Gönül eri misin?
“Gönül kalptir, kalp de bende var.” Hayır öyle değil, onun adı yürektir kalp değildir. Yürek bir et parçasıdır kan pompalar, çalışmazsa insan ölür. Kalp, tamamen idrakî bir değerdir. Allah, idrake seslenirken kalp der. İdrak ehli olanın kulluğu Allah’a olur. Gördüğün, işittiğin, zikrettiğin Hakk olur, Allah ona er diyor, ona gönül sahibi olmak diyor. Devamında “Savm u salat u hacc ile sanma biter zahit işin insan-ı kâmil olmağa lazım olan irfan imiş” diyor. Söylediğimiz yere geldik. Namazın var, orucun var, haccın var, zekâtın da var ama bu seni er yapmıyor. Er olmak için emir ve yasaklara, helal ve haramlara riayet edip devamında irfan lazım. İrfan, ikrar verip verdiğin ikrarda sadakatle kalmakla oluşan tevhidî bir değerdir. İşte, Allah’ın gönül diye zikrettiği olmaktır irfan ehli olmak. Çalarken, yalan söylerken, haksız kazanç elde ederken, mevki ve makamı kendi çıkarı için kullanırken aynı zamanda Kur’an okumak, namaz kılmak, oruç tutmak Allah’a küfürdür. Erliğin içerisinde Allah vardır demiştik az önce. Allah Kendisini mümin kulun gönlünde tarif ediyor. Erliğin içinde benlik olmaz. Erliğin içinde ego, zulmanî vasıflar, şirk, küfür olmaz, erliğin içinde iman olur, aşk olur, irfan olur. Bunların olmadığı yerde de er olmaz.
Devamında “Kandan gelir yolun senin ya kanda varır menzilin, Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvan imiş” diyor. “Gözü var görmez, kulağı var işitmez, kalbi var fikretmez, onlar hayvan gibidir hatta daha da aşağıdır” ayetini burada zikrediyor Niyazi Sultan. Nereden gelip nereye gittiğini anlamıyorsan yani gözün, kulağın, kalbin var çünkü geldin dünyaya, onlarla geldin. Ama o göz veçhi görmeden, o kulak veçhi işitmeden, o kalp veçhi fikretmeden yaşadıysan, yaptıklarının ve söylediklerinin Allah’a küfür olduğunu, haram olduğunu, yasaklanmış zulmaniyet olduğunu, Allah’a karşı gelmek, kafa tutmak ve hele de Allah ile kandırmak olduğunu görmeden, duymadan, fikretmeden yaşıyorsan, hayvan gibi yaşadın sen! İkrar vermek ve verdiğin ikrarda sadakatle kalmak özelliği var sende, zaten Allah, var olduğu için bunu senden istiyor ve bu mesuliyeti yüklüyor sana. Allah kuluna taşıyamayacağı yükü yüklemez yani yapamayacağı şeyi ondan istemez. Allah ikrar vermeni ve o verdiğin ikrarda sadakatle kalarak er olmanı istiyor ve bunu da kendisine olan imanın farzı olarak zikrediyor. O zaman bu özellik sende var. Allah bu özelliği, seni insan olarak yaratmasıyla verdi. Allah cemadatta bırakabilirdi, oradan nebadata geçtik, nebadatta bırakabilirdi bırakmadı. Mahlûkatta da bırakabilirdi bırakmadı. Seni bedenen insanlığa uruc ettirdi bak! Seni insan olarak yarattı. Seni insan olarak yaratmasıyla sende o özellik var. “Biz ona ruhumuzdan üfledik” diyor, “Ahsen üzerine yarattık” diyor, “Ancak bana kul olsun diye yarattım” diyor. Bunlar neye işaret? “Er olma özelliğinde, er olasın diye yarattım seni” diyor. Cenab-ı Allah! Verdiği insanlık nimetini sende görmek istiyor. Cenab-ı Resulullah Efendimiz, “Allah nimetini kulunun üzerinde görmek ister” diyor. İşte o nimet er olabilme özelliğidir. Erlik nimettir, Hak katından verilmiş bir nimettir. Ahzab suresi 72. Ayeti kerimede,
Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir.
