Al-Majalla, Kudüs ve Beytüllahim'de, Gazze savaşının Hz. İsa'nın doğduğu yerdeki Filistinliler üzerindeki yansımalarını analiz etti.
Ahmed Mahir
Filistinli bir grup Hristiyan, İsa Mesih'in doğum yeri olan Beytüllahim'de bir papazın İncil dersine katılmak için Doğuş Kilisesi'nde bir araya geldi. Aralarından bazıları dindar Hristiyan ailelerde, bazıları ise liberal ve seküler düşünen ailelerde, dini ritüelleri uygulamadan büyüdü. Bu ders, inanç arayışındaki bir başlangıç noktası olan 23 yaşındaki genç kadın Yasemin şöyle diyor: "Gazze'deki günlük vahşetten dolayı depresyona girdim. Burada rahat hissediyorum ve bu maneviyat bana yardımcı oluyor."
Beytüllahim ve Kudüs'te konuştuğum neredeyse tüm Filistinli Hristiyanlar, 7 Ekim'de Hamas tarafından yapılan saldırıların ardından İsrail'in Gazze Şeridi'ne başlattığı savaştan dolayı öfke ve endişelerini dile getirdiler. Gazze ile Kudüs arasındaki mesafe sadece 76 kilometre. Ayrıca İsrail'in işgali altındaki Batı Şeria'da aşırılık yanlısı Yahudi yerleşimciler tarafından rahip ve rahibelere yönelik artan ırkçı saldırılardan, sözlü tacizlerden ve fiziksel şiddetten de rahatsızlar.
Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre Kudüs Genç Hristiyanlar Derneği'nin (YMCA/ Young Men's Christian Association) CEO'su Fadi Suveydan şu açıklamada bulundu:
"Birçok Yahudi arkadaşımız, dini kıyafetler giyenlere tüküren ve mezarlarımızdaki haçları kıran, dini Siyonizm'den etkilenen bir grup yerleşimci tarafından gerçekleştirilen bu iğrenç eylemlere karşı dayanışma içinde bizimle birlikte duruyor."
YMCA’nın işgal altındaki Doğu Kudüs'teki tarihi binasını gezerken, Gazze'de kötüleşen insanlık trajedisinden duydukları üzüntüyü ve hayal kırıklığını ifade etmek için her zamanki Noel ve Yeni Yıl kutlamalarını iptal eden Beytüllahim Hıristiyanlarına katılmaya karar verdiğini söyledi.
Şehrin panoramik gece manzarasını sunan kulenin son katında yaptığımız röportajda Suveydan şunları söyledi:
“Kudüs'e buradan bakıyorum. Hüzünlü bir şehir. Burayı daha önce hiç böyle görmemiştim. Mesele Yahudilik ile İslam arasındaki çatışma meselesi değil. Hayfa'da doğdum, Yahudi okullarında eğitim gördüm, akıcı bir şekilde İbranice konuşuyorum ve İsrail zihniyetini biliyorum. Ancak aşırılıkçı yerleşimcilerin terörü 7 Ekim'den sonra çarpıcı biçimde yoğunlaştı.”
Antik binaya girdiğinizde kendinizi sakin ve dingin hissediyorsunuz bu, ana girişteki mozaikte Arapça, İbranice ve İngilizce yazılmış cümlelere de yansıyor: “Burası siyasi ve dini nefretlerin unutulabileceği bir barış yeridir.”
Bu şehir yüz yıldan fazla bir süredir Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki dini çeşitlilik ve hoşgörüyle övünen, Ortadoğu'nun yol göstericilerinden biri olarak biliniyor. Ama son ziyaretimde gördüğüm şey farklıydı: Kasvetle kuşatılmış, panikle sarılmış bir şehir, doğusu ve batısının çeşitli yerlerinde cenaze sessizliği vardı.
İsrail polisi ve askerleri neredeyse her yerde mevcut ve olası güvenlik tehditlerini araştırmak amacıyla sokaklarda ihtiyatlı bir şekilde devriye geziyor. Eski Şehir dışındaki Maman Allah (Mamilla) alışveriş bölgesi gibi alışveriş bölgelerinde İsraillileri ve aileleriyle birlikte Amerikan yapımı M-16 saldırı tüfeklerini taşıyan babaları gördüm.
