Sevgililer günü.. sevgi günü.. Sevgi sıcak bir kalpten çıkan, sıcak bir sesleniş gibidir..
Sevmeyi bilmektir önemli olan, kimi ne kadar sevdiğimiz değil de..
Günlük yaşam savaşı içinde birçok bağı çoğu değerleri de beraberinde kaybetmiş durumdayız Sevgi emek ister, fakat fazla yormaz .. İkili ilişkilerde sevgi, hayal kırıklığı ile sonlandığında tabii ki insanı yorar ve belki de bir daha sevmemek kararı dahi aldırır.. Oysa önemli olan sevmekten, sevmeyi bilmekten vazgeçmemektir.. İşimizi, eşimizi, çocuklarımızı, arkadaş ve komşularımızı, tabii ki hayvanları, bitkileri, olayları ve tüm doğayı, yani çok şeyleri severiz.. Severek, sevilerek yapılan herşey insanı daha mutlu edecektir.. Hiçbir hayal kırıklığımız bizleri sevmekten ve her işimizi severek hevesle yapmaktan alıkoymamalıdır..
Japon düşünür Masumi Toyotome;
"dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir… Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?" diye soruyor ve sevgiyi “eğer, şayet ve çünkü” gibi dayanaklarına göre çeşitlendiriyor. “Eğer” ya da “şayet” gibi şartlara, “çünkü” diye başlayan açıklamalara ve “rağmen” diye engel anlatımına dayanmayan bir sevgiden bahsediyorum ben.. Hiçbir şarta bağlı olmayan, herhangi bir neden açıklamasına ihtiyaç duymayan ve tüm engellerinden dahi bahsetmeye yer vermeyen; arı, duru ve insan yüreğinin en mutena köşelerinden, yaradanın tüm insanlığa bahşettiği gibi yani ilk yaradılıştan beri süregelen bir sevgiden bahsediyorum..
Derken akla gelen ilk şey de tabii ki o artık insanlığın duygu dünyasına kazınarak izler bırakmış “Karşılıksız Sevgi” olgusudur.. Ki bu da gerçek sevgidir. Koşulsuz, nedensiz, her şeye rağmen sevmek sevebilmektir gerçek sevgi.. Karşılık beklemeden hissedildiğinde gerçek anlamını bulacak; insanı daha da mutlu kılacaktır.
Sevilen insan da vefasız, kadir bilmez hatta nankör de olabilir.. Verilen sevgiyi hak etmeyen bir hareketle karşılık vererek hayal kırıklığına da uğratabilir.. O yüzden mutsuz olmamak adına “zaten karşılık beklemiyordum” deyip kendimizi rahatlatabiliriz.. Karşılıksız sevmek de esasında olgun bir güçlülük gerektirir..
Sevmek, sevmeyi bilmek birçok sorunun üstesinden gelmek de demektir. En azından pozitif enerji ile donanmak ve ruhumuzu beslemek adına en doğal ve en kolay yoldur. Bütün sevgiler, mesela anne ve babaların evlatlarına duyduğu sevgi gibi “karşılıksız sevgi” olsalar keşke.. Tek karşılıksız / bir karşılık beklentisi olmayan sevgi de bu olsa gerek.
Düşünebiliyor musunuz bir annenin çocuğuna karşı olan yaradılışından gelen sevgisindeki yüceliği.. Zerre kadar bir karşılık beklemeden, insanın doğasından, yüreğinin zerrelerinden gelen bir duyguyu.. İşte onun için tekrar ediyorum ki; “bütün sevgiler anne ve babaların evlatlarına duyduğu sevgi gibi ‘karşılıksız’ olsa keşke..”
Her ne olursa olsun sabah güne gülümseyerek ve kendimizi severek başlarsak, yani önce kendimizi sevip, kendimizden hoşnut olduğumuzdan itibaren başkalarına da sevgi verebiliriz.. Bazen deriz ya “kendisiyle ve insanlarla barışık” diye.. İşte o noktadan bahsediyorum.. İnsan önce kendisiyle barışık olursa eğer, sevgiyle yoğrulmuş özsaygısı olduğu gibi yüzüne, gözlerindeki pırıltılara yansıyacaktır. O gülen yüzlerle ancak insanlar birbirlerine ferahlık, sevgi ve saygı gibi güzel şeyleri verebileceklerdir..
Gülen yüzlerimizin solmadığı, sevgilerin bir şeylere rağmen olsa dahi gerçekten var olabildiği bir dünyanın; insanlığa huzur ve mutluluk getireceği muhakkaktır.
Ve sevgi taşıyan, sevgi yaşayan, çevresine sevgi paylaşan herkes de “sevgili” dir..; Sevgisini yönelttiği eşi, anne-babası, arkadaşo ya da çocuğunun ötesinde, hatta bir küçük serçe kuşu, ya da bir garip kedi yavrusu olsa dahi..
