6. İhdinessırâtel müstakîm. Bizi dosdoğru yola hidayet eyle.
Doğru yol, 5. Ayette “Ancak sana kulluk ederiz” dediğimiz, Kulluğunu sadece ve sadece Allah’a yönelterek yaşayanların yoludur. Bu yol, Hz. Muhammed Efendimizin tevhidî yoludur. Kim, kendi canının istediği gibi yaşarken kulum iddiasıyla kendi tanımladığı kulluktan geçip Muhammedî yola yönelip kulluğunu Allah’a yönelterek, Allah’ın tanımladığı gibi kulluk yapmaya başlarsa, işte o doğru yol üzerinedir.
Peki, Allah’ın tanımladığı kulluk nedir?
Cenab-ı Allah bizlere kulluğu, Fatiha suresinin ilk beş ayetinde tanımlamaktadır. Fatiha suresinin 1-2-3-4 ve 5 ayetlerinde muhatap aldığı biz Kendi tecellisine, “Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdü lillâhi Rabbilalemin. Errahmânir'rahim. Maliki yevmiddin. “İyyâke na'budü ve iyyâke nesta’în” diyerek, “Hamd Bana mahsustur çünkü yaratan Benim ve yaratmam, sıfat ve fiil tecellilerimdir. Bu sebeple yaratılmışlığın ve yaşamın sahibi Benim. Tecellim olan sizler ancak bana kulluk etmelisiniz” diyerek, yaratmasını, yaratılmanın ve kulluğun tevhidî gerçekliğini anlatmıştı. Bizler de aynı ayetleri söyleyerek, “Bizi yaratan Sensin ve yaratılmışlığımız Senin tecellin olduğu için biz ikinci bir ilah değil senin ilahlığının zuhuruyuz. Bu sebeple varlık senin şehadetin. Senden geldik ama ayrılmadık! Seninle birlikte yaşam sürüyoruz! Sana döneceğiz ve ancak sana kulluk edeceğiz” demiş olduk. İşte Allah’ın tanımladığı ve bizim uygulamamız gereken kulluk budur ve dosdoğru yol, bu kulluk üzerine yaşamaktır.
İnsan, Allah’ın tecellisi olan varlığıyla dünyevî yaşam boyutunda yaşamaya başladığında, varlığından gelen özelliklerle benlik giyinir. İşte bu benlik onun kendisi olur ve tüm yaşamı benliğiyle birlikte yaşamsallığını devam ettirmekle geçer. İçinde doğup büyüdüğü aile ve toplumun öğretileriyle şekillenmiş bilinciyle yaşam içinde var olan her olguya, o öğretilerin doğruluğu oranında hüküm verir ve tanımlar. Bunu, heykeltıraşın şekillendirdiği heykel gibi düşünebiliriz. Heykeltıraş, o heykeli nasıl şekillendirdiyse ortaya çıkan eser o şekildedir. Bizler de ailemiz ve toplum tarafından nasıl şekillendiysek o oluruz. Müslüman bir ailede ve toplumda doğup büyüyen Müslüman, ateist bir ailede doğup büyüyen ateist olur! Kendi doğrularımız dediğimiz her ne varsa buna inanç da dahil, tümü aslında geçmişin öğretileridir. Bakara Suresi, 170. Ayeti kerimede,
Ne zaman onlara: “Allah’ın indirdiklerine uyun” denilse, onlar: “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?
denilerek bu gerçek vurgulanır. Bu ayet geçmişe ait olup geçmişte kalan bir ayet muamelesi görmemelidir. Eğer ayeti geçmişe öteleyip hitabın muhatabı olarak kendimizi görmezsek, Kur’an’ın evrenselliğini devre dışı bırakmış oluruz. Bizler, Allah’ın indirdiğine yani tevhide mi uyuyoruz yoksa atalarımızdan gelen öğretiye mi? Atalarımızın öğretisi Allah’ın tevhidi mi? İşte burada devreye bilinç sahibi insanın, insan oluşundan gelen öğrenip, keşfetme ve kendisini geliştirme özelliği girmelidir. Yaşamsallığımızın devamlılığı için kullandığımız bu özelliklerin, yaşamsallıktan daha da önemli olan inanç alanında da kullanılması insan olana farzdır. Bulunduğum yol doğru mu, Allah’ın “Dosdoğru” dediği yol hangisi?
