“Venezuela’da (mihmandar olarak) genç bir kız verdiler yanıma, 23 yaşında. Mahalle sorumlusu. Beni yüksekçe bir yere çıkardı, bak dedi:
‘Her mahallede atölye ya da fabrika var. Hepsini yeni açtık. Petrolü millileştirdik, şunu millileştirdik, bunu millileştirdik, bak şimdi hepsi tıkır tıkır çalışıyor. Şu atölyenin hemen yanında hastane var, beyin ameliyatı yapıyor, bedava. Her şeyi yapabiliyor, Kübalı doktorları getiriyoruz oraya. Burada ana okulundan lise sona kadar olan okul var ve her okula giden çocuğun cebine para koyuyoruz. Burada evlendirme evi var, geceleri de orada eğleniyoruz, top oynama sahaları var, bedava. Şurada voleybol sahaları var.’
‘1930’da bizde de vardı bunlar’ demem üzerine, ‘Bizdeki bu modelin adı ATATÜRK MODELİdir, sizden aldık uyguluyoruz’ karşılığını verdi, ağlattı beni..”
Gazeteci, yazar ve televizyon programcısı Banu AVAR, Venezuela’daki izlenimlerini aktarırken böyle anlatıyor Atatürk ile çalışma arkadaşlarının başlattığı kalkınma hamlesini.
23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla başlatılan, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanıyla da her alana yayılan reformlar ve kalkınma hamlesinin tam ortasına ne yazık ki 1929 Dünya Ekonomik Krizi bomba gibi düşmüştü.
Korona Virüs (Covit-19) hastalığının dünyayı kasıp kavurduğu günümüzde, ülke ekonomilerinin geleceğiyle ilgili olarak, ‘Acaba 1929 Dünya Ekonomik krizi tekrarlanır mı?’ endişesi yaşanıyor.
Büyük Buhran ya da Kara Perşembe adı verilen, 1929 yılında başlayan ve 1930'lu yıllar boyunca devam eden ekonomik krize bu vesileyle kısaca göz atmak istiyorum…
Amerika’da bir çok nedenle başlayan kriz 21 Ekim’de yabancı yatırımcıların kâğıtlarını ellerinden çıkarmalarıyla hızlanmış ve “Kara Perşembe” olarak anılan 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsa dibe vurmuştu. Böylece 1929 yılının fiyatlarıyla 4.2 milyar dolar yok olmuştu. Bu süreçte yaklaşık 4 bin banka batmış, binlerce insanın mal varlığı yok olmuştu.
Bunalım dünyada 50 milyon insanın işsiz kalmasına, yeryüzündeki toplam üretimin yüzde 42 ve dünya ticaretinin de yüzde 65 oranında azalmasına neden olmuştu. Kuzey Amerika ve Avrupa merkezli başlayan buhran, dünyanın geri kalanında da yıkıcı etkisini göstermişti.
Büyük Buhran’dan en çok sanayileşmiş ülkeler etkilenmiş, birçok ülkede inşaat faaliyetleri durmuş; tarım ürünü fiyatlarındaki yüzde 40-60'lık düşüş, çiftçileri ve kırsal bölge nüfusunu kötü etkilemişti. İnsanlar maddi varlıklarıyla beraber sosyal konumlarını ve ruh sağlıklarını da yitirmişti.
Açlığa sürüklenen insanoğlu sebze ve meyve yetiştirmeye yöneldi, piyasadaki para bir anda yok olduğu için ihtiyaçlarını karşılamada takas yoluna giderek bir nevi değiş-tokuş ekonomisine geri döndü. Bunalımın etkileri II. Dünya Savaşı’na kadar yaklaşık 10 yıl devam etti.
***
Peki, 1929 Dünya Ekonomik krizi Türkiye’yi nasıl etkiledi?
Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi de krizden olumsuz etkilendi. Türk lirası değer kaybetti. 1929-1933 yılları arasında tahıl ürünlerinin fiyatı ortalama yüzde 60 oranında düştü. 1927 yılında 12 kuruş olan buğday fiyatı, 1932 yılında 3 kuruşa indi. Bu düşüş, ihracatı büyük oranda tarımsal ürün ve hammadde satışına dayanan Türkiye’nin dış ticaret açığını büyüttü.
Türk hükümeti krizi aşabilmek için Merkez Bankası’nın kurulması başta olmak üzere, devletin ekonomiye müdahalesini sistematik ve kurumsal hale getirecek resmi ve yarı-resmi kurumlar oluşturdu (karma ekonomi). 1930 yılının Kasım ayında Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun çıkarılarak spekülasyona yönelik girişimler önlenmeye çalışıldı.
***
Türkiye, 1929 bunalımı karşısında, kalkınmasını sağlayabilmek için ihracat ve ithalatını artırmak zorundaydı. Bunu sağlayabilmek için çeşitli politikalar izledi. 1933'te kliring ve takas sistemi uygulanmaya başlandı. Kliring sistemi, ‘senin malını alandan mal al’ ilkesine dayanıyordu. Bu sistemde ithalat ihracata bağlandığından, ihracat teşvik edilmiş oluyordu. Hükümet mümkün olduğu kadar bütün ülkelerle kliring ve takas anlaşmaları yapmaya çalıştı.
