Akşam üzeriydi; henüz hava kararmamıştı.
İşten mi gelmiştim, okuldan mı hatırlamıyorum.
Sanırım 9-10 yaşlarındaydım.
9-10 yaşlarında ‘Ne işi ki ?’ diyecek bazılarınız… O zamanlar; çocuk işçiler yoktu, çıraklar vardı. Okul tatillerini hiç boş geçirmiyorduk, Cuma günü okul tatil oluyor, çoğu zaman Pazartesi günü iş başlıyordu. Bu düzene rağmen yine de tam anlamı ile disipline olamadık. Neyse; akşamüzeriydi demiştim, devam edeyim.

Eniştem, Lakaplı Hayatlar'ın Âşık Ali’si; yine Lakaplı Hayatlar ‘ın minik hayvanat bahçesinin başrol karakterlerinden olan eşeğini gezintiye çıkartmıştı.
Ne oldu bilmiyorum, bir ara kendimi eşeğin üstünde buldum.
Sonra ne oldu yine bilmiyorum, kendimi, Arnavut Kaldırımı diye bildiğimiz, belli bir nizamda dizilmiş taş yolda, yerde buldum.

Eşekten düşenlerin vay haline derler, söylenene göre attan düşen daha az hasar alıyormuş. Eşekten düştükten sonra yerde panik halinde geçen 5-10 saniyeden sonra sol koluma bir baktım, kolum içler acısı… Dirsek bilek arasında bileğime yakın yerden kırılmış, hatta deri hafif yırtılmış ve hafiften de kolumun kırılan kemiği görülüyor. Dirsek bilek arasında kolum 'U' harfi biçiminde… Tabii büyük şok, 9-10 yaşında çocuk için… Ağlamamın tonu değişmişti doğal olarak, feryat figan gidiyorum.

Koştular apar topar yerden kaldırdılar, ev çok yakın, hemen eve götürdüler beni…
Çocuğu eşeğe bindirmeyen Âşık Ali bir pişman, bindiren Âşık Ali bin pişman… Ben 'Emanet ata binen, erken inermiş' atasözümüzün öngörüsüne muhalefetin zirvesinde iken emanet eşekten erken düşmenin şokundayım, zavallı eniştem de herhangi bir kusuru olmamasına rağmen emanet çocuğun kolunun kırılmasına sebep olmanın şokunda. Kimsenin yapabileceği bir şey yok, kaza bu ve de gerçekleşmiş sonuçta..

Eşekten düşmüş olmanın şokları ile kolun kırık olmasının derdinin sonrasında; eve doğru, evde bir de durumu babama anlatmanın yolunu yordamını arama sıkıntısına da gark olduk tabii ki…

- Ne oldu?                     

  • - Eşşekten düşmüş…

  • - Eşşoğlu…

  • - Hastaneye götürelim.

  • - Ne hastanesi, bana mı sordu eşşeğe binerken ?..

Konuşma babam ile ev erkânı arasında geçiyor. Ben gecekondunun sokağa bakan odasındayım. Divanın sünger yastıklarından birini kolumun altına koymuşlar, hüzünlü bir bestenin notalarını takip eder gibi bağırmalarımın tonlarını değiştirerek salya sümük ağlamaya devam ediyorum.
 
Şaka bir yana babam ile pazarlıklar sanırım yarım saatten fazla sürdü. Diyeceksiniz, 'hayırdır, ne pazarlığı, çocuğunun kolu kırılmış, bu işin pazarlığımı olur?'… Vallahi bilemem, dediğim gibi sanırım yarım saat sürdü dediğime bakmayın, o pazarlık hala içimde bir yerlerde sürüyor…

