Gazze savaşının Amerikan siyaseti, medyası ve seçimleri üzerinde yansımaları

Gazze’de Filistinlilerle İsrailliler arasında veya en azından İsrail’in iddia ettiği gibi Hamas hareketiyle devam eden savaşın başlamasından yaklaşık iki hafta sonra, bu savaşın kendisini ABD siyasi sahnesine dayatması doğaldı. Başkan Joe Biden yönetiminin bu savaşı yönetim şeklini protesto eden ilk ABD Dışişleri Bakanlığı çalışanının istifasıyla, protestoya katılanların Kongre binası koridorlarına girdiği sahne, çoğu ABD televizyonu ve medyasına hâkim olan görüntüyü tamamlayacak hale geldi. Bu durum, Gazze’de bir hastanede meydana gelen katliamın ardından istihbarat servislerinin ‘ikinci tarafın’ sorumluluğuna ilişkin sunduğu delille, koşulların saldırıdan patlamaya dönüşmesi konusunda bu kurumların içine düştüğü karmaşayla örtüşüyor.

Ancak mesele bununla sınırlı değil. Hassas bir seçim sezonunda yeni Temsilciler Meclisi Başkanı’nı seçme çıkmazından çıkmaya çalışan Cumhuriyetçilerin, İsrail’e karşı oluşan sempati iklimi ortasında Başkan Biden’in İsrail’e verdiği destek sonucu ifade ettiği ‘siyasi noktalara’ yanıt vermesi doğal. Aynı şekilde pek çok Cumhuriyetçi, özellikle de başkan adayları, Gazze’deki savaşı göçmen korkusunu artırmak için kullanmakta hızlı davrandı.

Kargaşa azalıyor

Dışişleri Bakanlığı Siyasi- Askeri İşler Bürosu’nda 11 yılı aşkın süre kamu ve kongre işlerinden sorumlu genel müdür olarak görev yapan Josh Paul, istifa mektubunda, Biden yönetiminin gözü kapalı bir şekilde tek tarafı desteklemesinin ‘dar görüşlü, yıkıcı, adaletsiz ve kamuoyunda benimsenen değerlerle çelişen’ siyasi kararlara yol açtığını belirtti. Paul, “İsrail’in tepkisi ve bununla birlikte ABD’nin bu tepkiye verdiği destek ve işgalin statükosu hem İsrail hem de Filistin halkları için yalnızca daha fazla ve daha derin acılara yol açacaktır. Geçtiğimiz yıllarda yaptığımız hataları tekrarlamaktan korkuyorum ve artık bunun bir parçası olmayı reddediyorum” ifadelerine yer verdi.

Josh Paul’un istifası, özellikle de Hamas saldırısının ilk günlerde yarattığı ve Demokratlara bağlı ilerici ve liberal sesler arasında kafa karışıklığına, ardından da geri çekilmelere neden olan şok son olmayabilir. Bu seslerin geri dönmesiyle birlikte çatışma konusunda bir kez daha dengeli bir tutum talep ediliyor. İsrail’e karşı çıkan ABD’li Yahudilerin gösterisi, Filistin- İsrail çatışmasına yaklaşımda dengenin geri getirilmesini talep eden karşıt seslerin artmasına daha da katkıda bulunabilir. Karşıt sesler, son savaştan önce İsrail’in politikalarını eleştirirken ileri düzeyde bir cüretkarlığa ulaşmıştı. Bu durum, çeşitli kamuoyu yoklamalarına da yansıdı ve Filistinlileri destekleyenlerin yüzdesinin arttığı görüldü.