diyerek erliği emanet olarak zikrediyor. O emanet er olabilme özelliğidir ve ancak yaratılmışlık içinde insanda var demek istiyor. Ama insan onu eşyada, parada, malda, mülkte, mevki makamda harcamayla tüketerek zayi etti. Bu özellik var olduğu için Allah istiyor senden. Şimdi, Elest Bezminde verdiğin ikrarı, unuttuğun, zayi ettiğin, ötekilediğin, yok saydığın o ikrarı burada, dünyada tazele ve ikrarında sadakatle bulunarak, Hakk üzerine kalarak erliğini kendinde zahire getirmek farzdır. Elest Bezminde neyin ikrarını verdik? Araf suresi 172. Ayeti kerimede,
Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı. "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Onlar, "Evet biz şahit olduk" demişlerdi. Bu, Kıyamet günü, "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.
buyrulduğu üzerine, Cenab-ı Allah, “Ben sinin Rabbiniz değil miyim?” dedi. Bizler de “Beli ya Rabbi, Rabbimizsin” dedik. İşte erlik üzerine olma, er gibi yaşama ikrarını verdik. “Hadi şimdi yaşa, Ben taşıyamayacağın yükü yüklemem. Bu sorumluluğu sana veriyorsam sen bunu taşıyabilecek özelliktesin. Yani ikrar verip verdiğin ikrar üzere yaşayabilecek özelliktesin, yaşa” diyor Allah. Hud suresi 112. Ayeti kerimede,
Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Seninle beraber tövbe edenler de ve azıtıp haddinizi aşmayın çünkü O, yaptıklarınızı görendir.
deniliyor. “Emrolunduğun gibi ol!” Kesin ve net bir emir. Ne emretti? Er olmayı emretti. “Verdiğin ikrar üzerine ol” diye emretti. İşte Fatiha suresinde “Sırat-ı Müstakim” diye zikredilen o dosdoğru yol! Hak katında geçerli olan ikrarı verip o ikrarda sadakatle kalmaktır. Verdiği ikrarda sadakatle kalmayan, o dosdoğru yolu terk etmiş demektir.
Devamında, “Mürşid gerektir bildire Hakk’ı sana hakkel yakîn, Mürşidi olmayanların bildikleri güman imiş” diyor. Mürşit neden gereklidir? Hakk’ı sana Hakkel yakın bildirip erliğinin, kulluğunun, zikrinin, aşkının, ilminin, imanının ispatı olabilmesi için. Mürşit olmadan verilen ikrar zan olur, zannın da Hakk katında geçerliliği yoktur. Mürşit gerektir ancak Hakk katında geçerli olan ikrarı verebilmek için. Mürşit gerektir ikrarda sadakatle kalabilmek için. Mürşit gerektir er olabilmek için. Mürşidi olmayanın erliği yoktur diyor. O zan ve vehim üzere erkek olmayı erlik zanneder diyor. İnsan, ancak mürşitle gerçekte er olabilir. Sevginin ispatı, samimiyetin, sadakatin, teslimiyetin, eminliğin ispatı nerede, gayıpta mı, zanda mı? Zan geçerli değil, o zaman ispatı olmuyor. Zan olmayacak, mutlakta olacak. Zan olmaması, yani Hakk katında geçerli olabilmesi için mürşit gerek diyor. Niyazi Sultan er olmak için çıktı yola ve mürşidine vardı. Bu sözleri oradan söylüyor. Devamında, “Her mürşide dil verme kim yolunu sarpa uğradır, Mürşidi kâmil olanın gayet yolu asan imiş” diyor. Er olmayanla er olamazsın. O nedenle Mürşid-i Kâmili zikrediyor. “Verdiği ikrarın ispatında, verdiği ikrar üzerine kalmış, gönül diye zikredilen erliğe ulaşıp erlikle bulunandır Mürşid-i Kâmil. İşte o Mürşid-i Kamile, o er olana varırsan ancak sen de Allah’ın er diye zikrettiklerinden olursun buna dikkat et” diyor.