Hani insana ders vermek istiyorsanız, böyle ders vereceksiniz, hiç unutmayacak… Kim bilir ne sıkıntıları, ne dertleri vardı, o zamanlarda babamın… 'Damdan düşenin halinden en iyi damdan düşen anlarmış' sözü binlerce yılın birikimi olsa gerek… İnsan geçmişte yaşamış olduğu olayları, baba olunca biraz daha farklı yorumlayabiliyor. Babamın yaptığı o gün için yanlış ise biz de bugünlerde daha büyük yanlışlar yapıyor olabiliriz, geçince anlayacağız; lakin geçince bir şeyi kalmayacak işte…

Yarım saatten sonra, babam ikna olduğunda yola düştük, o önden biz arkadan, yanımızda kim vardı hatırlamıyorum. Meşhur 'Gölcüklü' lakaplı kırıkçı, çıkıkçıya gidiyormuşuz; varınca anladım..
İçeriye girdik ve Gölcüklü de geldi.. 
Elimize, kolumuza, sağımıza, solumuza baktı ve tedaviye başladı. Aman Allah'ım ne tedavi, ne tedavi… Ayağını göğsüme dayayıp, kolumu çekip, kemikleri yerine oturtması falan hasta iyileştirme tarzından ziyade makine tamiri falan gibiydi. Onun da işi işte ama 'el verme', 'ağza tükürme' gibi taktiklerle öğrenilen işler böyleydi herhalde… Orada da benim ağlamalar, bağırmalar had safhaya vardı, ne çare…
 
Kol düzeltme işleminden sonra sargı işine geçildi, karton ile muhafaza altına alınan kolumu sargı bezi ile belli bir sıkılıkta sardı Gölcüklü…
Oy Gölcüklü, oy…
Sonrasında oradan ayrılıp gecekondumuza  döndük ve böylece belli bir zaman alacak tek kollu hayatım başlamış oldu.
 
Her şey zorlaşmıştı; el yıkamak, yüz yıkamak, giyinmek, yemek yiyebilmek, oynamak, her şey… En kötüsü de oynamak…

Yetiştiğimiz Teleferik Semti'nin altı, Bursa'nın kenar köşe mahallesi, o dönem için varoş, hala da o varoş karakterinden pek bir şey kaybetmemiş sayılır, geçmişin ‘Kadriye’ bugünün ‘Piremir’ Mahallesi... Her ne kadar biz büyümüşüz ve kirlenmiş olsa da dünya…


Bizim gecekondunun hemen alt kısmı dere yatağı, Karınca Dere…  İnceden, sessizce akan, kış ve bahar da kuvvetlice akıp, yaz ortalarına doğru kuruyan bir derecik.. Adı üstünde işte "Karınca Dere.." 
Karınca kararınca; bizim oyun arkadaşımız, susuzluğumuzu gideren yoldaşımız, yalnızlığımızdaki kardeşimiz Karınca Dere… Bulunduğumuz bölgede kendine küçük bir vadi oluşturmuş, biz çocuklar için ilginç hikâyelerin yaşandığı büyükçe bir film platosu sanki… Dağ, bayır, orman, hayvanat bahçesi, meyve ve çiçek bahçesi, çocuk bahçesi velhasıl her şeyimiz…

 
Lakaplı Hayatlar yazımda kısaca bahsetmiştim; çocukluğumuzun mini hayvanat bahçesi, teyzemlerin bahçe neredeyse dereye sınır… Hatta bazen dere taşıp, bahçeden kendine yol bularak, bahçe ile birbirlerine karışarak akışına devam eder, gider. Bahçe de çeşitli meyve ağaçları ile birlikte kıyısında söğüt ağaçları, alt kısmında çınarlar var. Evden dereye doğru orta halli bir yamaç… Ve o yamaçta ben...
 
Tek kol ile bahçenin yamacında yürümeye çalışırken, eskiden kolaylıkla yaptığım şeyleri yapamamamın içimde birikmiş olan siniri ile kendi kendime bağrındım..

