Yavuz Sultan Selim ve Osmangazi Köprüleri'nden, sokağa çıkma yasağının uygulanması nedeniyle 2 günde hiç araç geçmeyince garanti ödemeleri tavan yaptı. Sadece 2 günde bu köprüler için garanti bedelleri, yurttaşlardan SMS yoluyla toplanan bağışları geçti.
Nasıl mı? Şöyle: 12 Nisan 2020'de 'Biz Bize Yeteriz' kampanyasında SMS ile toplanan bağış 53 milyon 524 bin liraya ulaştı. 2 köprüye sadece hafta sonu için Hazineden ödenecek garanti bedeli ise 56 milyon 600 bin lirayı buldu.
Ekonomi Yazarı – Gazeteci Meliha Okur ise şu uyarıda bulunuyor: ‘Dolar, altın, borsa, faiz; 4’ü birden yükseliyor. Afrika’da bir atasözü var; aslan, ceylan, kaplan ve zebra aynı anda koşuyorsa orman yanıyor.’ Ne dersiniz?’
Uzun süredir ağır aksak yürütülen, Korona virüs salgını nedeniyle de dibe vuran ekonominin ayağa kaldırılması için neden ortak çalışma yapılmaz; işçi-işveren-akademisyen neden bu çalışmaya dahil edilmez?
Sağlık Bakanlığı Bünyesinde ‘Korona Virüs Bilim Kurulu’, ardından halk sağlığı uzmanlarından oluşan ‘İkinci Bilim Kurulu’ oluşturulurken, ekonomi alanında zaten var olan, ancak çalıştırılmayan 'Ekonomik ve Sosyal Konsey' neden toplantıya çağrılmaz?
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a göre, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildiği için mevzuatın ona göre düzenlenmesinden sonra Ekonomik ve Sosyal Konsey toplanabilir. İyi de, Saray’daki kurullar, kabinenin oluşumu ve bakanlıkların teşkilat yapısı başta olmak üzere birçok alandaki düzenlemeler kararnameyle çabucak yapılırken, Ekonomik ve Sosyal Konsey’e ilişkin uyum kararnamesi ya da yasası çıkarılmasında neden ağır davranılıyor?
ÂLİ İKTİSAT MECLİSİ
Geçmişten örnek vermek gerekirse…
Gerek Korona Virüs salgını, gerekse iktidarın CHP’li belediyelere müdahaleleri nedeniyle bu yıl 100. kuruluş yıldönümünü coşkulu bir şekilde kutlayamadığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 tarihinde açıldı. 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasını takiben her alanda reformlar başlatılırken, kurtuluş savaşının yaralarını sarmak için ekonomik kalkınmaya da ağırlık verildi.
Birinci Türkiye İktisat Kongresi olarak da adlandırılan İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat 1923'te toplandı. Kongre'nin İzmir'de toplanmasının amacı, İzmir'in büyük bir ticaret merkezi olmasının yanı sıra Yunan ordusunun yakıp yıktığı İzmir'i gazetecilere, Anadolu insanına ve yabancılara göstermekti.
25 Haziran 1927 tarihinde de, 1170 Sayılı Yasayla Âli İktisat Meclisi kuruldu. Yarısı Bakanlar Kurulu üyelerinden, diğer yarısı ise Ticaret ve Sanayi Odaları ile Meslek Kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan 24 üyeli bu meclisin ana amacı, ‘hızlı bir iktisadi gelişmenin sağlanmasının önündeki engelleri ortadan kaldırmak için fikir üretmek’ti. Ekonomiyle ilgili kanun ve tüzüklerin ihtiyaçlara uygun olup olmadığını gerekçeleriyle birlikte hükümete bildirmek, dünyadaki iktisadi cereyanların ülkemize etkilerini hükümete rapor etmek’ Âli Meclis’in görevleri arasındaydı. Bir danışma organı olan bu Meclisin kararları istişari mahiyetteydi ve herhangi bir bağlayıcılığı yoktu. Yılda iki kez on beşer gün toplanan Âli İktisat Meclisi, Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın hazırlanması ve uygulamaya girmesinden sonra işlevini yitirince 1935 Yılı Bütçe Kanunu’nun 25. maddesiyle kaldırıldı.
Ayrıca Dünya Ekonomik Krizinin başladığı 1929 yılında da (Aralık ayında) Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün himayelerinde “Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti” kuruldu. (Günümüzdeki Türkiye Ekonomi Kurumu)
Böylece Türkiye, Dünya buhranına girerken iktisat politikalarını yönlendirmek için kurumsallaşma yönünde önemli adımlar atmış oluyordu.
1929 DÜNYA EKONOMİK KRİZİNİN ETKİLERİ
1929 yılında dünyada yaşanan ekonomik bunalım, bütün ülkelerin ekonomilerini olumsuz etkilemiş, yönetim sistemlerinde dönüşüme yol açmıştı.
Ekonomik krizinin önemli nedenleri arasında; gelir ve servet dağılımındaki eşitsizlikler, şirketlerin mali yapıları arasındaki dengesizlik, bankaların mali yapılanmalarındaki bozulmalar, dış ödemeler dengesindeki açıklar ve ekonomi yönetimindeki tecrübesizlik önemli bir yer tutuyordu.
Kriz Türkiye’de özellikle, ödemeler dengesi açıkları ve parasal kriz olarak ortaya çıkmıştı. Bunun sonucu olarak küçük imalat işletmelerinde iflâslar artıyor, özel sektör sanayileşme yönünde beklentilerin altında bir performans gösteriyordu.
