Hatırlarsanız “Aldatmak” kelimesi en çarpıcı olarak rahmetli Yaşar Nuri Öztürk Hocamızın “Allah ile Aldatmak” ifadesi ile zihnimize kazındı. İnsanların en temiz dini duyguları kullanılarak yapılacak böyle bir aldatmanın en alçakça hareket olduğunu ifade ediyordu.
Yaşadığı dönemde ona en şiddetli muhalefeti gösterenlerin rahmetli hocanın mesajını anlamadıkları 15 Temmuz’da ortaya çıktı. Aldatılmışlardı, hem de en iyi bildiklerini sandıkları konuda. Ne istedilerse vermişlerdi, ama onların Türkiye ve İslam düşmanı teröristler olduklarını anlamamışlardı. Devletin bütün istihbarat kademelerinden gelen raporları görmezden gelmişlerdi. Hatta onlarla mücadele eden bu devletin yetiştirdiği evlatları onlara kurban etmişler ve cezaevlerine doldurmuşlar, onların işaret ettiği kişileri ise en önemli görevlere getirerek general, müsteşar ve hatta bakan yapmışlardı. Herkese ve her kesime karşı onları şiddetli bir şekilde savunmuşlardı. Hatta 2004 yılında MGK’da Fethullah Gülen’le ilgili alınan ve altına imza attıkları mücadele kararını da görmezden gelmişler ve uygulamamışlardı. Ama aldatılmışlardı??? Öyle söylüyordu devletin başı.
Şimdi bu aldanma hikayesine kim ne kadar inanır bilemem.
Ama Atatürk’ü de bu kampanyaya dahil edince orada dur demek lazım.
Güya Atatürk’te sağ olsa bu anayasa değişikliği onaylarmış !!!
Öncelikle bu anayasa değişikliği ile istenilen yetkileri Atatürk bile istememiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atamız bile bu yetkileri istemediği gibi, demokrasiden uzaklaşmaya neden olabilecek, her türlü kendisine gelen teklifi de şiddetle reddetmiştir. Geçmişin aldananları, bugün Türk Milletini Atatürk ile aldatmaya kalkışmasın. Çünkü o Atatürk “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi tercih edin.” diyebilecek kadar dürüst bir lider ve onun liderliğini kabul edenler de bunu anlayabilecek kadar zeki insanlardır.
Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Tek başlılığın adı padişahlıktır. Kuvvetler ayrılığı ilkesini oluşturan yasama, yürütme ve yargı demokraside birbirinden bağımsız erklerdir ve birbirinden bağımsız karar verecek özgürlükte olmalıdır. Buna karşı çıkan birisi varsa onun istediğinin adı demokrasi değil, padişahlık olur.
İngiltere’de bir referandum yapıldı ve halka Avrupa Birliği’nden çıkıp çıkmak istemedikleri soruldu. Hükümet Avrupa Birliği’nden çıkmama muhalefet ise çıkma yanlısıydı. Televizyonlara çıkıp her iki taraf tezlerini savundu. Türkiye’de ise iktidar televizyonlarda muhalefetin karşına çıkıp desteklediği görüşü savunmadı, savunamadı. İngiltere’de kimse meydanlarda miting yapıp günlük yaşamı felce uğratmadı, devletin imkânları kullanılarak paralar bu referandum için harcanmadı. İngiltere’de referandum sonucunda hükümetin desteklediği görüş kaybedince de hükümet istifa etti.
Şimdi gelelim ülkemize..; Bu bir seçim değil, devletin bu iş için siyasi partilere sunduğu bir yardım da yoksa harcanan paraların nereden geldiğini merak eden var mıdır?
Bu referandum için hükümetin bu harcamaları yapmaya, anayasaya göre tarafsız olması gereken ve varlığını da mevcut anayasa borçlu olan Cumhurbaşkanı’nın bir siyasi lider gibi miting düzenlemeye hakkı ve hukuku var mıdır?
