Filinde fail deniz, sıfatında mevsuf deniz dediğimiz balığa, vücudunda mevcut olan denizdir dediğimizde devreye Vücut, Kıdem, Beka, Vahdaniyet, Muhâlefetün li'l-havâdis, Kıyâm bi-nefsihî girdi. Varlığı kendiliğinden olan denizin tecellisi oldu balık, varlığının başlangıcı olmayanın tecellisi oldu, varlığının sonu olmayanın tecellisi oldu, varlığı tek olanın tecellisi oldu, sonradan yarattığı hiçbir şeye benzemeyenin, ihtiyaçlık sahibi olmayanın, varlığı diğer varlıklara dayanak olanın tecellisi oldu şimdi o balık. O zaman balık hangi anlamı kazandı? Varlığı tek olanın tecellisi ikincil olur mu? Yine denizin tecellisi ve kendiliği oldu. Aslında yine kendi içindeki, kendi tecellisi olan o balık ve deniz diye gayrılık anlamında ikilik yok. Tâbilik anlamında bir ikilik var. O zaman yokluk-varlık, yaratılma-yaratılmama, tecellisi-tecelli eden gibi anlatırken sarf ettiğimiz ikilem sadece anlatabilmek için bir söylem oldu. Aslında böyle bir şey yok, denizin kendiliğinde ne artma var ne eksilme var. Ne olmak var ne olmamak var, hep aynılık. Aynılık anlamı olduğu için aynalık anlamı giyiniyor zaten. Buna dikkat edin. Balık denizle aynalık anlamı kazandığı için balığa bakıp fail mevsuf ve mevcuda şahit olabiliyoruz. Aynalık anlamı kazandı aynılıktan dolayı.
Muhammedî irfaniyet bizi insan yapıyor şu an. Ne yaptı? Gözü var görmez, kulağı var işitmez, kalbi var fikretmez hayvandan daha aşağıdır olduğumuz boyuttan bizim var ama görmeyen gözümüzü görür hale getirdi, var ama işitmeyen kulağımızı işitir hale getirdi, var ama fikretmeyen kalbimizi fikreder hale getirdi. Varlığı Allah’ın failliğiyle, mevsufluğuyla ve mevcutluğuyla tecellisi olduğu hakikatine erdirdi bizi. Bizim, Allah’ın ilahlığını nispet ederek kendimizi ilahlaştırışımız hükmünü yitirdi de varlığımızdaki tasarrufun batıldan yana seçimlerimiz üzerine oluşuyla küfürde bulunuşumuz, batıl temelli görüp, işitip, fikredip, eylem ve söylemlerde oluşumuz bitti. Batıl orada mevcut ama artık biz batılda yokuz, hak üzere bulunmaya başladık. Zulme öldük, rahmaniyete dirildik, batıla yok olduk hakka var hale geldik. İşte Allah’ta yokluk, fenafillah gerçekleşti. Bakın yok olmak demiyor, Allah’ta yokluk diyor. Neden? Allah’tan ayrı bir şey değil ki! Allah’a rağmen var, Allah’a rağmen yok olamayız. Varlık da yokluk da Allah’la birlikte bizim için geçerlidir, Allah için değil. İnsan olma yolunda görmüş olduğumuz Seyr ü sülûk nihayete mi erdi? Hayır, esas şimdi başlayacak. İkilikten şirkten, nispetten geçtik. Allah’ın tevhitliği içerisinde ikilik zannından ifna olduk. Allah, Yunus suresi 66. Ayeti Kerimesinde,
İyi bilin ki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allah'ındır. Allah'tan başkalarına tapınanlar da gerçekte ortak koştukları şeylere uymuyorlar. Onlar sadece zanna uyuyorlar ve onlar sadece saçmalıyorlar.
diyor yani “Ancak bir zan yürütür ve bir yalanı yaşarsınız, yoksa her şey Allah’ın tevhitliği içerisindedir” deniliyor. Kendini Allah’ın ilahlığını nispet edip ilahlaştırarak Allah’a ortak koşuyordun. Oysaki insan hakikatinde Allah’ın Kendiliği tecellisidir. Şimdi bu anlayıştan, zandan, vehimden öldük. İkiliğimiz ortadan kalktı. Şimdi başlıyor. Ne başlıyor? Allah’ın tecellisi olduğumuz idrakiyle var oluş, yeniden doğum! Allah’ın “İnsan” dediği, “Kulum” dediği olmaklık başlıyor. Peki, deniz yine kendiliği olarak kendisinde ve kendisine tecelli ediyor. Deniz kendisinde kendiliği olarak kendisine nasıl tecelli ediyor? Nüzul kısmına geldik, tecelli ediyor. Buradaki tecelli ediyor beyanı, zaten tecellide değildi de şimdi tecelli etmeye başlayacak anlamında değildir. Muhammedî irfaniyetin bizim idrakimize sunuluşundaki sistematiğin basamakları bunlar, ifade tarzı böyle oluyor. Varlık, Allah’ın Kendiliği olarak tecellisi olduğu için Kendisine ait özelliklerle zuhura gelişidir. Varlık fiil, sıfat ve vücuttan oluşur. Fiilin, sıfatın ve vücudun bizim değil Allah’ın tecelli edişi olduğu gerçekliğinde de fenaya erdik. Varlık hep O’nun varlığı, hep O’nun tecellisi! Dolayısıyla bu tecelli vücutlanarak gerçekleşiyor.