Özel sektörün bankacılık ve sanayileşme çabalarının beklentilerin altında kalması üzerine devlet, gerek sanayileşme, gerekse bankacılık alanlarında doğrudan girişimlerini hızlandırmaya başladı. İşte, milli bankaların ve Kamu İktisadi Kuruluşları’nın (KİT’ler) kurulması, Kalkınma Planı yapılması ve Karma Ekonomi sisteminin uygulanmaya başlanması bu gelişmelerin sonucuydu.
KÖY ENSTİTÜLERİ KİNYAS AĞA’NIN HEDEFİNDEYDİ
Cumhuriyet hükümetlerinin ekonomik hayatın yanı sıra toplumu dönüştürme çabalarından söz açılmışken bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Yurdun en ücra köylerine kadar eğitim götürecek model: Köy Enstitüleri… Cumhuriyet kadrolarının yıllar süren çabasıyla 17 Nisan 1940’ta çıkarılan yasayla kurulan Köy Enstitüleri bakın hangi gerekçelerle kapatılmış.
Merhum Kinyas Kartal, Van’da 258 köyü olduğunu söyleyen bir Ağa. Aynı zamanda milletvekili olarak uzun yıllar Mecliste de bulunan, Meteorolojiden Sorumlu Devlet Bakanlığı yapmasından başka, en yaşlı üye sıfatıyla Genel Seçim sonrası toplanan TBMM’de Geçici Başkan olarak birleşimleri de yöneten bir politikacı.
Kinyas Kartal ile röportajı yapan Sabri Tığlı, UNESCO’da çalışırken gönderildiği Hindistan’da, kırsal kesimdeki meslek okullarının Türkiye’deki Köy Enstitüleri örneğinden esinlenen UNESCO’nun önerisiyle kurulduğunu öğrenir. Türkiye’ye döndüğünde bu konuda uzun araştırmalar yapar. (Tığlı, Kastamonu milletvekili olarak Mecliste de görev yaptı)
Sabri Tığlı’nın soruları ve Kinyas Kartal’ın cevapları özetle şöyle:
Sabri Tığlı: "Ağa, sen bilirsin, CHP Türkiye’ye komünizmi getirmek için mi Köy Enstitülerini kurmuştur?.."
Kinyas Kartal (Moskova Harp Akademisi’ni bitirmiş): "Yok canım, onlar benim kadar komünizmi bilmezler. Bak ben sana işin aslını anlatayım. Benim köylerimin işlerini ilçe merkezlerinde, il merkezlerinde benim adamlarım yapar. Benim köylülerim devlet kapısını bilmezler, askere mektubu benim adamlarım yazar, gelen mektupları benim adamlarım okur. Muhtarın kararlarını benim adamlarım okur. Muhtarın kararlarını benim adamlarım yazar. Doğum ölüm kâğıtlarını benim adamlarım doldurur ve ücretlerini de alırlar. Bu işler böyle sürerken benim köylerden ikisine Akçadağ Köy Enstitüsü çıkışlı iki öğretmen geldi. Altı ay sonra bu köyler bana biat etmekten çıktılar.
Doğulu ağalara haber saldım, geldiler oturduk düşündük. Eğer bu Köy Enstitüleri on yıl daha devam ederse Doğudaki ağalık ölecek. Diyeceksin ki, sen köylülerin uyanmasını istemez misin? İsterim istemesine ama ben sağlığımda ağalığımın öldüğünü görmek istemiyorum.
İşte bunun üzerine biz doğulu ağalar Demokrat Parti’yle pazarlık yaptık. ‘Köy Enstitüleri’ni kapatmaya söz verirseniz oyumuzu size vereceğiz’ dedik. Söz verdiler, oyumuzu verdik, onlar da sözlerini tuttular, Köy Enstitüleri’ni kapattılar.."
CUMHURİYETİN GERÇEKLEŞTİRİLEMEYEN DEVRİMİ
1935 yılında Tarım Kredi ve Tarım Satış Kooperatiflerinin oluşturulmuş, 1937 yılında Ziraat Bankası daha geniş olanaklara kavuşturularak anonim şirket olmaktan çıkarılıp İktisadi Devlet Teşekkülü haline getirilmiş, 1938 yılında Toprak Mahsulleri Ofis’in kurulmuş, sulama çalışmaları geliştirilip Anadolu 12 su bölgesine ayrılarak Devlet Su İşleri’nin temellerinin atılmış, ormanlar devletleştirilmişti.
Sıra köylerin birleştirilmesi ve toprak reformunun hayata geçirilerek, Köy Enstitüleriyle birlikte, tarımda köklü bir devrim hareketinin temelleri atılmasındaydı.
Ancak, Köy Enstitülerinin halkı aydınlatması, köylünün toprağı bilimsel yöntemlerle işleyerek verimi artırması, köy çocuklarının iş ve meslek sahibi olması, aynı zamanda dünyadaki gelişmelerden haberdar bireyler olarak yetişmesi istenmiyordu.
Bu nedenlerle, toprak ağaları ve onların işbirlikçisi burjuvazi istediği, ayrıca ABD’nin yardım şartlarından birisi olduğu için Köy Enstitüleri 1954 yılında kapatılarak tarihe gömüldü. Yazık, çok yazık oldu...
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan_48@hotmail.com