Washington’daki Orta Doğu Enstitüsü’nde İran Programı üst düzey araştırmacısı ve kurucu direktörü Alex Vatanka, “ABD’nin İsrail’e desteği sarsılmaz. Ancak ABD’deki ve dünyanın dört bir yanındaki pek çok kişinin, bu çatışma devam ederken ABD’nin daha dengeli bir tutumunu görmek istediği açık” dedi. Şarku’l Avsat’a konuşan Vatanka, “ABD, İsrail’e verdiği destek ile küresel rakipleri Çin ve Rusya’nın Orta Doğu’nun geleceği konusunda kendisiyle rekabet etmemesini sağlamak için yapması gereken hesaplamalar arasında zor bir dengeyle karşı karşıya” ifadelerini kullandı. “Mesele, doğru ya da yanlış olmakla ilgili değil. Algılamalar önemli. Bugün İslam dünyasında ve Küresel Güney’in büyük bir bölümünde hâkim olan algı, ABD’lilerin Arap- İsrail çatışmasında tarafsız arabulucular olmadığı yönündedir” diyen Alex Vatanka, “Riskler yüksek. ABD, Arap- İsrail çatışmasında her iki tarafın endişelerini gideremediği sürece, Washington, Çin, Rusya ve diğer rakiplerine kolay bir zafer kazandıracak” değerlendirmesinde bulundu.

Medya kargaşası

Gazze’deki Baptist Hastanesi’ne yapılan saldırının değişen kapsamı, yalnızca hızla ilerleyen bir savaşa ilişkin gazetecilerin haber yaparken karşılaştığı zorlukları göstermekle kalmadı, aynı zamanda tarafsız bir pozisyon almaya çalışan ABD medyasının çoğunun içine düştüğü kafa karışıklığını ortaya koydu. Ancak medya, sonuç olarak ‘objektiflik’ bahanesiyle resmi anlatımın yanında yer aldı. Bu objektiflik ise en azından ilk denemede başarısız oldu. Nitekim medya, Reuters muhabiri İssam Abdullah’ın Lübnan’ın güneyinde öldürülme haberini İsrail’in sorumluluğunu göz ardı ederek ele aldı.

AP’nin eski genel yayın yönetmeni Kathleen Carroll, New York Times’a Gazze’deki durumla baş etmenin haber kuruluşları için zor olduğunu, çünkü her zaman ilk elden veya doğrulanmış haberler alamadıklarını söyledi. İsrail Gazze’ye kara saldırısına hazırlanırken, Batılı gazetecilerin çoğu bölgeyi tahliye etti. Gazze’de kalan muhabirler ise bombalamalarla, su, yiyecek ve elektrik kıtlığıyla karşı karşıya kaldı. Gazetecileri Koruma Komitesi geçen çarşamba günü yaptığı açıklamada, çatışma sırasında en az 19 gazetecinin öldürüldüğünü, ölenlerin 15’inin Filistinli olduğunu ve bunların açıkça İsrail’in kanlı bombardımanı sonucu hayatını kaybettiğini belirtti.

Gazete, Gazze’deki hastanenin bombalandığı anlatısını değiştirme gerekçesinde, savaşan tarafların iddialarına ilişkin bağımsız soruşturmanın, bunları bağımsız olarak doğrulamak için zamana ihtiyaç duyduğunu söyledi. Ayrıca 6 Eylül’de doğu Ukrayna’da meydana gelen ve Ukrayna Cumhurbaşkanının başlangıçta Rusya’ya atfettiği ölümcül füze saldırısından sonra yaşananların da benzer şeyler olduğuna dikkat çekti. Ancak gazetenin 12 gün sonra yayınladığı bir araştırmada, olaydan büyük olasılıkla Ukrayna hava savunma füzesinin sorumlu olduğu ortaya çıkmıştı. Araştırma uydu görüntülerine, füze parçalarına, tanık ifadelerine ve sosyal medya paylaşımlarına dayanıyordu.

Bu gerekçenin, bu saldırıdan Filistinlileri sorumlu tutan ABD ve İsrail raporlarına daha fazla inandırıcılık kazandırmak istediği açıkça görülüyor.