Dış ticarette bu uygulama sürdürülürken, Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra başlatılan yatırım hamlesine 1930’lu yıllarda da devam edildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal ettiği 1938 yılına kadar devreye sokulan yatırımlar şu sıralamayla gerçekleştirildi:
Ankara Fişek Fabrikası ve Gölcük tersanesi (1924),
Şâkir Zümre Fabrikası ve Eskişehir Hava tamirhanesi (1925)
Alpullu Şeker Fabrikası, Uşak Şeker Fabrikası, Kırıkkale Mühimmat Fabrikası (1926)
Bünyan Dokuma Fabrikası ve Eskişehir Kiremit Fabrikası (1927)
Kırıkkale Elektrik Santrali, Çelik Fabrikası ve Ankara Çimento Fabrikası (1928)
Ankara havagazı fabrikası ve İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası (1929)
Kayaş Kapsül Fabrikası, Nuri Killigil Tabanca, Havan ve Mühimmat Fabrikası (1930)
Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1931- genişletildi)
Eskişehir Şeker Fabrikası, Turhal Şeker Fabrikaları, Konya Ereğli Bez Fabrikası, Bakırköy Bez Fabrikası, Bursa Süt Fabrikası, İzmit Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (temel atma), Zonguldak Antrasit Fabrikası (temel atma), Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası, Keçiborlu Kükürt Fabrikası, Isparta Gülyağı Fabrikası, Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday siloları, Kayseri Bez Fabrikası (temel atma), İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası (temel atma - 1934)
Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (tamamlandı), Nazilli Basma Fabrikası (temel atma), Bursa Merinos Fabrikası (temel atma), Gemlik Suni İpek Fabrikası (temel atma), Keçiborlu Kükürt Fabrikası, Zonguldak Taş Kömürü Fabrikası (1935)
Ankara Çubuk Barajı, Barut, Tüfek ve Top Fabrikası, Nuri Demirağ Uçak Fabrikası (ilk Türk uçağı Nud-36 üretildi), Malatya Sigara Fabrikası, Bitlis Sigara Fabrikası (1936)
Malatya Bez Fabrikası (temel atma- bu fabrika hariç bütün bez ve dokuma fabrikaları Atatürk'ün sağlığında açıldı) Karabük Demir Çelik Fabrikası (1937)
Divriği Demir Ocakları, İzmir Klor Fabrikası (temel atma), Sivas Çimento Fabrikası (temel atma – 1938)
Bu tesisiler sayesinde 1929-1938 yılları arasında ağır sanayi üretimi yüzde 152 artarken, toplam sanayi üretimi yüzde 80 düzeyine ulaştı. Kömürde yüzde 100, kromda yüzde 600, diğer madenlerde yüzde 200 artış olurken, demir üretimi 0'dan 180 bin tona çıktı, şeker üretimi 200 misli arttı. 1926'da başlayan şeker üretimi 1927-1930 yılları arasında 5 bin 162 tondan 95 bin 192 tona çıktı. Tekstil sanayi ülkenin tekstil ihtiyacının yüzde 80'ini karşılar duruma geldi. Tekstil ürünleri ithalatı 1927'de 51 milyon Türk Lirası iken bu rakam 1939'da 11 milyon 900 bin Türk Lirasına kadar indirildi. 1924-1929 arasında pamuk ürünleri üretimi 70 tondan 3 bin 773 tona, yün 400 tondan 763 tona, ipek 2 tondan 31 tona çıktı.
****
Peki, şimdi ne yapılmalı?
Ekonomistlerin büyük bölümünün ortak görüşü şöyle:
"Modüler fabrikalar kurulmalıdır. DPT hızlıca hayata geçirilmelidir. Güçlü devlet sağlıklı toplum kapsamında aşı ve ilaç sektörü yeniden ele alınmalıdır. Askeri Hastaneler yeniden açılmalıdır. Çalışanların maaş artışlarının enflasyonun altında kalmaması için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Üretim depolama tedarik anlamında aracısız bir sistem kullanılmalıdır. Kooperatifler ve tanzim satışlar yeniden ele alınmalıdır. Türkiye’de Türk lirası etkili olmalıdır. Yap işlet devret projeleri yabancı paralar ile yapılmamalıdır. Yerli malı haftaları yeniden hayata geçirmelidir. Üçüncü ülkelere karşı elimizi kolumuzu bağlayan Gümrük Birliği sorgulanmalıdır. Nerede uygun Pazar bulursak ürünümüzü satar noktaya gelmeliyiz. Gelir dağılımında ve vergide adalet sağlanmalıdır. Az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Gıdanın güvenliği, eğitimin güvenliği, sağlığın güvenliği sağlanmalıdır. Tek başına bir kurtuluş mümkün değildir, bu nedenle MİLLİ HÜKÜMET kurulmalıdır.. Bu, dünyaya karşı da bir mesaj olacaktır.”
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan_48@hotmail.com