Fitre, yaratılış anlamına gelmektedir. Fitre vermeye fıtır sadakası denir ki, fıtrat sadakası, yaratılış atıyyesi yani hediyesi demektir. Ramazan Bayramı geldiğinde, temel ihtiyaçlarından fazla imkana sahip olan Müslümanların, kendileri ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler için yerine getirdiği maddi bir ibadettir. Bu ibadet, yardımlaşma olup orucun kabulüne, ölüm sırasındaki sıkıntılardan ve kabir azabından kurtuluşa bir vesiledir. Yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye ve onların da bayram sevincine katılmalarına bir yardımdır.
Biz inananlar ve inancını imana dönüştürme gayretinde olanlar için Fitre ibadetinin iki yönü vardır. Birincisi, ibadetin maddi yönü olurken ikincisi, mana yönüdür. Maddi yönü elbette çok güzel ve faydalı bir ibadettir lakin mana yönüyle de fitre vermediğimiz sürece hep yarım kalacaktır. “Biz, belirlenen miktar kadar fitre verdik ibadetimizi yerine getirdik” deyip mana yönüyle de fitre vermemek ya manasını bilmemekten ya da işimize gelmediğindendir. Fitre vermenin mana boyutu, fitrenin yaratılış anlamına gelmesinde tanımlıdır. Cenab-ı Allah, Kaf suresi 50. Ayeti kerimede,
Ve andolsun ki insanı biz yarattık ve nefsi, onu ne gibi vesveselere düşürür biliriz ve biz ona, şah damarından daha yakınız.
buyurmaktadır. Bizlerin Allah tarafından nefis sahibi olarak yaratılmış olmasıdır bizi yaratılmış diğer canlılardan üstün ve farklı kılan. Nefis sahibi olarak yaratılmış olmamız bizlere, akledebilme, düşünebilme, araştırabilme, sorgulayıp öğrenebilme, keşfedebilme, seçim yapabilme özellikleri kazandırmaktadır. Bu özellikler diğer canlı mahlûklarda mevcut ama sadece yaşamsallığını devam ettirmek adına ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve neslini devam ettirmek adına sınırlıdır. İnsanda ise bu özelliklerin sınırı yoktur. Bu sınırsızlık yaratılış gayesinden gelir ki gaye, sınırsız aşkın varlık olan Allah’a kulluk yapmaktır. Sınırsız aşkın varlığın kulu, sınırsız kulluk yapabilecek özellikte olmalıdır! Bu tanımlamadan anlıyoruz ki nefis, olmaması gereken kötülük değil bizzat şehadet ve kulluk için gerekli olan tüm özellikler bütünlüğüdür. Olmaması gereken nefis değil bizlerin nefis denilen özelliklerimizi Allah’a kulluk alanında değil de kendimizi ilah olarak görüp bu ilahlığı ilan edecek yönde kullanışımızdır. Nefis, emmare boyutunda çalışırsa akletme gibi özellikler emmareye ve zulmaniyete hizmet edeceğinden kendimize zulmetmiş olurken, mana boyutunda çalışırsa bizi kulluğa ulaştırır. Tıp ilmini insanları iyileştirip can kurtarmak için kullanırken, insanlara eziyet edip can almak için de kullanabiliriz. Suç ilimde mi ilmi yanlış yerde kullanan kişide mi? İşte nefis de böyledir. Bu sebeple nefis sahibi olarak yaratılmış olan bizlerin, nefis sahibi oluşumuzun şükrünü, nefsimizi Allah’a kulluk alanında kullanarak yapmasıdır fitre ibadetinin mana yönü.
Bizler tabiki yardıma muhtaç olan diğer insanlara imkanlarımız dahilinde yardımcı olacağız bu önceliktir ve insanlığa ait temel değer olup İslam olmanın maddi ibadetidir. Lakin maddi ibadeti yapıyor oluşumuzun, bizde kibir oluşturup kendimizi hamd etmemize engel olan manevî ibadetimiz yoksa, sonuçları bizim için hiç de iyi olmayan sonu hazırlamış oluruz. İbadetler, biz o ibadetlerle varlık giyinip, kibirlenip kendimizi hamd edelim diye değildir. İbadetler, maneviyatla birleşip Allah’a kul olmak içimdir. Maneviyatsız sadece maddi yönüyle ibadet etmek bizleri nefsin emmare boyutundaki şirk haline kul yapar. Nefs-i emmarenin kulu olarak yaşamak nefse kul olmaktır.
