Bizler, tevhit derken imana ait kutsi değerlerin tümünü kastediyor, sadece bir ilimden bahsetmiyoruz. Tevhidi sadece tek başına bilmek olarak ele alanlar hep yanıldılar, onlar hep gayya kuyularına düştüler, düşmekteler. Tevhit, imanın kendisidir, imana ait kutsi değerlerin tümünü içerir. Tevhit üzerine yaşamak, ancak verilen ikrar üzerine bulunmakla mümkündür.
Buradan Ankara’ya gitmeye niyetlendik ve bunun için bizi Ankara’ya götürecek olan şehirlerarası otobüse binmemiz lazım. Biletimizi aldık yani ikrar verdik. Aldığımız biletle otobüse binebiliyoruz, biletimiz olmadan otobüse binemeyiz, indirirler. Otobüs yola çıktı Ankara’ya gidiyor. Şimdi verdiğin ikrar üzerine olmak nedir burada? Bilet aldık, ikrar verdik ama bitmedi, otobüste kalırsan o otobüs seni Ankara’ya götürür, inersen otobüsten, verdiğin ikrardan dönersen, kaldın yolda. Hani bir söz var, “Göçtü kervan kaldık dağlar başında” diye. Verdiğin ikrardan dönersen kalırsın yolda, Ankara’ya varamazsın. İşte iman yolu o nedenle ikrar yoludur. İman, ancak er olmakla ulaşılabilen kutsî bir değerdir. Hakk’a ulaşmayan hiçbir şeyin Hakk katında geçerliliği olamaz. Cenab-ı Allah Yunus suresi 36. Ayeti kerimesinde,
Onların çoğu, hiçbir dayanağı olmayan zandan başka bir şeye uymazlar. Zan ise, gerçek adına hiçbir şey ifade etmez. Hiç şüphesiz Allah, onlar ne yapıyorsa hepsini hakkiyle bilmektedir.
diyor. Zannın Hakk katında neden geçerliliği yoktur? Hayaldir, vehimdir, gerçek değildir yani Hakk’a ulaşmayandır. Hz. Musa ve Hz. Hızır buluşuyorlar. Hz. Musa, Hızır’dan talepte bulunuyor. Rabbim beni sana gönderdi, “Bana bildirmeyip sana bildirdiğini tahsil etmeyi talep ediyorum” diyor. Hızır, “Sen bu ilmi tahsil etmeye takat getiremezsin” cevabını veriyor. Yani, “Verdiğin ikrarda sadakatle duramazsın” demiş oluyor. Musa As. “Ama o zaman bende takat getirecek güç vardı o bildirmek istemedi diyeceğim, ispat et bana” deyince, Hızır’da “Tamam” diyor ve Musa As. ikrar veriyor. Musa’dan ikrar aldıktan sonra yolculuğa çıkıyorlar. Neden yolculuğa çıkıyorlar da bir ağaç gölgesine oturup muhabbet etmiyorlar? Tevhit budur diyerek anlat, muhabbet et, neden yolculuğa çıkıyorlar?
Yolculuğa çıktılar, gemiyle karşıya geçerlerken Hızır gemiyi deldi, Musa itiraz etti. Bir aileye uğradı yolları. O aile bunları misafir etti ağırladı, ikramlarda bulundu, saygıda kusur etmedi, tam çıkarken Hızır, ailenin yetişmiş çocuğunun canını palasıyla aldı, Musa itiraz etti. Yolları bir beldeye uğradı. Orada yıkılmakta olan bir duvar var. O beldedekiler bunları aşağıladı, taşladı, kötü davrandı ama Hızır yıkılmakta olan duvarı onardı, harcını da Musa’ya kardırdı, Musa itiraz etti. Bunun üzerine Hızır, “Ben demedim mi verdiğin ikrar üzerine sadakatle kalamazsın diye. Hadi yollarımız burada ayrıldı, sen yoluna ben yoluma” dedi.
Neden bir yolculuk çünkü iman yaşamdır, iman kuru kuruya bir bilgi alışverişi değildir. Tahsil nedir? Yaşamdır! Tahsilin ne olduğunu görebilmek için bir zanaatkâra bakmak lazım. Usta çırak ilişkisi vardır. Çırak o zanaatı ustasının yanında, o zanaatın içinde yaparak, yaşayarak tahsil eder. En küçük basamağından başlar en üst basamağa kadar çıkar, ta ki ondan ustası görülene kadar. Ancak o zaman çırağa usta deniliyor. O mesleği yaşıyor, her aşamasında bire bir uyguluyor ustasıyla beraber. Tahsil ona denir. Bir okulda öğretmenin tahtanın önünde kendi konusu olan müfredatı sınıftaki öğrencilere anlatarak ezberletiyor oluşuna tahsil denmez. O bilgiyi öğretmektir. İçinde bire bir yaşamanın, bire bir uygulamanın olmadığı bir şeyin tahsil olması mümkün değildir. Orada öğrenme vardır, tahsil yoktur. İşte iman tahsildir. O nedenle Allah Kur’an’ı Kerimine, Musa’yla Hızır’ın yolculuğunu koymuş. İmanın bir tahsil olduğunu, yaşayarak, uygulayarak bire bir içinde bulunarak ama verdiğin ikrara sadakatle kalarak oluşabileceğini göstermiş. Bugün insanlar tevhit deyince zikri bir kenara bırakıyorlar, erkânı bir kenara bırakıyorlar, edebi, tahsili, aşkı, sevdayı, hizmeti, güzel ahlakı, Allah’ın emri ve yasaklarını bir kenara bırakıyorlar, bunları bir kenara bırakarak “Er “olmayı bir kenara bırakmış oluyorlar. Ya Hu! Er olmayan Cuma namazı kılamaz, erliği bir kenara bırakıp Cuma namazı kılmaya kalkıyorlar. O nedenle kıldıkları namaz Hakk katında geçerli olmuyor, Allah’a ulaşmıyor. Er olmadan kulluk adına yapılanlar ibadet değil küfürdür, şirktir. İnsanın zikrini Allah’a ulaştıracak olan insanın kendisini Allah’a ulaştıracak olan erliktir.
.....
Yazının devamı için tıklayınız
.....