Devamında, “Anla hemen bir söz durur yokuş değildir düz durur, Âlem kamu bir yüz durur gören anı hayran imiş” diyor. Anla hemen bir söz durur derken ne demiş oldu? “Anla, sen Hakk katında geçerli olan bir ikrar verdin” diyor. “Yokuş değil düz durur yani verdiğin ikrar üzere kalmak zor değil. Verdiğin ikrarda sadakatle kalırsan o ikrar seni erliğe ulaştıracak. Yapılamaz, çok zor, mümkün değil, başaramayız gibi emmareden gelen fitnelere kaptırma kendini” diyor. “İkrar verip verdiği ikrar üzere sadakatle kalarak Allah’ın kulum dediklerinden olmuş olanlar da bu yolardan geçtiler, onlar sadakatle kaldıkları için erebildiler oralara” diyor. Bugün ismini Allah dostu, evliya diye zikrettiklerimiz de aynı bizim gibi beşerdiler. Onlar da yiyorlardı içiyorlardı, onların da ihtiyaçlıkları vardı. Bizim tâbî olduğumuz beşerî mecburiyetler onlar için de geçerliydi ama bu beşerî mecburiyetlerin hiç birisi onların verdikleri ikrar üzerine sadakatle kalmalarına engel olmadı. Onlar verdikleri söz üzerine engel olacak olanları terk etmeyi başarabildiler. Kendilerine göreleri terk ettiler, kendi şartlanmalarını, ölçülerini terk ettiler, batıla ait olanlardan, batıldan uzaklaşıp emrolundukları gibi yüzlerini kıbleye dönme sonucu Kâbe’nin içinde olmayı başardılar. Zor değil, başarılabilecek bir zenginlik ve değerdir erlik! Kamu âlemin bir yüz durması nedir? Her şey, cümlesi sen o erliği yaşayasın, o kulluğu yaşayasın diye var! Doğu da batı da Allah’ındır, kamu âlem birdir. Artık her nereye dönsen bir yüz durur. Doğu da batı da Allah’ın veçhidir. Artık nereye dönersen dön, er olmayı başardığımızda gördüğümüz cemaldir. Devamında, “İşit Niyazi’nin sözün bir nesne örtmez Hak yüzün, Hak’tan ayan bir nesne yok gözsüzlere pinhan imiş” diyor.
Evet, hep de öyle olmuş. Allah hiçbir zaman örtülü değildir, gözlerde perde vardır. Gözü var görmez kör, kulağı var işitmez sağır, kalbi var fikretmez. Mahlûk gözüyle bakıyor, mahlûklukta kalmış, insanî yaşama geçememiş. İkrar vermemiş ya da verdiği ikrarda sadakatle kalıp er olamamış, er olmayı başaramadığı için de gözü perdeli. Ama başarırsa eski anlayışıyla Hakk’ı göremezken şimdi Hakk’tan gayrısını göremez hale gelir. O nedenle işit Niyazi’nin sözünü. Neden “İşit” diyor? Yani anla bu gerçeği ve anladığın hal üzere ol. Duy değil, işit! Hastalandın, “Bir doktora git” dedik, doktora gitmedin işittin mi? İşitmek amel etmektir. Bu söylediklerimle amel et, bunları kendinde başar diyor. Er olursan o erlik seni kendinde ve her yüzde Hakk’ı görür hale getirir de bizi yaratılış gayesi üzerine kul yapar. Yani erlik bizi Hakk’a muhatap kılar. Nefs-i emmaremizi işitmek geçip, işitirsek Allah’ı, söylenenlerle amel edersek, er olmayı başarırsak, muhatabımız Hakk olur. Başaranlardan oluruz inşallah.
Devam edecek