Bu Korona ya da onun mutasyonları delta-omicron filan değil, beni memleketimin hali hasta edecek.
Ne hale getirdik güzelim vatanımızı, ne duruma düşürdük insanlarımızı? Bizi yönetenler çevrelerine, cadde ve sokaklara, hiç değilse akşamları televizyonlara bakmıyorlar mı?
Yangın var çarşıda, pazarda, mutfaklarda. Paralar pul oldu, maaşlara zamlar eridi gitti, fiyatlar durmaksızın tırmanıyor, etiketler saat başı değişiyor. Yetmezmiş gibi, zam yağmurları sürüp gidiyor. Nüfusun çoğunluğu perişan, dertlerini anlatamıyorlar kimseye, anlatsalar bile sonuç değişmiyor. Yönetim “sıkın dişinizi, üç ay sonra her şey düzelecek” diyor. Nasıl düzelecek, neyle düzelecek, ellerinde sihirli değnek mi var? Çocuk mu kandırıyorlar diye bakıyor artık herkes.
Biliyor musunuz insanın devletine, yönetimine güven duyamaması, söylenenlere inanamaması ne kadar kötü bir şey.
Siyasetçisine güvenemiyoruz, bürokratına güvenemiyoruz, hiçbir şeyin hesabını soramıyoruz, bilemiyoruz. Şeffaflık yok, bilgi yok, adam yerine konulmuyoruz artık. Ne kadar paramız var, iç-dış borcumuz neye çıktı, merkez bankasının gerçek durumu ne? Bize ne kadar anlatılırsa onunla yetinmek zorundayız. Doğru mu söylenenler, gerçek mi verilen rakamlar? Dedim ya, güvenemiyoruz ki yönetime..
TUİK enflasyona 3 diyor, gerçeği 33 çıkıyor. Milli eğitimimiz molla eğitimine doğru sürükleniyor, bize “merak etmeyin değişen bir şey yok” deniliyor. Tarım can çekişiyor, marketlerdeki yiyecekleri bile dışarıdan ithal eder hale geldik, bakanımız pembe tablolar çiziyor bize. Hele yeni Maliye Bakanımıza ne demeli, neşeli şen-şakrak bir adam. Kapının zili çaldı mı, “hahh bakanımız para dağıtmaya başladı” deyip, koşup açacağımız geliyor hemen. Öylesine nurlu ufuklar vaat ediyor ki…
Vatandaşın gündeminde hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, derdini ve sesini yönetime duyuramamak var. Millet huzursuz, gergin, öfkeli…
Yönetimin gündemi ise bambaşka. Yerli otoyu dünyaya tanıtıyoruz, savaş uçağımızı yapıyoruz, uçak gemisini tezgâha koyuyormuşuz. Yakında dünyanın en güçlü 10 ülkesi içine girecekmişiz. Keşke, güzel şeyler bunlar ama vatandaşın boş laflara karnı tok. Lafla peynir gemisi yürümüyor ki.. İşsizlik almış başını gidiyor, sırtını iktidara yaslamayan milyonlar çaresizlik içinde, hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı milletin gırtlağını sıkıyor. Yönetim buna süratle çare bulacağına, akşamları televizyonun tüm kanallarında kalkınmadan ve refahtan, teknolojinin nimetlerinden bahsediyor. Açlık, aç kalma korkusu, çoluğu çocuğu doyuramama paniği bambaşka bir şey. Allah kimseyi açlıkla sınamasın. Ayrıca açlık, Allah vermesin inançlarını bile yedirir topluma. Dünyaya bakın, son yıllarda bunun örnekleri artmaya başladı.
Bizim yöneticilerimizi, milletvekillerimizi, üst düzey bürokratlarımızı anlamakta güçlük çekiyorum. Millet perişanken onlar nasıl rahat davranabiliyorlar, nasıl rahat uyuyabiliyorlar, gırtlaklarından nasıl rahat geçiyor lokmaları? İşsiz sayısı 10 milyona dayanmış, çalışanı geçinemiyor, işçisi-çiftçisi-köylüsü-memuru huzursuz, çaresiz. Doktorları istifa ediyor, sağlık personeli sokaklarda hak arıyor, hayati ilaçlar bulunamıyor. İnsanlarımız salgın hastalıktan patır patır ölürken, hala aşı olmamakta direnen ve bunu insan hakları sayan sorumsuz milyonlar var. Dini siyasete, devlet yönetimine tam manasıyla bulaştırmışız. Tarikatların, cemaatlerin eline geçmiş bazı kurumlarımız. Faiz haramdır diyor, sıkışınca sanki böyle bir şey söylememişiz gibi kararlar alıyoruz. Böyle yönetime nasıl kayıtsız kalır bizim vekillerimiz? Anayasaya sadık kalacaklarına dair namusları üzerine söz vermediler mi Meclis’te? Anayasa her gün delik deşik ediliyor, laiklik filan hikâye oldu, hani ne oldu o yeminlere?