“Sevgililer günü”nüz kutlu olsun..
Sevmeyi bilmektir önemli olan, kimi ne kadar sevdiğimiz değil de..
Günlük yaşam savaşı içinde birçok bağı çoğu değerleri de beraberinde kaybetmiş durumdayız Sevgi emek ister, fakat fazla yormaz .. İkili ilişkilerde sevgi, hayal kırıklığı ile sonlandığında tabii ki insanı yorar ve belki de bir daha sevmemek kararı dahi aldırır.. Oysa önemli olan sevmekten, sevmeyi bilmekten vazgeçmemektir.. İşimizi, eşimizi, çocuklarımızı, arkadaş ve komşularımızı, tabii ki hayvanları, bitkileri, olayları ve tüm doğayı, yani çok şeyleri severiz.. Severek, sevilerek yapılan herşey insanı daha mutlu edecektir.. Hiçbir hayal kırıklığımız bizleri sevmekten ve her işimizi severek hevesle yapmaktan alıkoymamalıdır..
Japon düşünür Masumi Toyotome;
"dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir… Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?" diye soruyor ve sevgiyi “eğer, şayet ve çünkü” gibi dayanaklarına göre çeşitlendiriyor. “Eğer” ya da “şayet” gibi şartlara, “çünkü” diye başlayan açıklamalara ve “rağmen” diye engel anlatımına dayanmayan bir sevgiden bahsediyorum ben.. Hiçbir şarta bağlı olmayan, herhangi bir neden açıklamasına ihtiyaç duymayan ve tüm engellerinden dahi bahsetmeye yer vermeyen; arı, duru ve insan yüreğinin en mutena köşelerinden, yaradanın tüm insanlığa bahşettiği gibi yani ilk yaradılıştan beri süregelen bir sevgiden bahsediyorum..
Derken akla gelen ilk şey de tabii ki o artık insanlığın duygu dünyasına kazınarak izler bırakmış “Karşılıksız Sevgi” olgusudur.. Ki bu da gerçek sevgidir. Koşulsuz, nedensiz, her şeye rağmen sevmek sevebilmektir gerçek sevgi.. Karşılık beklemeden hissedildiğinde gerçek anlamını bulacak; insanı daha da mutlu kılacaktır.
Sevilen insan da vefasız, kadir bilmez hatta nankör de olabilir.. Verilen sevgiyi hak etmeyen bir hareketle karşılık vererek hayal kırıklığına da uğratabilir.. O yüzden mutsuz olmamak adına “zaten karşılık beklemiyordum” deyip kendimizi rahatlatabiliriz.. Karşılıksız sevmek de esasında olgun bir güçlülük gerektirir..
Sevmek, sevmeyi bilmek birçok sorunun üstesinden gelmek de demektir. En azından pozitif enerji ile donanmak ve ruhumuzu beslemek adına en doğal ve en kolay yoldur. Bütün sevgiler, mesela anne ve babaların evlatlarına duyduğu sevgi gibi “karşılıksız sevgi” olsalar keşke.. Tek karşılıksız / bir karşılık beklentisi olmayan sevgi de bu olsa gerek.
Düşünebiliyor musunuz bir annenin çocuğuna karşı olan yaradılışından gelen sevgisindeki yüceliği.. Zerre kadar bir karşılık beklemeden, insanın doğasından, yüreğinin zerrelerinden gelen bir duyguyu.. İşte onun için tekrar ediyorum ki; “bütün sevgiler anne ve babaların evlatlarına duyduğu sevgi gibi ‘karşılıksız’ olsa keşke..”
Her ne olursa olsun sabah güne gülümseyerek ve kendimizi severek başlarsak, yani önce kendimizi sevip, kendimizden hoşnut olduğumuzdan itibaren başkalarına da sevgi verebiliriz.. Bazen deriz ya “kendisiyle ve insanlarla barışık” diye.. İşte o noktadan bahsediyorum.. İnsan önce kendisiyle barışık olursa eğer, sevgiyle yoğrulmuş özsaygısı olduğu gibi yüzüne, gözlerindeki pırıltılara yansıyacaktır. O gülen yüzlerle ancak insanlar birbirlerine ferahlık, sevgi ve saygı gibi güzel şeyleri verebileceklerdir..
Gülen yüzlerimizin solmadığı, sevgilerin bir şeylere rağmen olsa dahi gerçekten var olabildiği bir dünyanın; insanlığa huzur ve mutluluk getireceği muhakkaktır.
Ve sevgi taşıyan, sevgi yaşayan, çevresine sevgi paylaşan herkes de “sevgili” dir..; Sevgisini yönelttiği eşi, anne-babası, arkadaşo ya da çocuğunun ötesinde, hatta bir küçük serçe kuşu, ya da bir garip kedi yavrusu olsa dahi..
“Sevgililer günü”nüz kutlu olsun..