Bursa Arena E'Gazete
2025-01-22 00:06:09

HAFTALIK - Trump’ın Yargıya Bakışı Ve Türkiye

REMZİ DİLAN

22 Ocak 2025, 00:06

Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin 47. Başkanı olarak göreve (ikinci dönemine) başlayan Donald Trump’un, yemin törenindeki konuşmasında en çok ilgimi çeken, ‘yargının silah olarak kullanılmasına son vereceğim’ ifadesi oldu. Çünkü kendi yorumuna göre, ‘yeniden seçilmemesi için hakkında yürütülen yargılamalardan’ çok çekti. Ancak, seçilip dokunulmazlık kazanmasıyla bunlardan kurtuldu.

Hakkında açılan ve New York'taki Yüksek Mahkeme'de görülen 'sus payı' davasında, Yargıç Juan Merchan, Trump’un 'suçlu' olduğunu vurgulamasına rağmen, ‘yüce bir makam’ olan ABD Başkanlığına seçildiği için 'beraat kararı' verdiğini açıkladı. Böylece Trump, görevine 'hükümlü' olarak başlayan ilk ABD Başkanı oldu.

TÜRKİYE’DEKİ YARGI SİLAHI VE DOKUNULMAZLIK

Trump’un yargı ile ilgili sözleri ve yaşadıkları, benim ülkemde yargıda yaşananlar açısından dikkatimi çekti. Trump başkan seçilince hakkındaki suçtan beraat ettirildi ama benim ülkemde Can Atalay, Hatay’dan milletvekili seçildiği halde TBMM’de ant içerek görevine başlatılmadı, hala cezaevinde tutuluyor.

Türkiye'de yargının silah olarak kullanılmasına ilişkin uygulamalar yaygınlaşıyor. Muhalefet mensupları yakın geçmişte tazminat davalarıyla sindirilmeye çalışılırken, günümüzde ise, görevden alınıp cezaevine gönderilen Belediye Başkanlarının ve iktidarı eleştirenler hakkında açılan soruşturmaların sayısı giderek artıyor.

TSK’YI DÖNÜŞTÜRME VE TEĞMENLER OLAYI

ABD Başkanı Trump , ‘pandemi döneminde aşı yaptırmadıkları için ordudan atılan Silahlı Kuvvetler mensuplarını görevlerine döndüreceğini’ açıkladı.

Bu da benim aklıma, ‘Ergenekon Davaları, ordudaki FETÖ yapılanması sonucu 15 Temmuz darbe girişimi, yargı, sağlık ve eğitim alanındaki bazı askeri kuruluşların kapatılması, cüppeli generalin cezalandırılmaması, ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ diye kılıç çatanlar subayların arasından 5 teğmen ve 3 komutanın ihraç istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilmesi gibi uygulamalarla Türk Silahlı Kuvvetleri’ni dönüştürme çalışmalarını getirdi.

Teğmenlerin Avukatı Serdar Öztürk, Disiplin Soruşturması ve İdari Tahkikat Raporu’nda ‘Mevzuattan kaldırılan ant’ denilen Subay Andı’nın, sadece Milli Savunma Üniversitesi’nin, (subay olmadığı halde rütbe verilip silahlı kuvvetlerin içine monte edilen) Rektörü tarafından kaldırıldığını, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı birliklerde ise uygulanmaya devam edildiğini söylüyor.

Hava Kuvvetleri’nin tek Yüksek Lisans ve doktora yapmış hakim subayı, Askeri Savcı/ Hakim, emekli Albay Ahmet Zeki Üçok da, “Ben 30 yıl askeri hakimlik yaptım. Bizim hiçbir kanunumuzda, Türk Ceza Kanunumuzda, Askeri Ceza Kanunumuzda, Disiplin Kanunumuzda İç Hizmet Kanunumuzda, hiçbir kanun ve yönetmeliğimizde; ‘Ben Mustafa Kemal’in askeriyim’ demeyi, ‘Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti için ölmeye hazırım’ diye yemin etmeyi suç sayan tek bir madde yoktur” diyor.

ASKERİ LİSELER NEDEN KAPATILDI?

