Bir önceki yazımda iktidarın ‘Çoklu Baro’ düzenlemesine karşı çıkan Baro Başkanlarının polis tarafından Ankara’ya sokulmamalarını, geceyi aç-susuz ve ayakta geçirmelerini anlatmıştım.
Ertesi sabah ziyarete gelen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’na sırtlarını dönen avukatlar, barikatın kalkması üzerine Başkent'e girebildi ve Anıtkabir’de ATA’ya saygılarını sundu.
İktidar Partisi tüm bunlara hiç aldırmadı; Yasa Teklifini TBMM Başkanlığı’na sundu. Adalet Komisyonu, 296 milletvekilinin konuştuğu, muhalefetin yasal olan tüm engellemeleri yaptığı, 5 günde 52 saat süren mesaisi sonucunda 28 maddeden oluşan Yasa Teklifini aynen kabul etti.
Binlerce avukatın İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, adliye binalarının önlerindeki karşı çıkışları dikkate alınmadı; komisyon çalışmalarına katılmak isteyen Baro Başkanları Meclise alınmadı. TBMM’nin kapısında 4 gece geçiren avukatlar, komisyonun AKP’li üyelerine ‘cüppe ve düğme’ göndererek, ‘Cübbemize ilik açtırmayız’ mesajı verdi.
Sıra Yasa Teklifinin Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesine gelmişti.
ÖNCE TBMM BAŞKANLIK DİVANI OLUŞTU
Araya TBMM Başkanı, hemen ardından da Meclis Başkanvekilleri, İdare Amirleri ile Katip Üyelerin seçimi sıkıştırıldı. Böylece TBMM’nin yeni Başkanlık Divanı oluşmuş oldu.
ÇOKLU BARO TEKLİFİ’NİN ACELESİ VARMIŞ
Artık Ankara, İstanbul ve İzmir’de her 2 bin avukatın bir araya gelerek ‘BARO’ kurmasına, böylece bu üç ildeki baroların çok sayıda baroya bölünmesine, Türkiye Barolar Birliği Genel Kurulu'nu oluşturacak delege sayılarının ‘temsilde adalet’ ilkesi gözetilmeden belirlenmesine yol açan Yasa Teklifi görüşülebilirdi. Nitekim Perşembe’yi beklemeden, (8 Temmuz) Çarşamba günü görüşmelere başlandı.
İktidar partisinin, Saray’da hazırlanıp AKP Grup Başkanlığı’na gönderildiği iddia edilen Yasa Teklifi’nin, komisyonda olduğu gibi Genel Kurul'da da virgülüne dahi dokundurtmaması, muhalefetin İçtüzükten kaynaklanan engelleme haklarını sonuna kadar kullanması ve baro yöneticilerinin Ankara’da, binlerce avukatın ise yurt sathında direnmesi hem Mecliste hem de ülkede gerilimi tırmandırdı.
TBMM’NİN YAZ GÜNDEMİ
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yaz tatiline girmeden önce ele alacağı diğer konuları ise CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç şöyle özetliyordu:
“Bu yasanın arkasından Sosyal Medya ile ilgili yasa geçecek, arkasından bir tek kişi işe girerken Güvenlik Soruşturması adı altında iktidarın beğendiği kişilerin işe girebileceği yasa Genel Kurul’dan geçecek. Biz mücadelemize devam ediyoruz. Milletimize ve bu toplumun dinamiklerine sesleniyoruz: Sesimizi duyun ve bu duyulan sesle birlikte bu kibir iktidarını ortadan kaldırın diyoru.”
GERGİNLİĞİN KAYNAĞI TEK DEĞİL
Toplumdaki gerginlik sadece Avukatlık Yasası’ndan mı kaynaklanıyor?
Bakın, İYİ Parti lideri Meral Akşener, yaşanan gerginliğin kaynaklarını ne güzel anlatıyor:
“Malesef görüyoruz ki; samimiyet yerine hep art niyetle harekete geçiyorlar. Hep bir gizli ajandaları var, olayları bahane edip, 'fırsat bu fırsat' diyorlar, kendi istediklerini Türkiye'ye dayatıyorlar.
* Mesela; Barolardan rahatsızlar. Barolar bağımsız olmasın, kendi sözlerinden çıkmasın istiyorlar. Bu nedenle, yandaş baro konseptinin önünü açacak bir model getiriyorlar.
* Mesela; Kadın, hakkını, hukukunu koruyamasın istiyorlar. Bu nedenle kafaya koymuşlar; kırk yılda bir doğru yaptıkları bir iş olan, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilecekler.
