Şirk, Cenab-ı Allah’a eş koşmak, ortak koşmak anlamında kullanılan kavramdır. Koşmak, kabul etmek olduğundan şirk, Allah’ın yerine başka bir şeyi daha kabullenmek olarak çıkmaktadır karşımıza. Cenab-ı Allah şirk için Nisa suresi 116. Ayeti kerimesinde,
Muhakkak ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bunun dışındaki şeyleri ise, dilediği kimse için mağfiret eder. Ve kim Allah'a şirk koşarsa, o taktirde o, uzak bir dalâletle sapmıştır
buyurmaktadır. Allah’ın kendisine şirk koşulmasını affetmeyeceği bu kadar kesin bir şekilde vurgulanmışken insanların şirk içinde yaşaması Allah’a inanmamalarından ya da Allah’ın sözünü önemsememelerinden değildir. Şirkin en büyük sebebi eş koşmanın kavram olarak doğru ama anlam olarak yanlış bilinmesindendir. Birilerinin kendilerine göre şirki tanımlaması sonucu ama bilerek ama bilmeyerek yanlış tanımın kayda girmiş olmasıyla başlayan ve insanların da gerçekte şirk nedir, Allah şirki nasıl tanımlıyor diye araştırıp sorgulama sonucu doğruya ulaşmamaları, şirk içinde yaşarken Allah’a duyulan inancın gereklerinin yapılıyor oluşu zannını beraberinde getirmektedir. Cenab-ı Allah bu gerçeklik için Enam suresi 148. Ayeti kerimesinde,
Şirk koşanlar şöyle söyleyecekler. “Şayet Allah dileseydi, biz ve babalarımız şirk koşmazdık ve hiçbir şeyi haram etmezdik.” Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar işte böyle yalanladılar. De ki, “Sizin yanınızda ilimden bir şey var mı? Öyleyse onu bize çıkarın. Siz ancak zanna tâbî oluyorsunuz. Ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
buyurmaktadır. Cenab-ı Allah bize şirk halinin bizim kendi seçimlerimiz, düşüncelerimiz, bilgilerimiz ve yaptıklarımız sonucu gelişen ve devam ettirilen hal olduğunu, sorumluluğun tamamen bize ait olduğunu açık bir şekilde belirtmektedir. Sorumluluğumuzu yerine getirmediğimiz için yapılanın şirk oluşu ama bu şirki kabullenmek yerine kusurun başka bir tarafa yüklenmesi tenzih edilecek Allah iken kendimizi tenzih etmek olup bu dahi şirktir.
Genel kabullenilmiş hatalı bilgi olarak karşımıza şirk, insanların kendi elleriyle tahtadan, alçıdan, taştan gibi çeşitli malzemelerle yaptıkları heykellerin önünde o heykellere secde etmek olarak çıkar ki bu şirkin en hafif halidir. Cenab-ı Resulullah efendimizin,
Ben ümmetimin görünen şirklerinden korkmam, görünmeyen şirklerden korkarım
buyurarak bu hakikate dikkat çekmiştir. Bu beyan bize şirkin görünen ve görünmeyen yönleri olduğunu belirtmektedir. Görünen şirk az önce ifade etmeye çalıştığımız şirkin en hafif hali olan kısmıdır ki bu şirkten geçmek en kolay olanıdır. Görünmeyen şirk ise kişinin kendisini ilah ilan etmesi olup, kendisini ilah ilan edenler, kendi ilahlıklarını kabulleniş ve ispat için her şeye ilahlık anlamı yüklerler. Oysa Cenab-ı Allah, Kendisinden başka ilah olmadığını beyan ederken bizleri de tevhit olan bu gerçeğin şehadete çağırır. Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etme gerçeğinde, görülmesi gerekenler, ilah ve şehadettir. Bu kavramları doğru tanımlayamazsak şirkte olduğumuzu bilmeden kulluk yapıyoruz zannıyla şirk edenler oluruz ki şirk ve kulluk birbiriyle iç içe olduğundan şirki tanıyıp yok etme sonucu şirkten arınmış tevhit eri olmak için kulluğa bakmak gerekir. Ne aradığımızı bilmiyorsak bulduğumuzu anlayamayız.
