Babamla sürekli kavga ediyorlardı.
Çok sıkıştığı zaman bayılıyor ve bütün ilgiyi anında üzerine topluyordu. Her tartışmanın, tartışmasız kahramanıydı. Hepimiz etrafında dört dönerdik. Ana tavuk ve civcivleri... Ki bazen babam 'sahip çık o civcivlerine, çık, günü geldiğinde sana gününü göstereceklerdir' diyordu.  Tecrübe konuşuyordu tabii ki, çünkü o an için kendi annesi ile yaşadıkları cebindeydi.

Ne fırtınalı akşamlar yaşandı gecekondumuzda...
Akşam herkes toplandığında; annem ve babamın meşhur kavgalarına gark olurduk. Geçenlerde bir grup arkadaşıma anlattım, can kulağı ile dinlemişlerdi beni. Özelimdir, lakin ben bir hikayeciyim, yazmazsam da görevimi yerine getirmemiş hissederim kendimi, yazacağım tabii ki...

Bir akşam sofraya oturduk, yer sofrasında yemek yiyoruz, alüminyum bir tepsi/sofra etrafında aile bireyleri; anne, baba, 5 çocuk, 2 kız/abla, 3 erkek, ben ortanca... Sofraya oturduk; babam, sanırım kurmuş kendini oturmadan önce... Yemekte taze fasulye vardı. Babam yemekten bir lokma aldı ki; Anneme 'bu yemek neden tuzsuz olmuş' demesi ile birlikte, alüminyum tepsiye bir tekme vurdu, bütün sofra yerde... Biz bütün garipler, başladık yerden taze fasulyeleri toplamaya... Sanırım geçirdiğimiz şokun sonucu...

Eskinin erkekleri, daha mı bir karagözle yetiştirilmiş annelerince ?.. 
Sonuçta babaannem yetiştirmişti babamı... Şimdi nerede öyle erkek, sofralar değişti, lakin sıkar masayı falan devirmek...
Gülümsüyorum burada...
Güçlü olan babamken yine de akşamın galibi her zamanki gibi annem olmuştu, hepimiz etrafında kenetlenmiştik çünkü...
Yaşlarımız 13, 12, 10, 8, 6 falan gibi idi herhalde, annemin etrafında kenetlensek ne olacak ?.. Olsun ama kadın için psikolojik üstünlük sonuç itibarıyla.
Büyüdük...
Bize o fırtınalı akşamları yaşatan babam vefat etti.
Öyle bir ağladık, öyle bir ağladık  ardından ki, suyunu çıkardık yani.
Niye mi?
Bize yaşattığı o fırtınalar, öz benliklerimizde derin yarıklar açmış olmasına rağmen o yarıkların içine de çok derin duygular dolmuştu. Duygu sellerinde oradan oraya bizleri sürükleyerek farkında olmadan kocaman kocaman yürekler yaratmıştı babam.

Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Benim hayatımdaki en büyük artı değerdir, babam.

Evlendik, çocuklarımız oldu.
Annem evinde yalnız yaşıyor; yalnızlık, yaşlılık, ölüm korkusu da bunlara dahil midir bilmiyorum ama hem kendini hem de bizleri çok üzüyordu.  

Bir gün bir haber geldi; annemi evinde dudağı yırtılmış bir şekilde bulduk, ama her yer kan... Hemen devlet hastanesine kaldırdık. Ne olduğunu hala çözmüş değiliz lakin kan revan içinde hastaneye kaldırdık, tedavisi yapılmak üzere bir odaya alındı. Ben daha önce de yaşadığımız sıkıntılar yüzünden kendimi çok yorgun hissettiğim ve bu üzüntü ile de tansiyon sorunu yaşadığımdan sanırım, odanın dışında bir koltuk bulup oturmuştum. Bütün kardeşlerim, eşlerimiz annemin etrafında pervane...
Bir iki dakika sonra ortalık durulunca, odaya bir bakayım dedim. Annem; hastane odasının duvarını seviyor ve 'Bana torunlarımı getirin, Tuğçe'yi (kızımı), Yiğit 'i (kardeşimin oğlunu) getirin, onları seviyorum ben, sevmek istiyorum, onları bağrıma basmak istiyorum' diyordu..
Annem çok iyi bir aktris idi..
Daha doğrusu ben onu öyle görüyordum. Çok güzel oynuyordu rolünü, hatta bazen çok ilerilere de götürebiliyordu. Okuma yazması yoktu, şayet olsaydı, imkanları da olsaydı, sinema televizyon okusaydı ya da eğitimini alsaydı bu ülkenin ikinci Türkan Şoray 'ı rahatlıkla olabilirdi. Evinin sultanı, bizim sultanımız, bu ülkenin de sultanı olabilirdi.

Yokluk içinde yetişmişlerdi. Dedemin odunculuk yaptığını falan hatırlıyorum. O yokluk içinde çok güzel bir evleri vardı Anneannemlerin. Şimdilerde bile aklıma geldiğinde, kendimi çok huzurlu hissettiğim bir ev..
Yokluk bazen; tezadı olan varlığı oluşturuyor, bazen de yokluk zaten adı üstünde yokluk işte...

Gün yüzü görmemişti annem, oysa hep mutlu olsun diye onun yanındaydık biz çocukları olarak... Babam da başkaları tarafından çok sevilen bir insandı. Lakin bir kan uyuşmazlığımıydı neydi bilemiyorum; annemin ve babamın aşkları, sanırım, babam tarafından ilahileştirilmiş tek taraflı bir aşktı...

Tek taraflı bir aşk...
Tek taraflı bir aşkın meyvesiyim ben de...
Başlangıçta biraz mayhoş, fakat daha sonraları ruhlarda daha önceleri denenmemiş lezzet bırakan bir meyve... Damağa göre evirilen bazen tatlı, bazen acı... Bu kısmı yani bundan önceki son cümle herkes için de geçerli galiba...

Hüzünlü mü oldu ne?
Olsun ama bugün anneler günü...
Anmadan, anlamadan geçemezdik...

Anamız... Sultanımız...
Rahat uyu, ruhunun etrafında civcivlerin olarak birbirlerinden ayrılmadan duruyoruz bizler yine, meraklanma..
Mekanın cennet olsun ki; senin nezdinde ahirete intikal etmiş tüm annelerin de mekanları cennet olsun..
Halihazırda yaşayan annelerin de yaşadıkları hayatları cennet olsun.. Varsa onların hayatlarını güzelleştirecek elimizden gelecek olan bir şeyler, bizlerde tıpkı cennet gibi, onların ayakları altındayız, seslensinler yeter, canımız fedadır...

Büyük küçük bütün annelerimiz !
Anneler gününüz kutlu olsun !...
Ki bütün babalar; anneler gününün kutlu olması için lütfen bir el atın artık, o kadar da değil...
Yılda bir gün yani...
Lütfen bunu da bütün yıla, hatta mümkünse bütün yıllara yayalım...
   

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Mikdat Yıldız 6 yıl önce

Kalemine, yüreğine sağlık kardeşim. Boyle bir günde bu güzel bir anı yazmak içtenliğini gösterdiğin için teşekkür ederim.