bulut gibi düştü.
Tiananmen sonrasında bugüne geldiğimizde, Çin hala baskıcı uygulamalarını soykırım seviyelerine çıkararak devam ettiriyor. Liberal Çinlilerin merkezi olan Hong Kong gibi yerlerdeki protestolara baskıyla karşılık veriyor. Yeni bir Tiananmen, Hong Kong’da olur mu diye düşünülürken Çin’in alışıldık tavrı, 5 Temmuz 2009’da Ürümçi’de gerçekleşen ve Çin’in bir şehrinde 200 Uygur işçisinin yaralanmasına ve ya ölümüne neden olan olayları protesto etmek üzere toplanan barışçıl bir yürüyüşü katlederek yeniden ortaya çıktı.
Uygurlar diaspora milliyetçiliği yürütürken ülke içerisinde barışçıl bir profesör olan Uygur bilim insanı İlham Tohti gözaltına alındı. Tohti Uygur-Çinli çatışmasına barışçıl ve halihazırda Çin kanunlarında yazan uygulamaların uygulanmasını isteyerek çözümler aramıştı. Ancak yaptığı eleştirilere tahammül edilmedi ve ömür boyu hapis cezası verildi. Tiananmen’in liderlerinden Örkeş Dölet ise sığındığı Tayvan’da parlamenter seçildi.
TIANANMEN’DEN SONRA EN BÜYÜK DÖNÜM NOKTASI: CHEN QUANGUO
Doğu Türkistan Tiananmen Katliamı’ndan sonra girdiği süreç 2009 Ürümçi Katliamı’nda en üst seviyesine ulaşmıştı. Ürümçi Katliamı’ndan sonra artan baskılar Ağustos 2016’da ise kendini yeni bir boyut kazandırdı.
Tibet’te sömürge valiliği görevini yürüten Chen Quanguo, Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından Doğu Türkistan’a atandı. Chen Quanguo’nun görevi, Jinping’in İpek Yolu projesi olan “Bir Kuşak Bir Yol” hamlesinde kilit bir jeopolitik konuma sahip olan Doğu Türkistan’da tam kontrolü sağlamak oldu. Chen Quanguo göreve geldiği andan itibaren ülkeyi bir açık hava hapishanesine dönüştürdü. Quanguo, Doğu Türkistan’daki sistematik baskı ve asimilasyon politikalarının merkezindeki isim olarak biliniyor. Toplama kamplarında işlenen ağır insan hakları ihlalleri ve topyekün Doğu Türkistan halkına yönelik soykırım faaliyetlerinin merkezindeki isim de yine Chen Quanguo.
DİNİ, ETNİK VE SİYASİ BASKILARIN MERKEZİ: DOĞU TÜRKİSTAN
Çin hükumetinin sistematik baskı ve asimilasyonlar ile dini, etnik, kültürel ve siyasal anlamda “soykırıma” varan faaliyetleri, her geçen gün dünya kamuoyunun daha çok gündemine geliyor. ABD Dışişleri Bakanlığının açıkladığı verilere göre Doğu Türkistan’da yaklaşık 2 milyona yakın Uygur Türkü ve diğer azınlıklara mensup Müslümanlar, eğitim adı altında zorla toplama kamplarında tutulmakta.
Etnik ve kültürel ayrımcılığa ve insan hakları ihlallerine maruz kalan Doğu Türkistanlılar, ucuz iş gücü olarak Çinli şirketlerde çalıştırılıyor. Öte yandan, Birleşmiş Milletlerin resmi verilerine göre ise, Pekin idaresinin kültürel soykırım uyguladığı Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında 1 milyondan fazla Uygur Türkünü zorla tutuyor. Farklı kaynaklarda cezaevleri ile gözaltı merkezlerinde tutulanlarla birlikte bu rakamın 3-4 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor.
Ayrıca, Çin hükumeti, her ne kadar dünya kamuoyunda aksini iddia etse de Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında, ABD Dışişleri Bakanlığı verilerine göre 2 milyonu aşkın Doğu Türkistanlı zorla tutuluyor. Burada, Çin Komünist Partisinin sistematik baskı ve zulüm politikalarına maruz kalan Uygur Türkü ve diğer azınlıklar, birçok hak ihlali ile karşı karşıya.
QHA