İlah, zannedildiği gibi şekli olan bir heykel olarak tek bir unsur ve en önemlisi olmaması gereken değildir. İlah, şehadet için mutlak ve zaruri olarak bulunması gereken kutsiyettir aslında, ilahın doğru tanımıyla bakarsak. İlah, kavramıyla ifade edilen, Kendisinden başka hiçbir şey olmayan Allah’ın, Kendisinden zahire getirdiği her şey olan yaratılmışlıktır. Allah ilah derken yarattığı her zerreyi bütünlük olarak zikretmektedir. Allah’ın, Kendisinden başka ilah olmadığına şehadeti, yarattığında Kendisinden başka bir ikincillik görmeyişinin ilanıdır. Kişinin kendisi, dağlar, taşlar, kuşlar, ağaçlar, toprak gibi yaratılan her zerre Allah’ın ilahlığının ispatıdır. Allah’ın yarattığı Allah’tan ayrı bir değer olarak var olmaz çünkü bu var oluş Allah’a ortaklık anlamına gelir. Allah’ın yarattığı, Allah ile birlikte var olan yaratılmışlıktır. Eşyaya ve kendimize benlik verip bu benliği cahilcesine sahiplenerek her yaptığımızla ilan etmek ve bunun sonucu kabullendiğimizi de kabul ettirmek gayesiyle her şeye Allah’a ortaklık anlamı yüklemek, Allah’ın ilahlığını sahiplenerek şirk etmektir. Şehadet ise bilginin tekrarı olmayıp bilgiyi apaçık ve inkârı mümkün olmayacak şekilde şeksiz ve şüphesiz olarak görmektir. Bu yüzden şirk, yaratılanları Allah’a ortak görmek olurken, şirkten arınmış tevhit ise yaratılanlarda Allah’ın, ilmini, kudretini, iradesini, yüceliğini görmektir.
Kulluğun, Allah’a ya da benliğe yapılışı şirki ve tevhidi beraberinde getirir. Kulluk, benliğe yapılıyorsa içinde, gurur, kibir, ego, haset, kıskançlık, öfke, kin, nefret gibi İslamda olmayan zulmanî sıfatlar hakimiyetinde şirk ediliyordur, kulluk Allah’a yapılıyorsa içinde Rahmaniyet olur ki bu da tevhittir. Kulluğu, belirtilmiş ve kuralları çizilmiş şekilleri yerine getirmek olarak ele alırsak yine doğru yoldan sapıp yanlış yolda çıkmaz sokağa gireriz. Kulluk, sevmek, zikretmek, değer vermek, inanmak, güvenmek, sığınmak, muhabbet etmek, hizmet etmek, tefekkür etmek olarak ele alınırsa, kulluğumuzu neye yaptığımız ortaya çıkacaktır. Anlaşılıp kabul edilmelidir ki Allah, yedek ilah değil ilahın kendisidir. Bu sebeple doğru tanımıyla kulluk Allah’a olmalıdır ki ancak o zaman,
Eşhedü en la îlahe îllallah
gerçeğini idrak boyutunda görerek söylemiş olabiliriz. Sevdiğimiz, değer verdiğimiz, zikrettiğimiz, hizmet ettiğimiz Allah’ın dışında her ne olursa olsun bizim ilah olarak gördüğümüz odur ki bu asıl şirktir. Yaşam, Allah’ın yarattığında Kendisini sevmesi, muhabbet etmesi, değer vermesi ve hizmet etmesidir ve davet edildiğimiz tevhit tam olarak budur. Allah’ın kendisini zikrettiği yerde bizim Allah’ı zikretmeyişimiz şirk olurken Allah’ı zikredişimiz tevhittir. Allah’ın kendisini sevdiği yerde bizim gayrıyı sevmemiz şirk, Allah’ı sevmemiz tevhittir. Dolayısıyla şirk Allah’ın âleminde Allah’la dopdolu halin içinde Allah’a gafil ve cahil olarak zannî bir şekilde Allah’tan ayrı oluşumuzdur. Şirk eden aklın ürettiği ve kendince tanımladığı haller üzerine bulunurken kendimizde gördüğümüz benliğimiz olduğu sürece kulluk adına yapılanlar dahi Allah’a ortak koşmaktır. Cenab-ı Allah Yusuf suresi 106. Ayeti kerimesinde bizlere bu gerçeği,
Onların çoğu Allah’a ancak ortak koşarak inanırlar
buyurarak açıkça ifade etmektedir. Allah’a inanan kul ve Peygamberi Hz. Muhammed efendimize ümmet olmak yani İslam’la şereflenmek isteyenin yapması gereken şey, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederek şirkten arınıp tevhit eri olmaktır. Şehadet şirk perdesinin gözden kalkmasıyla mümkündür.
ozkan.gunal@emekyayinevi.com
//www.emekyayinevi.com