Üzerimde bir gölge hissettim ki; kafamı kaldırdım, Azize Teyzem… Başında kenarları işlemeli yemenisi, yaşadığı hayatın derin izlerini desenlerinde barındıran gömleğinin üzerinde pelerin gibi duran örme yeleği, çiçek desenli basma eteği, arkalarına basılmış, eski, çamur içinde ayakkabılarının üzerine yığılmış yünlü çorapları ve elinde ham ağaçtan yapılmış asası ile yamacın başında; Musa Peygamber'in kadın silueti…
 
Hayatımızdaki en ilginç, en güçlü, en yetenekli, en ezilmiş, en direnmiş ve en sevilen karakterlerden biri; Azize Teyzem… 
‘İnsanlar isimleri ile yaşarmış’ sözünü çok seviyorum ve bu söze çok anlam yüklüyorum. Teyzemin adını ‘Azize’ koyan dedem ve anneannemin çocuklarının geleceği için iç dünyalarında bir öngörüleri var mıydı bilemiyorum.. Lakin Azize Teyzem sözlük anlamındaki ‘Azize’nin karşılığı olan; ermiş kadın, saygıdeğer, saygın ve sevgilinin ta kendisiydi.

 
Tembel bir genetiğimiz olduğundan mıdır nedir bilemiyorum; biz 'Azize Teyze'yi 'Azze Teyze' olarak kullanıyorduk. Azze Teyzem; çocukluğumuzun hemen hemen her gününde var olan ve hem de gerçek olan bir masal kahramanıydı.. Sonraki hayatımızda da eksilmeyen, hep artan bir karakterdi. Öz benliğimizdeki temizliği, derinliği, bilgeliği belki de ona borçluyuzdur, kim bilir.. 
 
Nur içinde yatsın.
Ömrünün son günlerinde içimizde her insanın gidişinde yaşanamayacak bir olgun kabulleniş hissi ile yolcu ettik onu.. Canımızın yanışını onu tanımış olmanın gururu ile bastırdık ve bize emanet etmiş olduğu ‘Sevgi’ ile yaşamaya devam ettik, ediyoruz da..
 
Ben de bu hafta hakça yaşayıp Hakka yürüyen Azze Teyzemin hakkını bu yazı ile kendisine teslim etmek istedim.
‘Söz uçar yazı kalır’ demiştim; onun anısı bu yazımda yaşasın ki; bu yazım da onun anısına yaşasın. Ne mutlu Azze Teyzemin hikâyesinin içinde olanlara…

 
Sizler de onun hikâyesinin içine hoş geldiniz.. 
Bu gün şanslı gününüz…

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
İBRAHİM ETEM DEMİRER 8 yıl önce

diyorumki bş,izim hayatımız bu bizim azize teyzemiz bu bizim gerçeklerimiz bu biz buyuz güzel anlatmışsın bizi

Misafir Avatar
İsmail TEKİN 7 yıl önce @İBRAHİM ETEM DEMİRER

İbrahim Abim, güzel yorumun için teşekkür ederim. Duyguyu aktarmış olduğumu görmek tabii ki sevindiriyor beni... Tabii ki bu sıcaklığı anlayabilmek içinde kocaman yürek gerektiği inancındayım. O da sende var, samimiyetin için ayrıca teşekkür ediyorum. Sana, sevdiklerinle birlikte yaşayacağın, sağlık, huzur ve mutlulukla dolu güzel günler diliyorum.

Beğenmedim! (0)
Avatar
Muhammed’ 3 yıl önce

Selamu aleyküm abilerim Gölcüklü lakaplı ısının ehli bir hekim varmış eski tabirle kirikci Çıkıkçı nasıl ulaşabilirim belimden rahatsızım Allah rızası icin bilen varsa yardımcı olsun

Misafir Avatar
Editör 3 yıl önce @Muhammed’

Sn Muhammed adlı okuyucu; bahsettiğiniz kişiyi bilemiyoruz. Bunu Gölcük Belediyesi, Kaymakamlığı veya basınından sorarsanız daha iyi olur. Geçmiş olsun. Şifalar dileriz.

Beğenmedim! (0)