Sabır, dayanılması zor ve nefse ağır gelen her türlü eylem ve söze katlanmak anlamında kullanılan kavramdır. Sabır için kullanılan bu kavram doğru olmasının yanında noksandır. Noksanlık iki farklı boyuttan gelir. Birincisi, sabır sadece bize isabet edenler için geçerli değildir. Sabır bizden gerçekleşecek, Allah’ın rızası olmayan her türlü söylem ve eylem için de olmalıdır. İkincisi ise sabır, zorluğa katlanmak boyutundan zorluk görmemek boyutuna geçmektir ki buna sabrın kemâline ermek denir.
Peygamber Ümmeti Mümin kulun sabrı, kendisinden çıkacak olan söz ve eylemlerde acele etmeden düşünerek davranmanın yanında kendisine isabet eden her türlü söylem ve eyleme zulüm gözüyle değil hikmet nazarıyla bakmasıdır.
Cenab-ı Allah’ın 99 güzel esmalarından birisi de Es-Sabur’dur. Es-Sabur ismi “Azap etmekte acele etmeyen, cezayı bir vakte kadar erteleyen” anlamındadır. Bizler sabrın ne olduğunu görmek için akla göre türetilmiş olan anlamlarına mı bakmalıyız yoksa Allah’ın tanımına mı? Hangisi üzerine olursak doğruyu yapmış oluruz? Tabi ki en doğru olan Allah’ın tanımıdır. O zaman bizim için de sabır, ES-Sabur esması gibi olmalıdır yani, azap etmeden bulunmaktır. Azap etmemek, kendimize ve her şeye ve herkese!
İnsanlar dünyada, bencillik ve egoistlik içinde tek taraflı bir yaşam sürdüklerinden imana ait olan tüm değerlere de tek taraflı bakmaktadırlar. Bu bir zihniyet olup sabır konusunda da geçerli olduğundan sadece kendilerine isabet eden şeyler içinde tahammül etme boyutunda sabrı ele alırlar. İstemedikleri, hoşlarına gitmeyen bir şeyle karşılaştıklarında şikâyet ederken tahammül gösteriyor oluşlarını sabretmek olarak zannediyorlar. Kendi hoşlarına gitmeyen bir şeye küfrederken ve şikâyet ederken eylemde bulunmazlarken, aynısını kendileri yapınca hiçbir sorun görmezler. İşte bu anlayış sabır üzerine olmak değildir, münafıklıktır. Bakara suresi 14. Ayeti kerimede,
İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “İman ettik” derler. Şeytanlarıyla baş başa kalınca ise, “Biz sizinle beraberiz, ancak biz iman edenleri alaya almaktayız” derler.
denilerek bu gerçek vurgulanır. Bu zihniyetteki yani sabrı olması gerektiği gibi anlayamayan ya da işine gelmeyenler, kendilerinin yaptıkları hiçbir işte sıkıntı görmezlerken, kendileri ne yaparsa yapsın hoş görülüp saygı duyulmasını ve affedilmeyi beklerken karşılarındakiler için en küçük bir saygı, hoşgörü, merhamet, anlayış ve affedicilik göstermezler. Onlar için sabır, küfür ve şikâyet içinde herhangi bir eylemde bulunmamakla sınırlıdır, noksandır hatta münafıklık aracıdır. Oysa insan yani Peygamber ümmeti olmasıyla mümin kul olanlar, sabrın kemâl derecesinde olanlardır. Onlar, kendileri dışında hiçbir şeyi kınamazken kınanacak bir şey görmezler. Onlar, kendilerinden gerçekleşecek olanlara sabretmeden, düşünmeden söz söylemez eylemde bulunmazlar. Onlar, Nisa Suresi 79. Ayeti kerimede,
Size gelen her iyilik Allah'tandır, başınıza gelen her kötülük de kendinizden. Ey Muhammed! Seni bütün insanlığa bir elçi olarak gönderdik. Buna, şahit olarak Allah yeter.