Dosdoğru yol, Allah’tan başka ilah olmadığı hakikatine şehadet içinde yürünülen yol olup, Allah’ın kulu, Peygamber ümmeti olarak yaşanılan yaşamdır. Bu yaşam İslam üzerine yaşandığından, İslam ise Allah katında geçerli olan tek ve Tevhid dini, Tevhid ise ikiliğin olmayışı, birliğin yaşanması olduğundan, yaşamın içinde iman ve kulluk adına yapılanlar da dahil ikilik çıkartmamalıdır. Yaptıklarımız ikilik çıkartıyorsa o yapılan İslam üzerine değil, ikilik anlayışının türettiği şekliyledir. Gurur, kibir, haset, öfke, nefret gibi zulmanî vasıflar içinde egoyla dolu benlik oluşturan bir şeyin bu ibadet adıyla zikredilse bile İslam yani tevhit üzerine olması mümkün olmadığından Allah’a kulluk da olamayacağından dosdoğru yol olması da mümkün değildir. Dosdoğru yol, tevhit yoludur ve tevhit ikiliği kaldırandır ikilik çıkartan değil. Cenab-ı Allah bizleri dosdoğru yola yani tevhide davet ederken ikilikten geçip ikilik çıkartan hallerden de uzak durmaya davet etmektedir. İkilik anlayışındaki ego sahiplerinin daveti ise ikilik üzerine olur. Bu sebeple yapılan şey bizdeki ikiliği kaldırıp bizi tevhide götürüyorsa dosdoğru yol üzerineyizdir. Bakara Suresi, 186. Ayeti kerimede,
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki doğru yolu bulmuş olurlar.
denilmektedir. İman, kulluk ve insanlık adına yaptıklarımız bizi Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlerden kılmalıdır. Bu ise, yaptıklarımızın bizdeki perdeli görüşü kaldırıp her yüzde Allah’ın tecellisini görecek görüş oluşturmasıyla gerçekleşir. Sokağa çıkarken elbise giyeriz. Giyindiğimiz elbise bizim, bize bakanlarca görülür oluşumuzu sağlar. Hem biz elbiseyle görülür hem de elbise bizimle görülür. İşte elbisemiz bizim tecellimiz olur! Lakin, bize bakanın bize bakıp bizi görmesi için bizi tanıması gerekir. Bizi tanımayanın gördüğü biz olmayız, gördüğü elbise ve elbiseyi giyen birisi olur. Ama bizi tanıyan elbiseyi değil o elbiseyi giyen bizi görür. İşte, dosdoğru yol denilen Fatiha’nın ilk beş ayetinde tanımlanan yol, Allah’ı tanıtan tevhit ilmiyle oluşan tevhidî anlayışı oluşturmasıyla tecellisinden, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ettiren yoldur. Al-i İmran suresi, 51. Ayeti kerimede,
Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur.
denilerek bu gerçek beyan edilir. Allah’a ibadet, bizden ikiliği kaldıran ibadettir. Bizi, elbiseyi görmekten kurtarıp elbiseyi giyeni gösteren ibadettir. İkiliğimizi hükümsüz bırakıp bizi tevhit eri yapan ibadettir. Bizi ikiliğe sokan, bizde gurur ve kibir oluşturan, benliğimizi arındırmak yerine zulmaniyetle kirleten eylemin ibadet olması söz konusu değildir. İbadet, içinde tevhit varsa ibadettir. İçinde tevhit olmayan ibadet değil eylemdir. Kendimizce tanımladığımız ve içinde ego olan eylemler üzerine sürdürülen yaşam, dosdoğru yol üzerine gidilen yol olamaz. Dosdoğru yol odur ki bizi şehadet ehli yapar. Şehadet ehli olmadığımız yol, Fatiha suresinin 7. Ayetinde, “Gazaba uğramışların ve o sapmışların yolu” denilerek vurgulanan sapmış olunan yoldur. Tevhitten sapılan yol!..