Eskiden okullarda “Yerli Malı Haftası” kutlanırdı.
Her öğrenci ülkemizde yetişen meyvelerden, çerezlerden okula götürür, arkadaşlarıyla okul sıralarının üzerinde sergiler, herkes ortaklaşa tüketirdi.
Amasya'nın elması, Antep'in fıstığı, Bursa'nın kestanesi v. s. her bölgemizde yetişen meyvelerle donanırdı sıralar.
Ülkemizin her bölgesinde türlü türlü ürünler yetiştirilirdi. Şimdilerde olduğu gibi ithal edilmez, her yerli malımıza rakip ithal ürünler raflarda yer almazdı.
Geçtiğimiz günlerde arkadaşlarla o günlerden söz ederken, bir arkadaşım, “Eee tabi kutlanmaz, pek de yerli malımız kalmadı”
Diğer arkadaşım da, “Aaa.. öyle deme neden yerli malı olmasın ki! şimdi daha çok yerli malı var..”
Bir diğeri de, “tabi ki öyle, fazla mal göz çıkarmaz, değilse bunca mal arasında hepimiz kör olurduk..”
Bu ironinin ardından da bir kahkaha koptu.
Aslında bu trajedik durumaydı o gülüşler.
Bugün yine aynı hafta kutlansa, yine aynı meyve ve çerezler götürülür de haftanın adı, yerli malı haftası olur mu? Olmaz..
İthal edilen o ürünlerle de yerli malı haftası kutlanamaz tabi ki.
Adı üstünde ya "Yerli Malı.."
Amaç, öğrencilere ilkokul döneminden başlayarak yerli üretimin değerini anlatmak, üretmeye teşvik etmekti. Sadece tüketen değil, üreten, mümkün olduğunca ürettiğini tüketen olmayı aşılamaktı tabi ki.
Sonuca bakıyorum; Kapitalist sistemin çarkları, çoğu değerlerimiz gibi, böylesine güzel haftaları ve milli duyguları, unutulan / ihmal edilen değerler arasına attı. Ve tüketici piyasalarında, insanı sadece "tüketici bir makina" gibi gören, acımasız bir zihniyet egemen oldu.
Bizler yine de önüne ne itilirse onu tüketen olmayalım. Herşeye rağmen ürettiğini tüketen, yerli malı kullanan bireyler olmaya çalışalım.
Sevgiyle, saygıyla kalın.