Adaletin Bu Mu Dünya Ne Yar Verdin Ne Mal Dünya
Kötülerinsin Sen Dünya
İyileri Öldüren Dünya
Adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz.
Yardım kuruluşu Christian Aid’in hazırladığı raporda, 2018 yılında, iklim değişikliğiyle ilişkilendirilen sıra dışı hava olayları ve büyük fırtınaların dışında, gelişmekte olan ülkelerde kuraklık veya deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle milyonlarca insanın hayatını etkileyen felaketler yaşandığına dikkat çekiliyor.
Rapora göre hava olaylarındaki değişiklikler iklim değişikliğinin bir sonucu…Bütün bunların ana nedeni ise küresel ısınma. İklim değişikliğine yol açan küresel ısınmaya en fazla katlı yapanlar gelişmiş ülkeler, en az katkı yapanlar ise yoksul ülkeler. Ancak, iklim değişikliğinin yarattığı felaketlerden en fazla etkilenenler yoksul ülkelerin insanları. Bu durum dünyadaki adaletsizliklerin en önemlisi.
Dünya Meteoroloji Örgütü'nün ilk gözlemlerine göre 2019 dünyanın en sıcak 4. yılı olmaya aday. Bu yıl dünya genelinde sıcaklıklar 1850-1900'deki ortalamanın yaklaşık bir derece üzerindeydi. Örgütün hazırladığı ‘İklimin Durumu’ adlı rapora göre 2019’un başında yeni bir El Nino'nun oluşma ihtimali yüksek. Bu nedenle önümüzdeki 12 ayda yeni sıcaklık rekorları kırılması bekleniyor.
***
Adaletsizlik sadece bu alanda değil ki, dünyanın her yerinde her alanda var. Adaletsizlik örneklerini tek tek saymaya sayfalar yetmez. O nedenle, adaletsizlikten söz açılmışken sadece, yurdumuzdan, en yakınımızdan güncel bir örnek vermek istiyorum.
Yerel seçime ilişkin propoganda çalışmalarında ‘adaletsizlik’ tartışması yaşanıyor.
Cumhurbaşkanına seçim yasağı uygulanamayacağına karar veren Yüksek Seçim Kurulu, Erdoğan’ın aynı zamanda AKP Genel Başkanı olduğunu ve partisinin adaylarının kazanması için çalıştığını göz ardı edebiliyor. Yüksek Seçim Kurulu Üyelerinin görev sürelerinin bir yıl uzatılmasının ise bunun karşılığı olduğu öne sürülüyor.
Binali Yıldırım’ın, TBMM Başkanlığını bırakmadan AKP İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan adayı gösterilmesi de bir başka ‘adaletsizlik’tartışmasının konusu.
AKP yönetimi ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ‘İstifa etmesine gerek olmadığını’ savunuyor.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ise, "CHP'li TBMM Başkanvekili Yılmaz Ateş, 2004 yılında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olmadan günler önce anayasanın 94. maddesini hatırlatarak istifa etmiştir Meclis Başkanı Binali Yıldırım, üzerine el basıp yemin ettiği anayasanın tarafsızlık ilkesine ve hükmüne karşı gelmektedir. Adaylığı açıklandığı dakikadan itibaren Meclis başkanlığı görevini sürdüremez ve istifa etmesi gerekir" diyor.
Eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, ‘İstifaya etmesi gerekmez, ancak Meclis İçtüzüğü uyarınca uzun süreli izin alması gerekir. İzin almadan aday gösterilirse itiraz üzerine seçim Kurulu adaylığını iptal etmelidir’ görüşünü dile getiriyor.
***
Tabi, dünyanın hali bu diye oturup ağlamak yerine, bilinçli davranıp adaletsizlikleri olabildiğince bertaraf etmek gerekiyor. Bilinçli olmanın yolu da okumak. Bakın, okumayan toplum için ne diyor Köy Enstitülerinin mimarı, eğitimci İsmail Hakkı Tonguç, 1947 yılında yazdığı ‘Canlandırılacak Köy’ isimli kitabında:
‘Okuma ile ilgisini kesenlerde görülen bir ruh haleti de, okuyanlara karşı bunların duydukları antipati ve kindir… Kültür seviyesi düşük insanların, bu bakımdan yükselmek isteyenlere karşı çeşitli ithamlarla saldırışları önlenemeyecek olursa, eğitim kurumlarımızda Ortaçağ karanlığı gibi korkunç bir manzara ile karşılaşmamız mukadderdir... Serbest okumaya değer verilmeyen eğitim kurumlarında, kitap yakan, kitaplıklara kilit vurabilen, okunmaları istenilmeyen gazete veya dergileri okuyan öğrencileri eşkıya takip eder gibi kovalayan, gaddar kara cahiller peyda olur; toleranstan eser kalmaz. Jurnalcilik, hafiyelik makbul sayılan hizmetler arasında yer alır; müstebitler kahraman kesilirler. Böyle okuldan nefret edilir; öğretmen ve idarecilerine kin beslenir. Böyle okul, geriliğe bütün kapılarını açar; Cumhuriyet'e hizmet eden bir kurum olamaz: bilakis o, Cumhuriyet'in getirdiği değerlerin hepsini çürütür; onu temelinden yıkan bir vasıta haline gelir.