Balığa, “Deniz zahir sen batınsın, kendi zahirliğinde denize şahit ol” diyoruz. Deniz balıkta nasıl zahir, balık denizde nasıl batın? Denizin bütünlüğünde, denizden ayrı olması mümkün olmayan bir balık var. Yine bütünün içinde tevhit üzere ama var. Tecellisi olarak var. İşte o varlık denizin zahirliği. Denizin zahirliği olan varlık, denizden ayrı olabilir mi? Denizin kendiliği olur. Balık denizin kendiliği olduğu için denizin kendisini görecek görüşe ermesinden dolayı kendisine denizin bakışıyla bakmaya başladı da gerçeğe aydı. Denizin kendisini gördüğü görüşe sahip olan, denizin kendiliği olan kendisinde neyi görür? İşte balık denize kendi zahirliğinde şahit oldu demekteyiz. Balığa, “Deniz batın sen zahir oldun” diyoruz. Denizin denizliği içerisinde, denizin tecellisi olan balığa, “Deniz sende batın sen denizde zahir oldun” dedik. Nasıl olur bu? Balık demez mi dalga mı geçiyorsunuz, hangisi doğru adını koyun, hangisi! Şimdi balık nasıl denizde denizin zahirliğiyle zahir olur! Denizin kendiliğindeki tecellisi oluşu. Denizin zahirliği olan balık dediğimizin denizin zahirliğindeki zahire gelişi hangi anlamı kazandı? Balık hangi anlamda zahire gelmiş oldu? Denizin zahirliği hiç değişmedi! Denizin balığı var etmesinin gayesi, kendisinden denize şahit olup denize kulluk etmesiydi. Gaye yerine geldi. Balığın zahirliği denizin zahirliğinde bilincin aktif oluşudur ki denizin batın oluşu, balığın zahir edildiği varlıkta tasarrufun balığa bırakılmasıdır.
İnsan, Allah’ın Kendiliği olarak tecelli edişindeki tevhidî anlayışın ismidir. Halk denilen Hakk’ın zahirliğindeki anlayışın zahire gelişidir. Hakk’ın zahirliğinin halka dönüşmesi değil. Zahirlik hep Hakk. Balığın zahirliği hep denize ait. O zaman balık yine o denizin içindeki, denizin zahirliğindeki anlayış. O anlayış nereden geldi? Denizin ilmiyle, iradesiyle, hayatiyetiyle, görmesi, işitmesi, kelamıyla tecelli edişinden zahire gelen bir anlayış o. Ama tecellisinden zahire geldiği için tecelli mahalli kul anlamını kazanıyor. Külde neyse, külün şehadetteki tecellisinde cüz anlamını kazanıyor ama aynı. Aynılık anlamıyla aynalık dedik az önce unutmayın. O zaman insan kendi aynılıktan kazandığı aynalığına bakıp hayatiyetinden, ilminden, iradesinden, kudretinden Hakk’a varacak. Bunu zevk eden balığa, “Deniz zahir sen batındın, deniz sende batın olurken sen denizde zahir oldun” diyoruz. Şimdi ise, “Deniz de desek balık da desek birdir. Deniz de desek balık da desek o yine denizdir. Şimdi tevhit oldu. Denizin kendisinde kendiliği olarak tecelliye gelişi. Zatından Zatına sıfatlandı” diyoruz. Hiçbir yerinde iki yok. Hiçbir yerinde ayrılma yok. Hiçbir yerinde birleşme yok, O her zaman Kendiliğinde Kendiliği olarak bulunuyor. Her şey Allah’ın tevhitliği içerisinde. Balık ne oldu? Denizin kendiliğinde kendiliği, tecellisi oldu. Tevhit oldu. Zaten buydu. Seyr ü sülûk bu gerçeği bizde zahire getirdi. Bizi gerçeğe, Allah’a ulaştırdı.
Allah, “Ey iman edenler!” derken “Ey bana ulaşmayı dileyenler!” diyor aslında. Biz onu böyle işiteceğiz. Hz. Muhammed de o Seyr ü sülûkla, o Muhammedî irfaniyetle insanı yaptı. İnsanı aslına, insanı uzaklaştığı kendi gerçekliğine işte böyle döndürdü. O nedenle insan her şeyin merkezindedir. Her şey insanla anlam kazanır, insan da her şeyle anlam kazanır. Birbirlerini tamamalar. Çünkü birbirinden ayrı değildir! Allah yaratılmışlıkta bütünseldir diyoruz ya, Allah yaratılmışlıkta nasıl bütünsel? Kendiliği olmaklığıyla zaten bütünsel. Hiçbir zaman yaratılmışlıktan ayrı olmadı. Allah’ın Zatına mahsusluğu O’nun Zatına mahsustur. Biz tecellisi olarak kendi teceliliğimizden O’na muhatap ve kul olabiliriz ancak.
İşte tecelli, tecelli edenin aynılık anlamında aynalığıdır. Allah, Allah olduğu için Allah’tır, tecelli tecelli olduğu için tecellidir. Tecelliden tecelli edeni ötekileştirmeyeceğiz, ama kayıtlamayacağız da! Biz tevhit edeceğiz. Kesrette vahdet zevkini yaşayan Allah’ın kullarından, yaratılış gayesine ermiş olanlardan olacağız hizmet ve gayretimizle. Hep birlikte oluruz inşallah.