Muhalefet TÜİK’e, bakanlıklara filan değil, Anayasa Mahkemesi’ne gitse, Yargıtay’a gitse, Başkanlarından randevu istese, Anayasa’ya ve yasalara sahip çıkmalarını talep etse, eskiden olduğu gibi dava açmaları gerektiğini hatırlatsa olmaz mı? Herhalde oraya gitmeye çekiniyorlar, durup dururken arı kovanını rahatsız etmekten ürküyor olmalılar. Biz vatandaşlar, vekillerimizden ümidi kesmiş vaziyetteyiz. Bari bürokratlarımıza, yüksek yargımıza anlatalım derdimizi. Ne olur Anayasa ve yasa ihlallerinde yapmanız gerekenleri yapınız, davalarınızı açınız. Kimsenin gözünün yaşına bakmayınız. Eski Türkiye’yi değiştiriyoruz diye her şeyi tepetaklak edenlere, yeni Türkiye diye kabul edilemez ve Anayasa’ya aykırı kararları hepimize zorla kabul ettirenlere bir şeyler yapınız. Süratle araba kullananlara bile cezayı hemen veren yargıçlarımız, devleti freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı fütursuzca sürükleyişimize ne olur kayıtsız kalmayınız.
Sosyal devlet diyerek, emeksiz ve çalışmadan maaş dağıtmanın yolunu bularak, tembelliğe prim verdik. Torununa bakan nineye, çocuk doğurana, dar gelirli yandaşımıza, oyunu alacağımız yoksul kesime sürekli para, yiyecek, yakacak yardımları yaptık. Böylece sosyal devlet işlevini, işimize yarayan kalıba sokarak rayından çıkardık. Devlet kadrolarını hak edenlerle değil, bizi destekleyenlerle doldurduk. Üç katlı apartmanlara bile Üniversite izni vererek, ihtiyacımız olmayan mesleklere diplomalı işsiz yetiştirdik. 1 Milyonu aşkın Üniversite ya da yüksekokul bitirmiş genç, işsiz güçsüz ve de umutsuz dolanıp duruyor ortalıkta. Eğitimli polis kadrolarımızı gençlerle iyice şişirdik. Yetmedi beli silahlı bekçi ordusu yarattık. Dev koruma kadrolarıyla yönetimimizin, eş ve çocuklarının, yakınlarının güvenliğini sağladık. Askerlik kanunlarımızı değiştirdik, neredeyse izciliğe çevirdik vatan görevimizi. Paralısını getirdik, dövizlisini çıkardık, aylık sürelere bile böldük askerliği. Yeni Türkiye diye diye inanılmaz işler yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz hala.
Gelin dönelim bu yanlışlardan. Vazgeçelim inat ve ısrarla devlet yönetmekten. Demokrasiyi, yasaları, tüm kuralları işimize geldiği gibi uygulamaktan uzaklaşalım artık. Ben hala inanıyorum ki, milli menfaatlerimizi kişisel menfaatlerimizin önüne çıkarmaya karar verdiğimiz an, tüm meselelerimizi, problem ve sorunlarımızı rahatlıkla çözeriz. Şu gerçekten milleti iyice rahatsız eden siyasi dilimizi değiştirirsek eğer, devlete taktığımız dindar ve kindar gözlüklerimizi çıkarıp atarsak, çağdaş katarakt operasyonuyla yürümeye devam edersek, vatan ve millet sevgisini yüreklerimize perçinlersek, işte o zaman Türkiye’yi hep birlikte düzlüğe çıkarırız.
Maksat adam gibi yaşamaksa eğer, tüm yanlışları düzeltmek ve doğruyu birlikte yakalamaya odaklanmaksa eğer, Türkiye’yi ileri ülkelerin bile önüne geçirmeye koşturmaksa eğer, biz bunu başaracak güçteyiz. Göreceksiniz başaracağız da…