Suriye’nin İdlib bölgesi ile yanı başımızda kuzeydeki PKK/ PYD’liler sorun olmaya devam ediyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu İdlib konusunda “İdlib’deki varlığımızla göçü önlüyoruz. Hedefimiz siyasi çözüm” diyor.
Ancak yıllardır beklenen siyasi çözüm gelmedi, gerçekleşmedi. Bu nedenle İdlib sorunu halen masada duruyor. Sorunun Rusya ile çözümü mümkün. Ancak, Rusya’dan da bugüne kadar beklenen olumlu adımlar atılmadı.
Yanı başımızdaki PKK/ PYD’liler konusuna gelince:
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasında Roma’da gerçekleşen görüşmede konu gündeme geldi. Erdoğan "Bu konudaki rahatsızlığımızı dile getirdik. Bu konuda Amerika’nın PKK/ YPG’ye destek vermemesi için ricada bulunduk" demişti.
Bu işler konuyu gündeme getirmek ya da rica ile çözülmüyor.
Bizi söylenen hiçbir söz tutulmadı. Eğer yanı başımızdaki PKK / YPG terör grupları dağıtılmadıkça bize rahat yok. Beka sorunumuz da ilelebet devam eder. Amerika halen bu terör örgütlerini destekliyor, arkasında duruyor. Silah ve mühimmat desteğini sürdürüyor.
Konu ile ilgili son bir gelişme:
Suriye’nin kuzeyinde yuvalanan terörist gruplar 200’er kişilik gruplarla Amerika’ya götürülüyor. Eğitiliyorlar ve tekrar Suriye’ye dönüyorlar. Aynı şekilde Amerikalı komutanlar buradaki kamplarda da teröristleri eğitiyor.
Şimdi soruyoruz:
Bu teröristlere kime ya da kimlere karşı kullanılacak?
Buna göz mü yumacağız?
Rica ile muhabbete bu sorun çözüme kavuşabilir mi?
Gelelim İdlib konusuna:
Suriye ve Rusya İdlib’i temizleme için anlaştı. Burası ateş altına alınırsa Türk askerleri de hedef haline gelecek. Kaldı ki 2 milyon kişinin göç edebileceği ve sınırımız dayanacağı söyleniyor. Sorun çok derine ve ileride bizleri daha da sıkıntılı günler bekliyor.
Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib, Afrin, Cerablus ve El-Bab gibi kırsal alanlardaki yerleşim yerlerinin; Şam, Halep, Humus, Hama ve Deraa gibi sosyal ve kültürel açıdan daha gelişmiş şehirlerden gelen yaklaşık 5 milyonluk göçmene ev sahipliği yapması, sosyal dokunun geriye dönüşü zor bir şekilde bozulmasına da yol açtı.
Örneğin; İdlib nüfusu savaş öncesinde 165.000 iken, Halep, Şam, Humus, Hama ve Deraa şehirlerinden gelen göçle birlikte 3.5 milyona ulaştı. Son iki ayda artan Rusya destekli rejim saldırıları sonucu İdlib’in batı kırsalında yaşanan kaos sebebiyle, bölgedeki yaklaşık 1 milyon insanın Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekatlarının yapıldığı Afrin gibi nüfusu 2 katına ulaşan bölgelere göç etmesine yol açtığı biliniyor.
Yeni bir göç dalgası bizi daha da sıkıntıya sokacaktır.
Rusya, İdlib’i kontrol altına almanın uluslararası platformda tıkanan siyasi süreçlere gereksinim duymaksızın, de facto olarak rejimin zafer ilanı anlamına geleceğini düşünüyor. Bu nedenle Rusya’nın takip ettiği stratejide köklü değişiklikler yapması beklenmiyor.
Bununla birlikte, Rusya’nın İdlib’i kontrol altına alma senaryosuna karşı Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) dahil değişik gruplardan yaklaşık 15.000 kişilik silahlı muhalifin İdlib içinde direnişi sürdüreceğini var sayarak, sınıra doğru yönelen sivil sayısının giderek artacağı hesap edilmelidir. İdlib’de yaşayan toplam 2.5 milyon insanın 750 bini hâlihazırda yüzünü Türkiye’ye dönmüş durumda sınırda beklemektedir.
İdlib’in merkezine 9 km kadar yaklaşan Rusya destekli rejim birlikleri şehre doğru ilerlemeye devam ettikleri takdirde, bu sayının iki katına çıkması muhtemeldir. Ayrıca bu ilerlemenin gerçekleşmesi durumunda; Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı bölgelerinde domino etkisi yaratarak, o bölgelerde yaşayan kitlelerin de Türkiye sınırına doğru harekete geçmesine yol açabilecektir. Türkiye’nin, Suriye’de kontrol ettiği ve toplamda Suriye nüfusunun %33’ünün yaşadığı alanda bu tür bir kaosun yaşanması ve bu nüfusun en az yarısının Türkiye sınırını zorlaması ihtimali karşısında neler yapabiliriz?
Artık konuşmak ve rica etmek zamanı değil; Bekamızı korumak ve geleceğimizi garanti altına alabilmek için ne adımlar atılacaksa o adımları atma zamanıdır.