İsrail yine bildiğiniz gibi. Kudüs’te Filistinlilere kan kusturuyor. Akıl almaz yöntemlerle adeta terör estiriyor. Dünya seyrediyor. İçinde bulunduğumuz kutsal Ramazan ayında yapılan bu zulümlere karşı ne acıdır ki özellikle İslam ülkeleri sessiz.
Diyeceksiniz ki “Biz sessiz değiliz. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da ses çıkardı. Muhalefet partileri bile bu konuda Filistin halkının yanında yer aldı.”
Tamam da sonuç ne?
Bundan 3 yıl önce Amerika Başkanı Trump, Kudüs’ü İsrail’in Başkenti kabul edip, Büyükelçiliğini oraya taşımadı mı?
Bu karar üzerine de tepkilerimiz olmuştu. Özellikle Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun şu sözlerini anımsatalım:
“İşte Amerika’nın aldığı karar, Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapma kararını kabul edebilir miyiz? Herkes bizim gibi cesur değil, bizim gibi sesini çıkaramıyor. Doğruyu ne zaman söyleyeceğiz, öldükten sonra mı söyleyeceğiz? Her gün korkudan ölecek miyiz? İnsan bir kere ölür, bin kere ölmez. Ve ilk defa İslam dünyası bir karar aldı. Filistinli kardeşlerimizin Kudüs’ün korunması için oraya uluslararası bir güç göndereceğiz. İsrail bundan sonra istediği zaman Filistinli kardeşlerimize saldıramayacak. Ve tabii ki bunu uluslararası camiayla BM ile birlikte yapacağız.”
Ne oldu?
Bugün bile İslam dünyasının sesi çıkmıyor. Kaldı ki, hemen hepsi İsrail ile dostluklarını kutluyor. Bugünler yine unutulur. İsrail Yaptığı ile kalır. Çıkan sesler de susar.
Hemen vurgulamak isteriz:
Sakın ola, İslam ülkelerine güvenmeyin. Özellikle Araplar adamı arkadan vurur. İpleri ile kuyuya inilmez.
Yıllar önce uluslararası güçten söz edenler bu açıklamalarını unuttu mu? Nerede bu güç? Hangi ülkeler katılıyor? Nerede konuşlanacak? Amerika, uluslararası güçler buna izin verecek mi? Kamuoyunu rahatlatacak, bilgilendirecek açıklamalar neden yapılmadı? Bu anlayışla Filistin sorunu çözülebilir mi?
Şimdi dikkat:
Hangi İslam ülkesi, hangi Arap ülkesi İsrail ile savaş içinde? Hangisi gerçek niyetini ortaya açıkça koyabiliyor? Hepsi yularını Amerika’ya kaptırmış. Amerika ise doğrudan İsrail’in yanında yer alıyor.
Trup bile açıklamalarında “Hiçbir müttefikimiz bize İsrail kadar yakın değildir. İsrail’in güvenliği bizim için tüm müttefiklerimizin güvenliğinden daha önemlidir” demedi mi?
Hep açıklamalar, konuşmalar, hesap sorma niyeti ama ortada somut bir sonuç yok. İsrail karşıtlarının protestoları, bayrak yakmaları da yapılanları engelleyemiyor.
Siyasiler ise tabanlarına oynuyor.
Bölgeyi çok iyi tanıyan gazeteci ve araştırmacı Hüsnü Mahalli “Mescid-i Aksa” başlıklı bir yazısında konuya nasıl yaklaşıyor birlikte okuyalım:
“Peki Arap ve Müslüman ülke liderleri ne yapıyor?
Bazıları ihanet içinde olan bu liderlerin çoğu konuşmanın ötesinde hiçbir şey yapmıyor.
Oldum olalı yapmadılar ve bundan sonra da yapmayacaklar çünkü onların tek bir derdi var o da iktidarlarını korumaktır.
Bunun yolu da ABD’yi kızdırmamaktan geçer.
Örneğin 6 Aralık 2017’de Trump “Kudüs’ü İsrail devletinin ve dünya Yahudilerinin dini, tarihi ve ebedi başkenti ilan edince” liderler toplandı, kınadı, protesto etti ve sonunda el altından İsrail ile iş birliğine devam ettiler.
Liderler böyle olunca elbette İsrail ve Yahudiler kendi ideolojilerine uygun davranacak ve Filistin’i işgal etme gerekçesi “Büyük İsrail Devletini” kurma yolunda gereken her şeyi yapacaklardır.
Arap ve Müslüman ülke liderleri de onlara yardım etmeyi sürdürecektir.
Son örnek “Arap Baharı”.
“Bahar” numarasıyla İsrail’in korkulu rüyası Suriye, Irak, Yemen ve Libya darmadağın edilmiş ve Lübnan, Mısır ve diğer ülkeler farklı oranlarda ve değişik yollarla hırpalanmıştır.
Şimdiye kadar olduğu gibi bundan böyle de oyun öylece devam edecek çünkü liderlerin tek bir derdi var o da kendi iktidarlarını sürdürmek.
Filistin ve Müslümanların ilk kıblesi Kudüs duyarlılığı olan insanları hamasi söylemlerle kandırmak ve onların duygularını sömürmek çok kolay.
O da yetmezse Filistinlileri birbirine kırdırırlar.
O da yetmezse Arap Bahar’ında olduğu gibi Hamas’ı Suriye devletine saldırtırlar.”