Ülkemizde derin yoksulluk giderek artıyor. Küçük bir azınlık keyif içinde hayatını yaşar, her konuda savurganlık yaparken, diğer çoğunluk yoksulluk ya da derin yoksulluk yaşıyor. Emeklilerin durumu ise aldıkları maaşın oranı açısından Dünya’da son sıralarda yer alıyor.
Birkaç gün önce beş kardeşin çıkan yangındaki dumandan boğularak ölmesi yüreklerimizi dağladı. Anne kağıt toplayarak çocuklarına bakmaya çalışıyordu. Kendisine verilen devlet yardımı sekiz bin liradan dört bin liraya düşürülmüştü. Bakanlığın kendilerine verildiğini söylediği yüz yedi bin lirayı ise anne almadığını açıkladı.
Anne baba için ne büyük bir acı, ülkedeki vicdanlı insanlar için de elbet. Babanın hırsızlık suçundan hapse girdiği söyleniyor. Acaba neden hırsızlığa yeltendi? O da bir başka soru işareti. Ülke yasa dışı iş yapanların cenneti haline gelmişken, birileri ağa takılıp hapse tıkılıyor. Keşke yasa dışı işlem yapanların hepsi cezalandırılsa. Belki o zaman adalet sağlanır, her türlü dengesizlik giderilir, yoksulluk azalır, işsizlikten insanlar intihar etmezdi.
Biz ülke olarak bir yandan nüfusumuz azalıyor, insanlar çocuk istemiyor deyip en az üç çocuk propagandası yaparken, diğer yandan dünyaya gelen çocuklarımızı koruyamıyoruz. Çocuklarımız, yenidoğan çetesi tarafından yok ediliyor, yoksulluktan, bakımsızlıktan büyüyemeyip, bücür kalıyor ya da kazalarda can veriyorlar.
Bir başka yok oluş hikâyesi ise son günlerde gündeme bomba gibi düştü. On üç on dokuz yaş arasındaki çocuklarda aids vakaları başlamış. Bunun anlamı, bu çocukların istismara uğramaları sonucu, bu hastalığa yakalanmaları.
Kumar çetelerine ne demeli. İki ünlü sanatçı da bu işe alet olmuş veya edilmiş. Bu çetenin ağına düşenler de gençler ve emekliler çoğunluk olarak. Siz insanları çaresizliğe mahkûm ederseniz, onlar da böyle yan yollara saparak, idollerine öykünerek, yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar.
Boşa dememişler balık baştan kokar diye.