* İnterneti kontrol edemiyorlar. Gençlerin özgürce kendilerini ifade etmelerinden rahatsızlar. Bu nedenle kafaya koymuşlar; internete ve sosyal medyaya yasak getirecekler. Twitter ne yaptı? İsmi cismi, yeri yurdu belli olmayan, iktidarın maaşlı trollerinin hesaplarını kapattı. Film de ondan sonra koptu…
Yapılan ahlaksızlıklardan önce, kendi kurdukları ahlaksız bir ekibin engellenmesine kızdılar. İşin özü bu.
* AK Parti'nin 18 yıllık hikayesinin özeti tek tip insan yetiştirme saplantısıdır. Farklı olanları dönüştürme sevdasıdır. Farklı düşünceleri ezerek susturma çabasıdır.
* Minik ortak yıllardır birilerini hedef gösteriyor… Bizzat kendisi şikayetçi oluyor, Türkiye'nin önde gelen sanatçıları mahkeme koridorlarında süründürülüyor. Masum gazeteciler tutuklanıp cezaevine konuluyor. Ama muhalif kadınlara tecavüz tehdidinde bulunan şeref yoksunları, takipsizlik alıyor.
* Bu zihniyet, tek adam rejimlerinin genel karakteridir. Kafan bozuldu diye, kapatmak, imha etmek, hapse atmak, dislike ettiler diye sosyal medyayı yasaklamak, “Oy moy yok” dediler diye gençlerin dünyasına duvar örmeye kalkmak, hep aynı zihniyetin ürünüdür.
*Bu zihniyet, dünyayı takip eden, özgürlüğüne düşkün gençlerin çağında işe yaramaz. Buradan Sayın Erdoğan'ı uyarıyorum; Tarih şahittir ki, gençlerin önüne örülen hiçbir duvar ayakta kalamamıştır. Hele ki Türk gençliğinin önüne set çekmeye kalkarsan, nasıl bir sel olduklarını anladığın gün, her şeyi kaybettiğin gün olur.”
HERKES NEDEN AYAKTA
Bu yaz sıcağında, Korona virüs salgınının kıskacında; Kıdem Tazminatı Fonu nedeniyle sendikalar-işçiler ayakta, Baro düzenlemesi nedeniyle 'avukatlar - sivil toplum örgütleri' ayakta, yaz gündemini görüşmek için 'milletvekilleri' Mecliste ayakta, RTÜK cezaları ve reklam cezaları nedeniyle 'basın-medya' ayakta, sosyal medyaya kısıtlama çalışması nedeniyle ‘Z kuşağı gençler’ ve 'aydınlar' ayakta, komik Temmuz zammı nedeniyle 'emekliler' ayakta, salgın yasaklarının mağdur ettiği 'esnaf, çiftçi, işsizler ve gündelikçi' ayakta. Bu sıkıntıları çekenleri zaptı rap altına almak için 'savcılar, hakimlar, polisler ve bekçiler' ayakta..
SEVMEK VARKEN BU KAVGA NİYE?
Değerli tarihçi, merhum Cemal Kutay, "ülkenin manevî/dinî hayatı, 'bir ‘GERİDÖNÜŞ'ün mirâsı'nı temsil edenlerin gizli/açık fealiyetlerine sahnedir. Gerçek müminlerin, DİN'i politika dışında kutsal yerinde görmek hasretinde olanların duygularını hâfızalarda iz bırakacak yeterlikle mısralaştıran aşağıdaki dörtlükleri kitabımın sonuna alıyor, DEĞERLİ HUKUKÇU ŞAİRİNE teşekkür ediyorum.." diyor kitabında:
SEVMEK için bir ömür yetmez hiçbir fâniye,
Öyleyse bu NEFRET ne? Bu cenk, bu kavga niye?
Kimi yüz yıl yaşasa anlayamaz sevgiyi,
Kiminin tüm ömrüne bedeldir bir sâniye.
..
Çalışmadan İNSANLIK gururuna varılmaz.
Düşünmedikçe TEVHİD şuuruna varılmaz.
Günahı ve hatâyı TANRI affeder ama,
KUL HAKKI'yla Tanrı'nın huzuruna varılmaz.
..
Tanrı'ya giden yolda koltuk değneği olmaz.
İmandan başka şeyin rolü, emeği olmaz.
Yalnızca kendi kalbi rehber olur insana,
Dinin ve ibadetin; vakfı, derneği olmaz.
..
Her mevsimde renk vardır, yalnızca yazda değil.
Her renkte bir ton vardır, yalnız beyazda değil.
Dürüst olmak-Çalışmak-Sevmek de ibadettir.
Tanrı her yerde vardır, yalnız namazda değil.
---
İYİ HAFTALAR
remzdilan_@hotmail.com