Türkiye Halkları, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut, Pomak, Boşnak, Alevi, Sünni, Süryani, Süleymancı, Nurcu, Menzilci ve sairci gibi tanımlamaların yerine “bu toprakların çocukları” diye bir ifade kullanırım, ben…

Bu ifade, beni, kendi kendime bile içine düşecek olduğum kısır tartışmalardan da kurtarır, genel olarak insanlar arasındaki kültürel farklardan dolayı ortaya çıkan ayrışmaları, kişiselleştirip de soy farkı, boy farkı, ırk farkı, gen farkı gibi kısır ayrıştırmalar yapmaktan da kurtarır.

“Kurtarır” ifadesini kullanıyorum ki; bu ifade, benim bir şeylerden kaçtığımı da gösteriyor aslında. Ne kadar kötü değil mi, insanın bir şeylerden kaçıyor olması?

Bilim insanlarının araştırması neticesinde ortaya çıkacak gerçekleri, hepimiz, kılıçlarımızı kınımızdan çıkartıp birbirimizi keserek, en kötü ihtimalle hiçbir silaha ihtiyaç duymadan çıplak ellerimizle, birbirimizi boğazlayarak ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. O kadar sığ ve çiğ kalıyoruz ki; girdiğimiz her tartışmadan, birbirimizi kırıp, budayıp, yontup, küçülterek çıkıyoruz.

Oysa her birimiz, bireysel olarak kürsülere çıktığımızda, yaptığımız konuşmalarda, her zaman barıştan, kardeşlikten, eşitlikten, özgürlükten, adaletten, elinde kalmış son parça ekmekle tabağın dibindeki en sevdiği yemeğin son kalanlarını sıyırır gibi; arzuyla, özentiyle ve hatta ihtirasla söz ediyoruz.

Kürsüden indiğimizde de konuşmuş olduklarımızın aksine, aniden ikinci karakterimiz devreye giriyor ve davranışımız, ait olduğumuz kimlik, aile, grup, cemaat, tarikat veya parti menfaatlerine göre şekil alıyor.

Be hey! Maskeli süvariler!

Yüzsüzlük dememiz çok ağır gelecektir, o yüzden ikiyüzlülük diyelim ki; çok büyük rahatsızlık vermeyelim. Biliyorum, biliyorum, vereceğimiz rahatsızlığı verdik zaten de… Neyse ki; bu toprakların insanları bu ikiyüzlülük kavramını özümsemişlerdir, zaten benim de bir kastım yok, her zamanki gibi durum tespiti yapmaya çalışıyorum.

Bana mı düştü?

Vallahi ortalıkta ahlaki hiçbir değere sahip olmayan birçok insan, bu işleri kendilerine meslek edinmiş durumdalar. Dolayısıyla ben de bu toprakların çocuğu olarak, bodoslama dalacağım, tabi ki konuya…

Arife tarif gerekir mi?

Gerekmez…

Ne dedik, bu toprakların çocukları… Tamam işte! Ben yani ya da sen… Ya da biz ya da siz… Fark etmez…

785 bin kilometre kare toprak… 83 milyon falan deniyor ama orada da bir kandırmaca var tabi ki… Suriyeliler ile birlikte 88 milyon mudur, nedir? Anlayacağınız, tam olarak bilmiyoruz sayıyı da… Konjektürel olarak devleti yönetenler, belki de kendi gelecekleri için, 83 milyon vatandaşına sorma ihtiyacı bile hissetmeden, bir yatırım yapmış durumdalar… Suriyeli Muhacirleri, hiç ettikleri Merkez Bankasının yedeğinin yerine koymuş durumdalar… Allah, selamet versin… Benim tarafımdan selametçilere böyle bir temenni de bulunmak da ilginç doğrusu… Ne yalan söyleyeyim, güldüm vallahi…

Dünyanın doğal olarak en büyük sirkinde, dünyanın en tehlikeli düşünen hayvanının gösterisini, sadece izlemiyoruz, aynı zamanda aktif olarak o sirkin içindeki dev gösteride görev de almış oluyoruz maalesef…

Gösteri yapanlar, zaman zaman seyircilerle yer değiştiriyorlar. Kimin kimi alkışladığı, kimin kimi küfre boğduğu belli değil… Bir hengâmedir gidiyor.

