Ergenekon Davasında yargılanmama neden olan Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Dairesindeki Şube Müdürlüğü görevim sırasında önüme bir evrak geldi.
Kısaca evrakın konusu; askeri liselerden ayrılan öğrencilerin ödemek zorunda kaldıkları tazminatların ailelerine yük oluşturduğu ve bu konuda mağduriyet yaşayan aileler ile ilgili basına yansıyan haberlerin TSK’nın imajına da zarar verdiği belirtiliyordu. Ailelerin mağduriyetini önleyecek ve TSK ile bu aileleri karşı karşıya getirmeyecek şekilde tazminat miktarının yeniden düzenlenmesi konusunu araştırmam isteniyordu.
Aslında benim şubemin ilgi alanına giren bir evrak değildi, ama her nasılsa bana gelmişti. Bizim görevimiz Fethullah Gülen’in yurt içi ve yurt dışı faaliyetlerini incelemek, personeli ve halkı bilgilendirmekti. Bu faaliyetimiz suç kabul edildi. Böyle bir suçtan yargılanmak size şu an komik gelse de, 3 sene önce bu nedenle cezaevindeydim. FETÖ’nün 13.Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2 yıl tutuklu olarak yargılandım.
Gerekli araştırmaları yaptıktan sonra tazminatın indirilmesi değil tamamen kaldırılmasını öneren bir bilgi notu hazırladım ve komuta katına sundum.
Devletin askeri liseler dışında fen liseleri gibi özel eğitim veren kurumların uygulamalarını da araştırdım. Buralardan mezun gençlerin (maalesef) bir kısmının üniversite sınavına bile girmediğini, burslu olarak direk yurtdışındaki üniversitelere beyin göçü kapsamında gittiğini üzülerek araştırmam sırasında öğrendim. Yine aynı devlet imkânları sunulan fen liselerinden veya devletin diğer okullarından ayrılan gençlerden tazminat talep edilmezken, askeri liseden ayrılan gençlerden tazminat alınması hakkaniyete uygun değildi..
Bunun yerine şu teklifte bulundum..; Askeri liselerin öğrenci alma kapasiteleri maksimum seviyeye çıkarılsın. Askeri lise eğitiminin sonunda bu gençlere harp okullarına devam edip etmeyeceklerini soralım. Kabul edenler harp okullarında eğitimine devam etsin, devam etmek istemeyenlerin üniversite sınavına girmesine müsaade edilsin. Ayrılan gençlerde kazanacakları bölümlere göre üniversitedeki eğitimlerine devam etsinler. Böylece Atatürkçü zihniyetle yetiştirilmiş; hâkim, savcı, mühendis, doktor vb. görevleri gelecekte üstlenecek gençlerimizin, TSK’ni de ilerde şükran ve minnetle anacağını ve ülkemizin kazanacağını belirttim. Bunu bizim yapmamız/yapmamamız durumunda, FETÖ’nün fakir ailelerin başarılı çocuklarını din ve para ile ağına düşürerek Türkiye Cumhuriyeti’ni ele geçirme projesinde kullandıklarını anlattım.
Tazminatı kaldırarak, imkânlar nispetinde askeri liselere daha fazla öğrenci almamız durumunda, Türkiye’de dereceye girme kapasitesine sahip gençleri kazanabileceğimiz gibi, cemaat ve tarikat çevrelerinin tuzağına düşmesini engelleyebilirdik. Ancak o dönem meclis kürsüsünden bile FETÖ’ye övgüler yağdıran iktidar mensupları bulunduğundan, hazırladığım bu bilgi notu ve içerdiği öneriler sadece bir not olarak kaldı ve zamanın Genelkurmay Personel Başkanından öte gidemedi.
Hatırlanacağı üzere eski Genelkurmay Başkanı Necdet Bey, Gazeteci Fikret Bila’ya verdiği röportajdan; TSK’de 1984 yılından beri FETÖ’ne mensup olabilecek askeri personelinin tespit edilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda 1984-2009 arasında 400’ü FETÖ’cü olmak üzere 1.541 personelin ihraç edildiğini bu röportajdan öğrendik. Aslında gerçek durumu daha iyi anlamak için bu konuyu biraz daha açmak lazım. Maalesef 2002 yılından itibaren “alnı secdeye değenler atılıyor” bahanesiyle önce askeri şuraya getirilen personel dosyalarına şerh konulmuş, daha sonra ki dönemlerde ise FETÖ mensubu personelin dosyası şuraya bile getirilememiştir. Röportajdan 2011-2014 döneminde ise işlerin tersine döndüğünü, atılan FETÖ’cünün olmadığı gibi 1.483 askeri personelin disiplin suçları bahanesiyle özel yaşamına girilerek ihraç edildiğini anlıyoruz. Yani artık tasfiye Atatürk’çü kesime disiplin bahanesiyle uygulanmıştır.