Sahi, askeri liseleri beden kapattılar? Askeri Liselerin (tıpkı Köy Enstitüleri gibi) neler öğrettiğini, öğrencilerine ne gibi beceriler kazandırdığını, bu okullardan ve Harp okulundan mezun emekli bir asker şöyle anlatıyor:

Biz askeri liselerde tarihimizi çok iyi öğrenirdik. Tarih öğretmenimiz Binbaşı Turan Saraçoğlu bizleri hafta sonu İstanbul’da eski Kapıkulu Yeniçeri mezarlıklarına götürürdü. Orada mezar taşlarının üzerindeki yazı ve şekillerin stencil kopyalarını çıkartırdık. Öğretmenimiz o mezar taşlarının hepsini tek tek okurdu ama önemli olan üzerindeki yazılar değil, oradaki Remiz işaretleriydi. Bu işaretleri bulur bize anlatırdı, bu solak askeri, bu lağımcı, bu humbaracı, bu mum yapan, bu fodlacı, bu ekmek yapan yeniçeri Kapıkulu askerleri derdi. Remiz işaretleri çok önemli. O mezarlıklara hiç bir vatandaş gelip dua etmezdi, hiç görmedik, rastlamadık. Çünkü halk da biliyordu o mezarlarda yatanların hepsinin birer köle, Yeniçeri köleler, Ortodoks Hristiyan çocukları olduğunu. Bu mezarlıklarda Türk anne babadan doğan hiç bir Müslümanın mezarı yoktur. Osmanlı'da en güzel Mezar taşları kölelere ait. Yani Kapıkulu yeniçerilerine ait mezar taşlarıdır onlar. Ayrıca, türbelerin etrafında da padişahların cariyelerinin, köle kadınlarının mezarları vardır. Biz bu mezarlıkları gezerek Osmanlı'yı tanık. Biz o mezarlıkları dolaşırken, dua eden bir tek medrese, cemaat ve tarikat mensubunu görmedik, hepsi lafta Osmanlıcı. Şimdi ben askeri lisede bu eğitimi almış birisi olarak, sen beni Osmanlı ile kandıramazsın. Biz tarihi hikâye olarak bilmeyiz, gerçek olarak biliriz, kulaktan dolma bilgilere sahip değiliz, okur, araştır öğreniriz. Bunu bize Kuleli Askeri Lisesi öğretti, siz o okulları kapattınız.’

Yani anlaşıldığı gibi, mezar taşı ve bu taşlara yazı yazılması sadece Saray mensupları ve bunların görev verdiği yabancı kölelerin mezarlarına mahsus. Osmanlı döneminde Anadolu’daki Türk halkının yazılı mezar taşı yok. ‘Harf devrimi yüzünden çocuklarımız dedelerinin mezar taşında yazılanları okuyamaz oldu’ söylemi de boş laftan ibaret.

O dönemde Türk’ün esamesi okunmuyordu, şimdilerde ise, Kuzey Irak’ta olduğu gibi, Suriye’nin yeniden yapılanmasında adeta Türkmenler görmezden geliniyor.

SURİYELİ TÜRKMENLERİ DÜŞÜNEN VAR MI?

Gazeteci – Yazar Esedullah Oğuz, Independent Türkçe için kaleme aldığı yazısında, Türkmenlerle ilgili yaşanan sorunları şöyle dile getiriyor:

‘1991'de Birinci Körfez Savaşı sonrasında ABD'nin izni ve desteğiyle Irak'ın kuzeyinde Kürdistan Özerk Yönetimi kurulduğunda Türkiye buna canı gönülden destek vermiş, hatta Kürt bölgesinde altyapı çalışmalarından yerel güvenlik güçlerinin eğitimine kadar birçok alanda onlara yardımcı olmuştu. Kürtlere kol kanat geren Türkiye nedense bizimle aynı dili konuşan, aynı kanı taşıyan Iraklı Türkmen soydaşlarımıza dönüp bakmamıştı bile. Bu kez öyle olmasın ve Suriye'de yeni rejim kurulurken oradaki Türkmenler ihmal edilmesin.

Ne yazık ki, bu kez de benzer bir durum yaşanıyor.

Türkiye, Suriye'de yeni rejimin ayağa kalkmasına ve dünya ile diplomatik temas kurmasına ve tanınmasına yardımcı olurken, oradaki Türkmenleri görmezden geliyor.

Suriye'de yeni kurulan hükümette Türkmen asıllı hiçbir bakan, vali, ordu generali gibi üst düzey yetkili görmüyoruz.

Aksine, Türk siyasetçilerinin tekerleme gibi sürekli tekrarladıkları şey, "PKK ve YPG'ye izin vermeyiz, YPG'nin Suriyeli üyeleri silah bıraksın, yeni orduya katılsın, Suriyeli olmayanlar da hangi ülkenin vatandaşıysa oraya dönsün" gibi sözlerden ibaret.

Peki, sayıları milyonları bulan Suriyeli Türkmenler ne olacak?

Yeni rejimde onlara yer ve yetki verilecek mi, hakları garanti altına alınacak mı?

Yoksa yine eskisi gibi Arap çoğunluğun hâkimiyeti altında ikinci sınıf vatandaş olarak mı hayatlarını sürdürecekler?’

---

İYİ HAFTALAR

remzidilan_48@hotmail.com

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.