...Aydınları serbest okuma alışkanlığı kazanamayan toplumlarda, düşündüğünü yazan, fikirlerini açıklayan insan da pek az olur. Böyle insanların kıt olduğu yerde, fikir hayatı canlanamaz, toplumun en önemli işleri kanaatini saklayan, esen rüzgarlara göre fikir değiştiren kişilerin elinde kalır. Bu gibiler asla prensip adamı olamazlar; günlük politika havasına göre istikamet değiştirirler.
…Fikir adamlarının sustukları, sindikleri demokrasilerde, demagog denilen mikrop kendisi için en elverişli çevreyi bulur; muvakkat bir zaman sürecek bile olsa, orada beslenir; kuvvetlendiğini hisseder etmez, okuma yazma bilmeyenlerle, bilip de okumayanlar arasından taraftarlar toplayarak, etrafa saldırmaya başlar; bilimsel değerleri parçalar, çürütür; müspet işlerin önüne engeller yığar; toplumu kolayca sömürülecek bir sürü haline getirmek için uğraşır.’
***
Bir de sevgi katmak gerekiyor dünyayı daha yaşanabilir, daha adaletli kılmak için.
Ünlü deha Einstein’ın kızı Lieserl Einstein, babasının yazdığı bin 400 mektubu 1980’lerin sonunda Hebrew Üniversitesine bağışladı. Tek bir şartı vardı: babasının ölümünün üzerinden 20 yıl geçene kadar mektupların içerikleri yayınlanmayacaktı.
Derken zamanı geldi ve mektupların içeriklerini açıklama izni çıktı. O mektuplardan birinde sevgiden söz ediyor o Einstein. Mektubun özeti şöyle:
‘Bilimin açıklayamadığı son derece kuvvetli bir güç var. Bu güç herkesi kapsıyor ve yönetiyor. Evrenin çalışmasını sağlayan her olgunun arkasında bile o var ve henüz bizim tarafımızdan tanımlanamadı.
Bu evrensel güç SEVGİDİR.
Bilim insanları, evren için birleşik bir kuram ararken, görülemeyen en kuvvetli evrensel gücü unuttular.
Sevgi Işıktır, onu alıp verenleri aydınlatan.
Sevgi yer çekimidir, çünkü insanların birbirine çekim hissettmelerini sağlar.
Sevgi kuvvettir, çünkü bizdeki en iyiyi çoğaltır ve insanlığın kör bencilliklerinde tükenmemesine izin verir.
Sevgi için yaşarız ve ölürüz.
Sevgi Tanrıdır ve Tanrı sevgidir.
Bu güç her şeyi açıklar ve yaşama anlam katar. Bu bizim çok uzun süredir göz ardı ettiğimiz bir çelişkidir.
Çünkü belki insanın evrende kendi özgür iradesiyle kullanamayacağı tek enerji olduğu için sevgiden korkuyoruz.
…Eğer türümüzün hayatta kalmasını istiyorsak, eğer hayatta bir anlam bulmamız gerekiyorsa, eğer dünyayı ve içinde yaşayan her duyarlı varlığı kurtarmak istiyorsak, sevgi tek ve biricik cevaptır.
Belki bir sevgi bombası, gezegenimizi harap eden açgözlülük, nefret ve bencilliği tamamen yok edebilecek kadar güçlü bir cihaz, yapmaya hazır değiliz.
Buna rağmen her bireyin enerjisini açığa çıkartmasını bekleyen küçük ama kuvvetli bir jeneratör var.
Bu evrensel enerjiyi almayı ve vermeyi öğrendiğimiz zaman sevgili Lieserl, sevginin hepsini yendiğini, her şeyin ötesine geçtiğini doğrulayabileceğiz, çünkü sevgi hayatın en özlü kısmıdır.
Bütün hayatım boyunca kalbimin içinde sana dair sessizce atanları ifade edemediğim için çok derin bir pişmanlık duyuyorum. Belki artık özür dilemek için çok geç, ama zaman göreceli olduğu için sana söylemem gerekiyor :
seni seviyorum ve nihai cevabı bulduğum için sana teşekkür ederim...”
Baban Albert Einstein’
***
MUTLU YILLAR..
remzidilan_48@hotmail.com