Sizce bu referandum sonucunda “hayır” çıkarsa, başta anayasaya göre tarafsızlığını kaybeden Cumhurbaşkanı ve hükümet İngiltere’deki gibi istifa edecek midir?.. Bu anayasa değişikliğinin başlangıç gerekçesi, 12 Eylül Askeri Anayasa’sının daha sivil, özgürlükçü ve insan haklarına daha fazla yer veren bir anayasaya kavuşmamız içindi. Geldiğimiz noktada bu anayasa değişikliklerinin hangi maddesi veya maddeleri Türk insanına daha fazla özgürlük sunuyor ve insan haklarını genişletiyor? Mevcut değişiklik, Türkiye için demokrasiden geri adım atma ve tek adam rejimidir. İktidarın kaç seneden beri tek adam rejiminden dolayı İsmet İnönü’yü eleştirirken, sunulan değişikliklerle bunu kendisinin istemesi ve demokrasi gibi halkın önüne sunması tam bir komedidir.
Yapılan değişiklikler süslü ifadelerle halka sunuluyor. Güya yüksek yargı organları Cumhurbaşkanı ve TBMM tarafından seçilecekmiş böylece daha bağımsız olacakmış. Partili Cumhurbaşkanının onay vermediği bir adayın TBMM ve onu oluşturan milletvekilleri tarafından aday gösterilme ihtimali var mıdır? Bırakın bu değişikliği, şu andaki mevcut sistemde bile bir tek kanunun Cumhurbaşkanın izni olmadan iktidar milletvekilleri tarafından meclise sunulması veya bir tek üst düzey bürokrat veya yargı mensubunun teklif edilmesi veya atanması mümkün müdür? Cumhurbaşkanınca atanan rektörlerin durumu ortadadır. Üniversitelerden en yüksek oyu alan değil, listede dahi olmayan kişiler rektör olarak atanmıştır. İleri ve gelişmiş demokrasi anlayışı budur. Ben sizden ve sizin için olanı daha iyi bilirim ve yaparım.
Mecliste Anayasa değişiklikleri kanunlar gibi salt çoğunlukla değil, bütün kanunların üst normu olduğu için daha geniş bir uzlaşıyla kabul edilmesi gerekir. Bütün dünyadaki demokrasilerde de durum aynıdır. Çünkü anayasa kanunların da üzerinde olduğu için daha geniş bir katılımla kabul edilmesi gerekir. Şimdi bu referandum sonucunda çıkacak oranlar bu geniş katılımdan uzak olacaktır. 12 Eylül Anayasası olarak eleştirilen ve askeri anayasa olarak ifade edilen mevcut anayasayı değiştirmek için sunulan değişiklik maddeleri, hiçbir alanda daha fazla hak ve özgürlük sunmamaktadır. Kaldı ki zaten mevcut anayasanın neredeyse dörte üçü zaten değiştirilmiştir. Üstelik mevcut eleştirilen anayasa halkın % 94’ü tarafından kabul edilmiştir. Şimdi geçmişteki bu kabul oranına, evet oylarının rakamları tersten bile koysanız (% 49), yaklaşma şansı yoktur. Bu demokrasi adına utanç vericidir, maalesef daha fazla hak ve özgürlük diye yola çıkan sivil rejim demokrasi dersinden sınıfta kalmıştır.
Anayasası olmayan İngiltere’de hükümet, referandum sonucu desteklediğinin aksi yönünde çıktığı için istifa ederek tam bir demokrasi dersi vermiştir. Şimdi ülkemizdeki Pazar günkü referandumdan sonra, adeta bir seçim havasına dönüştürülen ve devletin imkânları tek adam rejimi için hoyratça kullanılan referandum sonucu HAYIR ve hayırlı çıkarsa aynı demokratik olgunluğu mevcut iktidar sahipleri gösterebilecekler midir? Yoksa yeni bir mağduriyet alanı bulup halkı aldatmaya mı kalkışacaklardır? Ancak hiçbir mazeret olmaksızın Pazar günü HAYIR çıkması durumunda mevcut iktidar demokrasiye göre hukuki zeminini kaybedecektir ve topyekûn istifadan başka şansları da olmayacaktır.