Elest Bezmi ya da Kâlû Belâ olarak zikredilen yaşanmışlık, inanç ve imanî değerler içerisinde olup inkârı Kur’an’ı inkârdır. Cenab-ı Allah, Araf suresi 172. Ayeti kerimede,
Hani Rabbin, Âdem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılarak, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sormuştu. Onlar da “Evet, Rabbimizsin, şahit olduk” demişlerdi. Bu, kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir
buyurarak yaşadığımız gerçekliği anlatmaktadır. Burada öncelik olarak şunu anlamalıyız ki Cenab-ı Allah’ın Yüce Kur’an’ı Keriminde muhatap alıp zikrettiği hangi esma yönüyle olursa olsun direkt olarak bizleriz. Allah, bize seslenirken yine bizden söz etmektedir yani bize seslenip bizi bize anlatmaktadır. Eğer bizler Kur’an’ı, bahsedilenin ya da söz söylenenin kendimiz dışında bir başkası olduğunu zannederek okur ya da işitirsek asla ve asla okuduğumuz ya da işittiğimizin ameline eremeyiz.
İşte, Cenab-ı Allah’ın ayetinde, “Âdem oğulları” diye zikredilen bizlerizdir. “Kendi nefislerine karşı şahitler” diyerek işaret edilen ise, Cenab-ı Allah’ın bize yine kendi nefsimizi göstermesidir. Devamında, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorması karşımıza, Allah’ın bizlere kendi nefislerimizi göstererek “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorması olarak çıkar. Bizim de bize gösterilen kendi nefsimize bakıp, “Evet, Rabbimizsin, şahit olduk” deyişimiz gerçekleşmiştir. Bu sorunun ve verilen cevabın yaşanma sebebi ise, “Kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir” denilerek anlatılmaktadır.
Şimdi, Cenab-ı Allah bizlere, ömrümüz tamamlanıp yine huzuruna döndüğümüz gün, “Biz bundan habersizdik” demeyelim diye, Elest Bezminde Kendisine, nefsimize bakıp verdiğimiz, “Evet, Sen benim Rabbimsin” sözümüzü hatırlatmaktadır. Cenab-ı Allah’ın bizlere, verdiğimiz sözü hatırlatmasının sebebi, verdiğimiz söz üzerine yaşamıyor oluşumuzdandır. Elest Bezminde “Evet, Rabbimizsin, şahit olduk” sözünü verişimizin ne olduğu, Zariyat suresi 56. Ayeti kerimede,
Ben, cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.
denilerek gösterilmektedir. Cenab-ı Allah’ın Kendisinden başka Rab olmadığını bize kendi nefsimizde göstererek beyan edişi ve bizim buna kendi nefsimizde şahit olarak “Evet senden başka Rab yok” diye söz verişimiz, Allah’ın bizlere, “Kulluk” yapılacak olanın ancak kendisi olduğunu göstermesi ve bizim “Evet ancak sana kulluk edeceğiz” sözünü vermiş olmamızdır. Bu sebeple İslam yani Peygamber ümmeti ve Allah’ın kulu olabilmenin ilk şartı Kelime-i Şehadettir. Cenab-ı Allah’ın, Ali İmran suresi 18. Ayeti kerimede,
Allah kendinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de adalet üzere hareket ederek Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik ettiler. Yüce ve hikmet sahibi olan Allah'tan başka ilah yoktur.
buyurduğu gibi, ilim sahibi olmayla tıpkı Elest Bezminde olduğu gibi kendi nefsimizde Allah’tan başka ilah olmadığına şehadettir Allah’a kulluk. Burada anlaşılması gereken değer, bizim nefsimizdir çünkü Elest Bezminin de şahadetin de kulluğun da merkezinde nefsimiz vardır. Nefsimiz o kadar merkezdedir ki nefsimizi çıkartsak, geriye verilen söz neticesinde şehadet üzerine yaşam olan kulluk kalmaz. Bunu, doktorun kendisinde doktora doktorluk faaliyetinde şahit oluşu, öğretmenin kendisinde öğretmene öğretmenlik faaliyetinde şahit oluşu, annenin anneliğe çocuğunda şahit oluşuyla anlayabiliriz. Doktorluk faaliyetini kaldırırsak doktor, öğretmenlik faaliyetini kaldırırsak öğretmen, çocuğu kaldırırsak annenin kalamayacağı gibi. İşte, bizlerin insan olarak yaratılmasının ve şehadet ile kulluk istenmesinin merkezinde nefsimiz vardır yani nefsimizdir bizi insan, şehadet ehli ve kul yapacak olan. Anlayabilmek için bizim dışımızdaki diğer canlı varlıklara bakmamız gerekiyor.