Bizler insanız! Diriliğimiz var, ilmimiz var, irademiz var, kudretimiz var, görmemiz, işitmemiz, kelamımız var ve bunlarla birlikte diğer canlılarda bulunmayan nefsimiz var! Yaratılışımızın gayesi ise Allah’a kulluk. Kulluk ise, kulu olduğumuzu zikretmek, muhabbet etmek, sevmek, hamd etmek, hizmet etmek ve şehadettir. İçinde şehadet olmayan kulluk bizi Kendisine şehadet edelim diye yaratan Allah’a kulluk değildir. Bu sebeple, maddi olarak fitre verebiliriz ama manevî alanda hiçbir zaman fitre vermemiş oluruz. Allah’a kulluk adına fitre vermek hem maddi anlamda yardıma muhtaçlara yardımcı olmak hem de Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmemize engel olan nefs-i emmaremize kulluk etmeyi terk etmektir. Allah’a kul olmak istiyorsak Allah’tan başka ilah olmadığına engel olan yönlerimizi terk edip Allah için yaşamaya başlayarak manevî olarak da fitre vermemiz gerekir.
Bizler, yaşıyoruz ve yaşamsallığımız için gerekli olan ihtiyaç duyduğumuz dünyalıkları temin etmekle de mesulüz. Yemek yiyip içmeliyiz, giyinmeli ve barınmalıyız. Yaşamsallığımız için işlerimizi kolaylaştıracak araçlara sahip olmalıyız lakin eşyanın değeri bu kadar olmalıdır. Eşya her zaman eşyadır. Eşya doğası gereği değer ve hizmet edilen olamaz. Eşya bize hizmet ettiği sürece bizimle değerlidir. Eğer bizler, dünyada eşya için yaşamaya başladıysak, değeri eşyaya yüklediysek ve değerli sandığımız eşyaya sahip olmak için nefsimizi dünyalıklar için kullanıyorsak henüz noksan insanızdır. Nefsimizi gelip geçici dünya için zayi ediyoruzdur!
Aklımızı dünya için, sorgulamamızı dünya için, araştırıp öğrenip, keşfetmemizi dünya için, irademizi dünya için kullanmak nefis sahibi insan oluşumuzun şükrünü yapmamaktır. İnsan bu dünyaya, dünya için yaşasın ve dünyaya kul olsun diye yaratılmadı. İnsan dünyaya hizmet etsin diye yaratılmadı. Dünya insana hizmet etsin diye yaratılmıştır. İnsan dünya yaşamında nefsiyle birlikte bulunurken her yaratılmışlıkta, her oluşumda Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etsin diye yaratılmıştır. Yemek yiyip içerken Allah’ı, giyinirken Allah’ı, barınırken Allah’ı, yaşarken Allah’ı, yaşamını kolaylaştıran araçlara sahip olup kullanırken Allah’ı zikretsin, sevsin, hamd etsin diye yaratılmıştır. Bizlerin Allah’a kulluk aracı olan dünyaya kul oluşumuz Allah’a isyandır. Kulluk, nefsimizle dünyada yaşarken Allah’tan başka ilah olmadığına, tüm yaratılanlarda gerçekleşen oluşan kutsî değerdir. Yaşarken, gördüğümüz, işittiğimiz, muhabbet ettiğimiz, fikrettiğimiz eşyanın kendisiyse henüz fitre vermemişizdir.
Kullandığımız eşyaların imkanlarımız dahilinde en iyisi olması insana yakışır, yediğimiz yemeklerin içtiğimiz içeceklerin en kaliteli olması insana yakışır, giydiğimiz kıyafetlerin en iyi olması insan yakışır lakin insan tüm bunlarda insan oluşunun şükrünü yaparak bulunandır, tüm bunlarla bunlara kulluk değil Allah’a kulluk yapandır. Aksi durumda insan kendisini eşya için yaşar hale getirip kendisine zulmeden olur.
Bizler gerçekten Allah’a kulluk adına fitre vermek istiyorsak yapmamız gereken yoksula, fakire yardım ederken Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edecek hale gelmemizdir. Şehadeti olan fitre vermiş, olmayan henüz verememiştir.
www.ozkangunal.com
ozkangunal@ozkangunal.com