İsrail hükümeti 7 Ekim saldırılarının ardından, izin alma sürecini hızlandırarak gerekli eğitimi almış veya askeri ve güvenlik geçmişine sahip İsrail vatandaşlarının silah edinmesini kolaylaştırdı. Ancak İsrailli Araplar, zorunlu askerlik hizmetinden muaf oldukları için bu lisansı alamazlar.
Gazze Savaşı'nın bahanesiyle, İsrail'in Ulusal Güvenlik Bakanı ve aşırı sağcı siyasetçi Itamar Ben Gvir, İsrailli sivilleri silahlandırmak için bir kampanya başlattı. Bu kampanya, bazı bu silahların nihayetinde Batı Şeria'daki aşırılık yanlısı Yahudi yerleşimcilerin eline geçeceği endişesini ciddi şekilde artırdı.
Kudüs’teki Eski Şehir'de görüştüğüm Rum Ortodoks Patriği Başpiskoposu Atallah Hanna, savaş bittikten sonra Doğu Kudüs ve diğer Filistin şehirlerinin demografik yapısını kalıcı olarak değiştirmek için yerleşimcilerin çabalarını yoğunlaştırdıklarını ve özellikle Hristiyan mahallelere karşı kötü niyetli bir planları olduğunu söyledi.
2005'ten bu yana Kudüs'teki Rum Ortodoks Kilisesi'nin Sebastia Piskoposluğu'nun Başkanı Hanna şu ifadeleri kullandı:
“İsrail hükümetinin iyisi veya kötüsü olduğuna inanmıyorum. Tüm hükümetler ırkçıydı. Ancak, belirli dönemlerde, iki devletli çözüm hakkında diplomatik bir söylem ortaya çıkıyor. Ancak yavaş yavaş bu söylemin büyük bir yalan olduğunu fark ediyoruz çünkü İsrail, bir devlet olarak, Filistin meselesini tasfiye etmek istiyor.
Kudüs ve Beytüllahim'deki Filistinli Hristiyanlarla yaptığım görüşmelerde, korku duygusu açıkça görülüyordu. Geçtiğimiz yıllarda kendilerinden önce gelen on binlerce topluluk üyesi gibi doğrudan veya dolaylı olarak göç etmeye zorlanacaklarından endişe ediyorlar.
İşgal altındaki Filistin toprakları, Hristiyan topluluğundan gelen art arda göç dalgalarına tanık oluyor. Bu, gelecek nesillerin geleceği üzerinde ağır sosyal ve psikolojik sonuçlara yol açacak bir eğilimdir. Bu nesiller, özellikle de Batı ülkelerinde kökleri ile yurt dışında yeni vatanlarını arasında bölünmüş hissedeceklerdir.
Filistin Merkez İstatistik Bürosu'nun yayınladığı son istatistiklere göre, Filistinli göçmenlerin çoğunluğunu Hıristiyanlar oluşturuyor ve bu da hızlı bir demografik dönüşüme neden oluyor. Hıristiyanların göçünün, kendilerine ve İsrail işgali altındaki diğer Filistinlilere uygulanan kısıtlamalar, topraklarından sürülme korkusu ve yerleşimci saldırılarının yanı sıra sosyal ve ekonomik faktörler de dahil olmak üzere birçok nedeni var. Büro, son on yılda yıllık göç oranının 10 binden fazla olduğunu tahmin ediyor.
Bugün işgal altındaki Filistin topraklarındaki Hıristiyanların yüzdesi, yaklaşık 46 bin kişilik toplam nüfusun yüzde 1'ini geçmiyor. Bu oran, 1948'de İsrail'in kurulmasından ya da Filistinlilerin dediği gibi Nekbe’den önce yaklaşık yüzde 11,2'ydi.
Filistin Merkez İstatistik Bürosu'ndan elde edilen sonuçlar, Hıristiyanların çoğunluğunun Filistin Yönetimi'ne güvenmediğini ve liderlerinin yolsuzluk yaptığını düşündüğünü de gösteriyor.