denildiği gibi, tüm güzellikleri Allah’tan diye zikredip, çirkinlikleri kendi nefislerinden zikrederler de sabrederler. Sabrı kendilerince yorumlayıp noksan ya da münafıklıkta kalanlar ise, tüm güzellikleri kendilerinden bilirken çirkinliklerde hep karşı tarafı veya Allah’ı zikrederler. Bu sebeple, iman etmiş ve iman yolunda iman üzerine yaşama gayretinde olanlar, sabrı Allah’a göre Es-Sabur esması üzerine yaşarken sabrın kemâline ulaşmak için gerektiği gibi yaşarlar. Kendilerine sabır, kendileri dışında sabredecek kötü söylem ve fiil görmemek üzerine. Cenab-ı Allah, Al-i İmran Suresi 200. Ayeti kerimede,
Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, nöbetleşin. Allah'tan korkun. Umulur ki kurtulursunuz.
demektedir. Bizler sabredeceğiz. Neye? Öncelikle kendimize. Öfkelenmeye sabır. Ne zaman öfkelenecek olursak sabredip o öfkeyi dışa vurmayacağız. Haset etmeye sabır, kine sabır, nefrete sabır. Kıskançlığa, gurura, şikâyet etmeye, sabır. Yalana, çalmaya, haksız kazanca, görevi kötüye kullanmaya sabır. Kısaca Allah’ın rızası olmadık her türlü işe bulaşıp bu işler ve söylemler içinde olmaya sabredeceğiz. Sabır bizi zulmaniyetten uzak tutup korurken, bizde zulmaniyetin yerine rahmaniyet oluşturacak. Sonra, bizim dışımızda gelişen her şeye sabredip, karışmayıp, şikâyet etmeyip, küfretmeyip hoş görüp ve affetmeyi başaracağız. Haksızlığa karşı, batıla karşı Hakk’ın ne olduğunu yaşayarak göstereceğiz. En sonunda zulümden, şirkten arınmış olarak bulunurken tahammül boyutundan hikmet boyutuna ulaşacağız. İşte bu, gerçek anlamda sabretmek olup sabır bizi, Peygamber ümmeti, Allah’ın razı olduğu mümin kullardan kılandır. Peygamber ümmeti, mümin kullardan olmak İslam olmakla mümkündür ki İslam olmak Allah’ın emri üzerine olmaktır. İnsan Suresi, 24. Ayeti kerimede,
Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabır göster. Onlardan günahkâr veya nankör olana itaat etme.
denilerek bu gerçek vurgulanır. Rabbimizin hükmünün, yaşamın içinde başımıza gelen hadiseler olduğuna iman etmiş olmamız, tümüne emredildiği gibi sabretmemizi gerektirir. Sabretmek yerine şikâyet etmek, nefsimizin doğrultusunda yaşarken vermeden hep istemek ya da haksızlığa sessiz kalmak günahkârların işi olduğundan biz de günahkârlara itaat etmiş oluruz. Hud Suresi, 11. Ayeti kerimede,
Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar başka. İşte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır.
denilerek anlatılan gerçeklik, bize sabretme sonucu salih amel işleyerek ecir olarak bahsedilen Allah’ın rızasına ulaşacağımız bildirilmektedir. Allah’ın rızası, dünyada, yaşamın içinde, emri olan, Kendisinden başka ilah olmadığına şehadet edip bu şehadet üzerine yaşamamızla mümkündür çünkü İslam’a yani tevhide davet bu şehadete davettir. Yaşamın içinde bencilce, egoistçe bulunan, sabrı sadece karşı taraftan bekleyen zihniyet, gerçek anlamda asla sabreden olamayacağından Allah’ın hükmüne sürekli karşı gelen, şikâyet eden, beğenmeyen zihniyettir. Bu zihniyettekilerin dünya yaşamı içinde Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmeleri mümkün değildir. Şehadet için gerekli olan şartlardan birisi ve en önemlisi sabırdır. “Sabreden derviş muradına ermiş” sözü bunu anlatır. Murat yani İslam olmak, şehadet eri olmaktır. Bu sebeple, sabrederek şehadete ermeyi başarmış olanlar, Allah’ın rızasını kazanmış olanlardır. Sabrı olanın şehadeti olurken, şehadeti olan da sabır üzerine yaşarken, sabrı olmayanın şehadeti olamaz.
www.ozkangunal.com
ozkangunal@ozkangunal.com