Göçmen korkusu

Ancak Gazze’deki savaşın göçmenlere ve sınırdaki teröristleri de içerebilecek yabancılara karşı korku söylemini teşvik etmek için kullanılması, Cumhuriyetçiler arasında dikkat çekici düzeyde. Başkanlık kampanyası yolundaki, eyalet ve kongre yarışlarındaki ve aşırı sağ gruplardaki bir Cumhuriyetçi dalgası, tanıdık oyunu (saldırıyı göçmen sorununa ve ülkenin güney sınırının güvenliğine bağlamak) servis etmek için muhafazakâr medyayı kullandı.

cdsfer

Çarşamba günü Capitol Hill’deki göstericiler (AP)

Sağ eğilimli temsilci Marjorie Greene Fox News’e yaptığı açıklamada, “İsrail’in başına gelen ABD’nin de başına gelebilir. Çünkü ülkemiz 160’ı aşkın ülkeden milyonlarca insan tarafından işgal edildi” dedi. Başkan adayı Nikki Haley bile “Sınırların açık olduğunu biliyoruz. Ulusal güvenliğe yönelik en büyük tehdidin, bu teröristlerin ABD’ye girmesi ve bir 11 Eylül daha yaşanması olacağını biliyorum” ifadelerini kullandı. Eski Başkan Donald Trump da geçen pazartesi günü “İsrail’e saldıran aynı insanların, şimdi de tamamen açık sınırlarımızın ötesinden güzel ABD’ye inanılmaz boyutlarda akın ettiğini unutamazsınız” şeklinde konuştu.

Şarku'l Avsat'ın New York Times’tan aktardığı habere göre Trump’ın iktidara göç konusunda katı ve göçmen karşıtı bir yaklaşımla yaklaşmasından bu yana Cumhuriyetçiler, neredeyse her meseleyi giderek daha sert terimlerle ve çoğu zaman gerçekleri abartarak dile getirdiler. Mesajın yankı bulduğuna dair bazı işaretlere dikkat çekilirken, geçen Eylül ayında NBC News tarafından gerçekleştirilen ulusal bir anket de seçmenlerin, 2024 seçimleri öncesinde ekonomi, suç ve göçle mücadele konusunda ezici bir çoğunlukla Cumhuriyetçilere Demokratlardan daha fazla güvendiğini gösterdi.

Yahudi ve Filistinli ABD’liler

Gazete, birçok ABD’li Yahudi için ele alınması gereken pek çok duygunun olduğunu belirtti. Öyle ki gençler korkuyu, şoku, dayanışmayı ve çaresizliği anlattı. Ancak Filistinli ABD’liler şiddet eylemlerinden dolayı dehşet hissederken, bazıları ise siyasetçilerin ve medyanın tarihsel bağlamı görmezden geldiğini söyledi. Muhafazakarların omurgasını oluşturan Evanjeliklere gelince papazların birçoğu, Hamas saldırısını kınadı ve takipçilerini ‘birçoğunun güçlü manevi, kültürel ve siyasi bağlar hissettiği bir ülke için’ dua etmeye çağırdı. 30’dan fazla öğrenci grubundan oluşan koalisyonun, İsrail’i Hamas saldırılarından sorumlu tutan açık bir mektup yayınladığı Prestijli Harvard Üniversitesi’nde bile bu gruplara mensup öğrenciler, kendilerini ifade özgürlüğü konusundaki tartışmanın ortasında buldular. Bu durum da genel olarak Batı’nın güvenilirliğine zarar vermiş gibi görünüyor.

Buna rağmen İç Güvenlik Bakanlığı yetkilileri, ABD’ye yönelik Hamas’la bağlantılı herhangi bir spesifik veya inandırıcı tehdit bulamadıklarını doğruladı. Beyaz Saray sözcüsü Andrew Bates, Cumhuriyetçilere kısmen ‘dünyanın herhangi bir yerinden gelen bireylerin, terör örgütleriyle bağlantısı olup olmadığını belirlemek için sıkı bir ulusal güvenlik incelemesi yapıldığını’ söyleyerek yanıt verdi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.