Suveydan duruma ilişkin şu açıklamada bulundu:
“Bu demografik değişim, Kudüs'teki kültürel çeşitlilik fikrine kesinlikle meydan okuyacak ve genellikle evrenin merkezi olarak adlandırılan bu şehrin Hıristiyanların, Müslümanların ve Yahudilerin kaynaşma potası olarak bilinen imajını değiştirecektir.”
YMCA, 1878'de kuruldu ve yönetim kurulu, Kudüs'ü paylaşan üç dini mezhebin entegrasyonunun ve bir arada yaşamasının harika bir örneği. Suveydan'dan önceki CEO Müslüman bir kadındı, onlardan önce de Yahudi bir adam vardı ve selefi de Müslümandı. 1982 yılında Filistinliler ve Yahudiler için ilk anaokulunu açtı ve 25 yıl sonra, öncelikli amacı Filistinli ve Yahudi öğrenciler arasında ortak payda bulmak olan ve El Ele (Yeddun Biyed) olarak bilinen bir okula dönüştürüldü.
Suveydan, kızının ve diğer öğrencilerin, sekiz yıl önce, aşırılık yanlısı Yahudi yerleşimcilerin burayı ateşe vermeye çalıştığı ve duvarlarına 'Araplara ölüm' ve 'Araplar kanser gibidir' gibi ırkçı ifadeler yazdıkları o kader geceden nasıl sağ kurtulduklarını üzüntüyle anlattı.
Bugün Filistinli Hıristiyanların güçlü seslerinden biri de Ermeni Mahallesi'nde bulunuyor. Ermeniler daha çok etnik kimliklerine ve kültürel köklerine odaklanıyorlar. Tarihte Hıristiyanlığı benimseyen ilk toplumlardan biriydi. Kutsal Kitap'taki Tevrat'ta anlatılan Davut Şehri'ndeki eski sığınaklarını ziyaret ettim. Bu bölge, aynı zamanda Siyon (Zion) Dağı olarak da bilinir ve Kudüs surlarının hemen dışındaki bir tepenin üzerindedir. Ermeniler, İncil'e göre 12 havarisinden biri olan Aziz Yakup'un MS 44'te burada öldürüldüğüne ve başının sunağın altında gömülü olduğuna inanıyorlar.
Bazı Filistinli Ermeniler, geniş zenginlikleri ve gayrimenkul yatırımlarıyla tanınırlar. Yüzyıllar boyunca Kudüs'teki evleri satın alıyorlar ve mülkiyet imparatorlukları şehrin doğu ve batı mahallelerine yayılmış durumda. Ancak genellikle bu mülklerde yaşamıyorlar, onları kiliseye bağışlıyorlar.
Kudüs'teki Ermeni Mahallesini savunmak ve korumak için kurulan ‘Ermeni Mahallesini Kurtarın Hareketi’nin kurucu ortağı Setrak Balian "Topluluğumuzu korumak için burayı kiralıyoruz" dedi. "Batı kesimdeki mülklerimiz herkesin kullanımına açıktır, ancak Doğu ise farklı bir hikaye” ifadesini kullandı.
Balian'la kiliseye bitişik konferans odasında tanıştım. Burada aşırılık yanlısı Yahudi yerleşimciler ve onların suç ortaklarının Ermeni mahallesinin kalbindeki ihtilaflı bir araziye yaptıkları son saldırıların ardından kanun dışı komiteler oluşturmak üzere Ermeni dostlarına katıldı.
Antik çağda Hıristiyan hacıların ve çiftçilerin koyunlarıyla uğrak yeri olan ve el-Abkar Parkı olarak bilinen bu boş tarihi arsada bir duvarın kısmen yıkıldığını bizzat gördüm.
Ermeni rahiplerin ve aktivistlerin bu toprakların manşetlere taşınan hikâyesini anlattıklarını dinledim. Kudüs Ermeni Patrikhanesi 2020 yılının mart ayında İsrail yönetimindeki Kudüs belediyesiyle 10 yıllık bir kira sözleşmesi imzaladı. Arazi otopark olarak tahsis edildi ve belediye yaklaşık 230 park yerinden 90'ının Yahudilere tahsis edilmesini şart koştu.