Nebadat ismiyle zikrettiğimiz bitkiler ve ağaçların da canlılığı var ve bu canlılıkla yaşamsallıklarını yaratılış gayeleri üzerine devam ettirip ömürleri sonunda dünyaya yok olurlar. Mahlûkat için de aynısı geçerlidir. Canlılıkları var, görme, işitme, kelam, seçim ve hatta öğrenip öğretme özellikleri var ve yaşamları içinde ömürlerinin sonuna kadar bu özelliklerini kullanırlar. Şimdi, nebadat ve mahlukat için geçerli olan yaşamın içinde yaşamsallıklarını yaratılma gayeleri doğrultusunda sürdürmek vardır ama her ikisi için de onların nefisleri vardır diyebilir miyiz? Eğer nefsi sadece bedensellik olarak ele alırsak “Vardır” denilebilir. O zaman nebadat ve mahlûkatın da Elest Bezminde ikrar vermiş olması, bu yüzden kulluk mesuliyeti taşımaları ve günü gelince yaşadıkları yaşam için hesap vermeleri gerekirdi. Oysa, Elest Bezminde kendimizi, şehadette kendimizi, kullukta kendimizi görüyoruz nebadat ve mahlûkatı değil! Hiç, nebadata ve mahlukata gelip tevhide yani kulluğa davet eden peygamber var mı? Yok! Tüm bunlar, nefis denilen olgunun sadece insanlarda yani bizlerde olduğunu ve peygamberimiz Hz. Muhammed Efendimizin bizzat kendisi ve tüm peygamberler tarafından, bizleri Elest Bezminde nefsimizde şahit olarak verdiğimiz söz üzerine yaşamamız için kulluğumuzu Allah’a yapmaya davetidir.
Nefis sadece bedenselliğimiz değilse o zaman nedir?
Nefis, Tin suresi 4. Ayeti kerimede,
Gerçekten biz insanı “Ahsen’i takvim” içinde yaratmışızdır.
denilerek zikredilen Ahsen’i takvim özellikleridir. Bu özellikler, subutî sıfatlarımız, bu sıfatlarla dünyada giyindiğimiz bedenimiz ve sevmek, zikretmek, muhabbet etmek, hizmet etmek, akletmek, öğrenmek, kendimizi geliştirip keşfetmek, yorumlayıp sorgulayabilmek gibi özelliklerin bütünlüğüdür. Sorgulamak, yorumlamak, öğrenip bilinmeyeni keşfetmekle suretin siretine, hizmetin himmetine ulaşabilen yani kendisinden Rabbine yani kendisinden ve her yüzden Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edecek kulluğa ancak insan erebilir ve yapabilir. Bu sebeple sadece insan nefis sahibidir.
İşte bizler Elest Bezminde Rabbimize kendi nefsimizle nefsimizden Kendisine şehadet ederek yalnız Kendisine kulluk edeceğimize yani yalnız Kendisini sevip, zikredip, muhabbet edip, hizmet edeceğimize, Kendisinin bilinirliği olan dünyada her yüzden Kendisini keşfedeceğimize söz verdik ama geldiğimiz dünya boyutunda dünyanın ve kendi gerçekliğimizden emmareye düşme sonucu uzaklaşıp cahil kaldığımız için kulluğumuzu emmareye, dünyanın maddesel yönüne yöneltip kendimizden ve her yüzden kendimize şehadet edip kendimizi ilahlaştırıp şirke düşenlerden olduk. Elest Bezminde verdiğimiz ikrardan dönüp ikrara aykırı yaşamaya başladık. Cenab-ı Allah’ın bizlere Elest Bezmini hatırlatması, kendimizde ve her yüzde Kendisinden başka ilah olmadığına şahadet etmemiz gerektiğini hatırlatmasıdır.
Kulluk, Allah’tan başka ilah olmadığına kendimizde ve her yüzde şehadet edip Elest Bezminde verdiğimiz ikrar üzerine olmak ve bu şehadetle yaşamaktır. Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet eden verdiği ikrar üzerine olmaya başlamış, şehadet edemeyen henüz verdiği ikrardan uzak şirk içinde yaşamaktadır.