Oysa önceki dönemlerde olduğu gibi sızan FETÖ’cülerin TSK’dan temizlenmesine devam edilse hiçbir zaman bu kalkışmayı yapacak güce ulaşamayacaklardı.
İktidar desteğini arkasına alan ve TSK’daki atama şubeleri gibi kritik noktaları ele geçiren FETÖ bu dönemde istediği kişiyi istediği yere getirme şansı bulmuştur. Askeri okullardaki yönetici kademelerine kendi adamlarını yerleştirmeleri de bu sayede kolay olmuştur. FETÖ sınav sorularını çalarak kendi okullarından gelen öğrencileri askeri okullara sokarken bir taraftan da yönetime getirdiği FETÖ mensupları eliyle Atatürkçü gençleri bezdirerek askeri okullardan atılmasını sağlamıştır.
Yapılan düzenleme sonucu artık askeri okulların sınavlarının da merkezi sistemle yapılması FETÖ’nün ekmeğine yağ sürdü. Artık soruları zaten çaldıkları yer, askeri okulların da sınavını yapacaktı.
Askeri okulların kapatılması aslında bir “Sevr Projesi”dir. Atatürk Sevr’e hiçbir zaman anlaşma dememiş nutukta da Sevr’den proje olarak bahsetmiştir.
FETÖ’nün okulları ele geçirme projesi sadece ülkemizi değil, Türkler’in ve diğer Müslüman ülkelerin coğrafyasını da hedef almaktadır. Belki de birkaç yıl sonra Türkistan (Orta Asya) ve Afrika ülkelerinde Fethullah Gülen cemaatinden girişimcilerin kurduğu okullardan mezun olmuş, sözde iyi eğitim almış insanların bu ülkeleri yönetme tehlikesi vardır.
Sevr bir anlaşma metni değil projedir ve bu projenin uygulanmasından batılılar asla vazgeçmeyecektir.
Darbe girişimi sonrası tedbir adı altında alınan bazı kararlar ve önlemler amacının dışına çıkmıştır. Serv’de bile 168. maddesi ile askeri okulların kapatılması değil küçültülerek gözetim altına alınması istenirken, FETÖ’cü darbe girişimi nedeniyle bu okulları tamamen kapatmak, Serv projesini bir adım öte taşımaktır.
Sızma var diye askeri okulların kapatılması aynı zamanda akla ve mantığa da uygun değildir. Bu mantıkla hakimler ve savcıların arasına FETÖ sızdı diye Hukuk Fakültelerinin veya hocaların arasına sızdı diye imam hatip okullarının ve ilahiyat fakültelerinin de kapatılması gerekir. Devlet bir görevini iyi yapamamıştır ve bu kurumları kapatmak yerine buna neden olan tedbirleri ortaya çıkarmak ve düzeltmekle görevlidir.
Askeri okullar, bu ülkenin milli değerlerine sahip fakir ailelerin zeki çocukları veya asker olma hayali kuran çocuklar için Türkiye standartlarının üzerinde eğitim fırsatı sağlayan köklü kurumlarıdır. Bu okullar Türk milletinin milli hafızasını temsil eder. Kökü 1700’lü yıllara kadar uzanan bu okulları FETÖ yüzünden kapatmayı düşünen iktidarın, ondan çok sonra kurulmuş Taksim Topçu Kışlasını tekrar yaşatmaya çalışması mantığı birbirine terstir.
Bu okullar FETÖ tarafından hedef alındığına göre özellikle yaşatılması gerekir. Ancak devlet aklıyla bazı tedbirlerin alınması tabi ki kaçınılmazdır. Mesele Ergenekon, Balyoz ve diğer kumpas davaları nedeniyle ordudan uzaklaşan ve emekli olan askerler bu okulların gerek yönetiminde, gerek personel seçiminde görev yapabilir. Böylece milleti ve devletini korumak için canını vermekten çekinmeyen yeminine sadık gerçek askerler bu okullardan yetiştirilir.
Bütün cemaatler ve tarikatlar tehlikelidir.
İslam dininde bunların yeri yoktur. Devletin asli görevlerinden biri de bu tarikat ve cemaatlerin eline çocukların ve gençlerin düşmesini engellemektir. Çok basit ve bildiğimiz bir yöntem ile bunu engelleyebiliriz. Atatürk’ün temelini kurduğu milli eğitim sistemini uygulamak.