Günlük yaşamımızda “mantıklı ol biraz”, “akıl var, mantık var” gibi cümleler kurduğumuz olmuştur. Mantık “akıl yürütme bilimi ya da doğru düşünmenin bilimi” olarak tanımlanır. Yani “mantıksal düşünme” kişinin olaylar, durumlar hakkında çeşitli kıyaslamalar ve çıkarımlar yaparak doğru sonuca ulaşmasını sağlayan bir tür zihinsel etkinliktir. Mantığın ta antik dönemin akıl çağına kadar uzanan bir geçmişi var. İlk mantık kitabını Büyük İskender’in de hocası olan ünlü düşünür Aristoteles (İ.Ö.384-322) yazdı. Bu kitap “Organon” adlı bir eserdi. Aristoteles bu yapıtında temel mantık yasalarını ortaya koyar ve doğru düşünmenin kurallarını belirleyerek bilim yapmanın yolunu, yöntemini gösterir. Organon, Yunancada “alet/araç” demektir. Bu alet doğru düşünmenin ve bilgi elde etmenin yolunu yötemini öğreten bir alettir, yani mantık ilkeleridir. Aristoteles’in kurduğu klasik mantık çeşitli eklemeler yapılarak geliştirildi ve böylelikle değerini yitirmeden günümüze kadar da geldi.
Mantık yoksa, doğru düşünme öğrenilemeyeceği için aklı doğru kullanmak ve bilim yapmak imkânsız olacaktır. Antik Yunan matematiğinin temelleri büyük ölçüde Mısır ve Babil uygarlıklarına dayanır. Doğu uygarlıklarında matematik “sınama- yanılma” yöntemine dayalı deneysel düzeyde bir uğraş olurken, Antik Yunan’da işin içine “ispat” yönteminin girmesiyle birlikte matematik mantıksal bir yapıya kavuşur. Bir başka anlatımla Yunan öncesi matematiksel doğruluk sadece deneyime dayanırken, Yunan döneminde bu doğruluğun mantığın ilkeleri kullanılarak ispatlanması matematiğe bilimsel bir boyut kazandırır. Eski Yunan’da matematik öncelikle geometri demektir. Ortaokul yıllarımızdan Öklid bağıntılarını hatırlarız. İskenderiye Okulların’da matematikçi olan Öklid’in (Eukliedes’in) (İ.Ö.330-275) düzlem geometrinin temel aksiyomlarını ispatlama başarısının geri planında Aristoteles’in mantık ilkeleri olmalı. Öklid deyip geçmeyin. Ünlü kitabı “Elementler’de” geometrik önermelerin ispatları yer almaktadır. Öklid’in bu önemli eseri 19. yüzyılın sonlarına kadar rakipsiz ders kitabı olarak okutulmuş. Bu ünlü eserin 13 kitaptan oluştuğu, günümüze kadar 800’den fazla basımının yapıldığı, kitapların tümünde tam 465 önerme bulunduğu bilinmektedir. Öklid’in “elementleri” çok kapsamlı yazılmış ilk geometri kitabı olduğu kesin.
Bilim insanlığın yüce değerlerinden biridir, dolayısıyla evrenseldir. Yüzyıllar sonra iki Türk Müslüman filozof, İbn Sina (980-1037) ve Fârâbi ( 870-950) Aristoteles mantığını kavradılar, mantık biliminin İslam Dünyası’nda anlaşılması ve yerleşmesi için de büyük hizmetlerde bulundular. Doğulu İbn Sina’nın ve Endülüslü İbn Rüşd’ün (1126-1198), Batı’nın başta Aristoteles olmak üzere antik dönemin düşünsel birikimleriyle tanışmasında ve ardından Avrupa’da Rönesans’ın başlamasında çok önemli katkılarının olduğunu söylemeden geçmeyelim. Ayrıca Batı’da aydınlanmanın kaynağı olan bilimsel ilerleme, insanın özgürlüğü, dünyasallaşma gibi kavramların güç kazanmasında ve süreklileşmesinde antik dönemin felsefe, sanat ve kültür birikiminim ağırlıklı bir yerinin olduğunu bir kez daha vurgulayalım.
Batı kültürü antik dönem’in ve Endülüs’ün bilimsel birikimi sayesinde evreni-doğayı akıl ve bilim temelinde sorgulayıp anlamaya çalışırken, doğu kültürü evrende olup bitenleri ve doğa olaylarının sebeplerini ilahi bir güce bağlama eğiliminde olduğunu söylersek herhalde yanılmış olmayız. İşte Batı kültürüne önemli bir nitelik kazandıran “sorgulama”, “akıl yürütme”, “neden sonuç ilişkisi kurma” gibi düşünsel etkinlikler ağırlıklı olarak Eski Yunan’a ve Endülüs’ün bilim - kültür birikimine dayanır. Endülüs’den günümüze kadar yaklaşık beş yüz yılı aşkın bir zaman geçti. Müslüman Dünyası’nın bu birikimden ne kadar faydalabildiği sorusu hala cevap bekliyor.
2021 yılı felaketlere tanık oldu. Önce depremler, sonra orman yangınları ve sel felaketleri. Günümüzde bilimin ulaştığı seviye doğa olaylarını açıklayabiliyor. Örneğin küresel ısınmanın neden arttığını ve nelere sebep olabileceğini bize bilim açık açık söylüyor. Bir cam parçasının bile orman yangınlarına yol açabileceği bilindiği halde neden yeteri kadar önlem alınamıyor? Yine küresel ısınmanın bir sonucu olan iklim değişikliği sel felaketlerine neden olabiliyor. Buna rağmen, neden dere kenarlarında yapılaşmaya izin veriliyor? Artık bilim fay hatlarının nerede, ne zaman ve ne şiddetle kırılabileceğini üç aşağı beş yukarı kestirebiliyor.
İstanbul’da deprem gerçeğini unutalım mı? 17 ağustostan depreminden bu güne kadar 22 yıl geçti. Bu süre içerisinde olası İstanbul depremini en az hasarla atlatmak için ne gibi çalışmalar yapıldı? Yoksa evreni, doğayı anlamaya çalışmadan, yaşanan felaketler için “bu işin fıtratında var” deyip geçelim mi? Eğer böyle diyorsak; başta İbn Rüşd, İbn Sina, Fârâbi, cebirin kurucusu El- Harezmi, doğu’nun en önemli matematikçilerinden El-Buzcani, El-Kerhi , El-Biruni, Tus’lu Nasirüddin ve daha niceleri şöyle doğrulup baktıklarında herhalde bu duruma şaşırıp kalırlar. Ya matematikçi şair Ömer Hayyam belki de en güzel rubailerinden birini daha yazardı.
teşekkürler Hocam, elinize sağlık.