26 Ağustos günü Kocatepe’den başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos günü Başkomutanlık Meydan Savaşı zaferiyle kesin sonuca varınca, emperyalizm Dumlupınar’da büyük bir bozguna uğratılmıştı. Ardından İzmir’in kurtarılmasıyla, 300 yıldır dünyayı sömüren emperyalizm ilk kez yenilmişti. Yıllardır büyük coşkularla kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı, artık sönük ve çekingen kutlamalara sahne olmaktadır.

Bu yıl koronavirüs salgını nedeniyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı sokağa çıkma yasağına takıldı. 30 Ağustos için de küresel salgın nedeniyle kutlama yapılması yasaklandı. Ancak verilen kısıtlı izinlerle yurttaşlar Anıtkabir’e ve bulundukları illerdeki Atatürk anıtlarına giderek, saygılarını sundular ve Atatürk’e bağlılıklarını bildirdiler.

Küresel salgın nedeniyle 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamasına izin verilmezken AKP Genel Başkanı, 31 Ağustos günü selden zarar gören Giresun’a giderek miting yaptı. İnsanlar anonslarla miting alanına çağrıldı. Miting alanında fiziksel mesafe kuralı insanların üst üste, yan yana durmasıyla hiçe sayıldı. Bu durumda salgın yayılıyor diyerek milleti sorumlu tutanlar, kendi sorumsuzluğu ile yüzleşmelidirler. Benzer uygulama 26 Ağustos tarihinde Malazgirt Meydan Savaşı kutlaması yapılırken de, küresel salgın yok sayılmıştı.

24 Temmuz tarihinde Lozan kutlamaları küresel salgın nedeniyle yasaklanırken, aynı gün Ayasofya’nın yeniden açılması sırasında hilafet yürüyüşü yapan ortaçağ artıklarına izin verildi. İşte bu sürünün yürüyüşü sonrasında bugün ülkemizde koronavirüs salgını iyice artmıştır, insanlarımız ölmektedir. Günümüzde küresel salgın bahanesiyle ulusal bayramların kutlanmasına ve Atatürk’ün anılmasına yasak getirenler, kendi siyasi gösterilerini her ortamda yapmaktadırlar.

Amaç Atatürk’le ilgili her şeye son vermek ve laik cumhuriyetle hesaplaşmak olunca, küresel salgın devreye girmektedir. Ama siyasi gösterilerde salgın önemsenmemektedir. İşte bu durum, ülkemizde koronavirüs salgınını arttırmıştır. Verilen sayıların gerçeği yansıtmadığını herkes bilmektedir. Salgın nedeniyle hastaneler dolmuştur ve vatandaşlar tedavi için evlerine gönderilmektedir, ilaç bulmakta zorlanmaktadır. Sağlık sistemi ile övünerek reklam yapanlar, yine gerçekleri toplumdan gizlemektedir.

AKP Genel Başkanı 5 Eylül Cumartesi günü İstanbul’da hastane açılışında şunları söyledi: “Artan vaka sayısına rağmen sağlık sistemimiz dimdik ayaktadır. Bu hastalıktan korunmanın çaresi bulunana kadar her vatandaşımız kendi tedbirini kendisi uygulayacaktır.” Koronavirüs hastaları, hastanede yer olmadığı için evlerine gönderilmekte, açıkça kaderlerine terk edilmektedir ama sağlık sistemimiz dimdik ayaktaymış. Vatandaşlar kendi önlemlerini kendileri uygulayacaklar ama siyasi gösterilere katılmak serbest olacak. 1924 yılında Atatürk'ün Sağlık Bakanı Refik Saydam tarafından hizmete açılan ve yıllarca veremle savaşta büyük hizmetler veren Heybeliada sanatoryumu, 30 Eylül 2005 tarihinde AKP tarafından kapatıldı. Şimdi bu hastanenin ve 200 dönümlük arazisinin “İslami Eğitim Merkezi” kurulmak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesi ile ve bunun gibi daha birçok örnek varken sağlık sisteminin dimdik ayakta durduğu söylenebilir mi? Sağlık sistemi, ranta dönüştürülmüştür.

Siyasi iktidara göre sorun toplumun sağlığı değildir, 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı toplumun kutlamasını önlemekti. Kısaca siyasi iktidar, salgına sığındı. Bunda da başarılı oldukları söylenebilir ama nereye kadar? 30 Ağustos, bağımsızlığı yok edilmek istenen bir ulusun emperyalizme karşı başarısını müjdelemektedir. 98 yıl önce emperyalistlere karşı zafer kazanarak, destan yazan ve ülkemizin kuruluşunda önemli işlevler üstlenen kahramanları saygıyla anıyoruz. Bugün eşsiz liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e hakaretler yapılsa da, adı unutturmaya çalışılsa da, Türk Milleti’nin kalbinden söküp atılamayacaktır.

Bugün Türk Milleti’nin birliği, Türk Devleti’nin varlığı ve Türk vatanının bütünlüğü tehdit altındadır. Bugün gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde olanlara, ulusal bayramlarımızı yasaklayanlara gereken tepkilerin verilmesi bir zorunluluktur. Bugün Atatürk ilke ve devrimlerinde buluşanların, ülkemizin yeni emperyalist kuşatmalardan kurtulması için katkı vermeleri gerekmektedir; bu katkı tarihsel bir sorumluluktur, Atatürk’e olan borcumuzdur.

7 Eylül 2020.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.