Şimdi mevzu başka taraflara gitmeden, ben, işin özüne döneyim de, bu konu, “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü” ikilemine sokmasın bizleri…

Yaşadığımız tecrübelerin sonucunda “Taraf olmayan, bertaraf olur” demiştik değil mi?

Hah işte, benim tarafım belli…

Ben soldayım…

Ne demek solda olmak?

Vicdanlı, ahlaklı olmak yani erdemli olmak, yani insan olmak…

Diğerleri insan değil mi?

Öyle bir şey söyledim mi?

Söylemedim, söylemem…

İma ettim mi?

Etmedim, etmem…

Ne dedim?

Solda olmak; erdemli olmak, insan olmaktır.

Şimdi bizim tarafın kumpanyası ile karşı mahallenin kumpanyası arasında bir fark var mı?

Biraz önce karşı mahalleliler kızmışlardı bana, şimdi son yazdığım sorudan sonra bizim mahalleliler de kızdılar.

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış… Kovulduk, her yerden… “Kendi vatanımızda parya olduk” diyenler, bizi, parya yapma derdine düştüler…

Olacak bu işler, olacak…

Bu işler olurken bizim de mücadelemiz sürecek…

Bizim işimiz direnmek, dolayısıyla direneceğiz, biz...

Milyonlarca yıldır düşmeyen kaleden, ele geçirilemeyen mevziden sesleniyorum sizlere…

Bu son kale, bu son mevzi; dürüst, onurlu, sabırlı insanların kalesi, mevzisidir. Hiçbir güç tarafından ele geçirilemedi, hiçbir güç tarafından da ele geçirilemeyecek… Selam olsun bu mücadelenin sağlı, sollu erdemli insanlarına, selam olsun bu mücadelenin yılmaz, yenilmez neferlerine…

Dünyanın doğal olarak en büyük sirkinde, dünyanın en tehlikeli düşünen hayvanının gösterisi milyonlarca yıldır devam ediyor.

Sirk devam ederken, bazen reklamcılar çok iyi işler çıkartıyorlar. Nasıl bir cıngıl gibi dönüyordu, bir zamanlar değil mi? “Yok aslında birbirimizden farkımız ama biz …..” diye…

“O yüzden de çok dert etmemek lazım” diye düşünüyorum.

Düşünüyorum ama gel gelelim her konuşmamda, her yazımda bu konulara giriyorum.

Orhan Veli;

“Sanma ki derdim güneşten ötürü;

Ne çıkar bahar geldiyse?

Bademler çiçek açtıysa?

Ucunda ölüm yok ya.

Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten

Güneşle gelecek ölümden

Ben ki her Nisan bir yaş daha genç,

Her bahar biraz daha aşığım;

Korkar mıyım?

Ah, dostum, derdim başka” diyor…

Bize yani bu toprakların çocuklarına, iyi ve güzel olan yakışır.

Benim derdim de budur…

Dünyayı çalmış olanlardan olmaktansa saz çalabilen bir insan olmayı yeğlerim, yeğledim, yeğleyeceğim…

Sazı eline alanın, bir daha bırakmak istemediği bu topraklarda, sazı da sözü de yerinde alıp, yerinde bırakmayı yeğlerim, yeğledim, yeğleyeceğim...

Sizleri seviyorum, bu toprakların çocukları! Başkaları ile komşu olmaktansa sizlerle komşu olmayı her zaman yeğlerim, yeğledim, yeğleyeceğim…

Siz, bizi bir kaşık suda boğmayı hayal etseniz de, biz, sizlerle aynı suda ve hatta aynı su alan gemide olduğumuz halde, geminin içine dolan suyu, çay kaşığı ile boşaltmak için her türlü mücadeleyi yapacağız…

Yeter ki; iyilik ve güzellik kazansın…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.