Park yerlerinin azlığı nedeniyle eski şehirdeki bu konumun önemi daha da artıyor. Ancak anlaşmanın tartışmalı bir bölümünde, kamu yararına otel kurulmasına karar verilmesi halinde bunun geçersiz sayılacağı belirtiliyor. 2021 yılının temmuz ayında Avustralya asıllı İsrailli iş insanı Dani Rotman (Dani Rubinstein olarak da biliniyor) ile 49 yıllık bir anlaşma imzaladı. Anlaşma, yatırımcının onayı halinde bir kez daha aynı süreyle yenilenebilir. Anlaşmaya göre kiracı, yıllık 300 bin dolar, tek seferlik iki milyon dolar ve yıllık kârın yüzde 5'i karşılığında mülkü kiralayacak.
Balian, Avustralyalı yatırımcı ile yapılan bu anlaşmadan duyduğu rahatsızlığı dile getirerek alaycı bir şekilde şöyle dedi:
"Bu yasa dışı anlaşmayı reddetmemize rağmen, söz konusu arsanın hakkını bu kadar küçük bir miktar karşılığında almak istediklerini hayal edebiliyor musunuz? Londra'daki tüm Oxford Caddesi'nden daha değerli."
Anlaşmanın yasa dışı olduğunu da sözlerine ekleyen Balian, anlaşmanın, askıya alınmasından önce gayrimenkul ve vakıf müdürü olan rahip Barit Yericiyan tarafından imzalandığını ve kilisenin en yüksek otoritesi olan Kutsal Meclis ve 30 rahipten oluşan genel kuruldan onay alınmadan imzalandığını söyledi. Balian, kira sözleşmesinin süresi 25 yıldan fazla olduğu için anlaşmanın gizli tutulduğunu ve ancak bu yılın nisan ayında bir ihbarcı tarafından anlaşmanın bir kopyasının sızdırılmasıyla öğrendiklerini kaydetti.
Avustralyalı yatırımcı adına tartışmalı anlaşmayı yürüten İsrail şirketi, aktivistlerin ve Ermeni rahiplerin şiddetli direnişi karşısında geri adım atmayı reddetti ve 5 Kasım'da inşaat çalışmalarına başlama girişiminde bulundu.
Bu haberin yazıldığı 28 Aralık 2023 tarihinde, çok sayıdaki maskeli kiralık adam, söz konusu tartışmalı araziye baskın düzenledi. Kudüs Ermeni Patrikhanesi yaptığı açıklamada, saldırının videoya çekildiğini ve birçok rahip ve aktivistin ağır yaralanmasına yol açtığını bildirdi. Açıklamada"Ermeni din adamları Kudüs'te topraklarını savunurken, saldırganlar cezasız kalıyor" ifadelerine yer verildi.
Bu son gerilim, şiddetli Filistin-İsrail çatışmasını daha da karmaşık hale getiriyor. 11 bin metrekareden (Ermeni Mahallesi'nin yaklaşık dörtte biri) fazla alana sahip olan söz konusu arazi, Hıristiyan Ermeniler tarafından Kudüs'ün demografisini değiştirme girişimi olarak görülüyor.
Ermeni Kilisesi'nden, özellikle de Siyon Dağı’ndan birkaç adım ötede Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam'ın aynı anda buluştuğu muhteşem bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Bu bölge Yahudiler için de kutsaldır çünkü Tapınak Dağı’na ve onların deyimiyle İsrail toprağına ait.
Balian, Ermeni Mahallesi'nin stratejik önemine dikkat çektiği açıklamasını şöyle sonlandırdı:
“Ermeni Mahallesi, sadece Siyon Dağı'nın bir parçası değil; aynı zamanda hem Tevrat hem de Hıristiyan tarihiyle derinden iç içedir. İlk kez, sadece Ermenileri değil, Kudüs'teki tüm Hıristiyan toplumunu etkileyen ciddi bir varoluşsal tehditle karşı karşıyayız."
Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.