Necmeddin Erbakan hocanın ani vefatının üzeredeki sis perdesi ve “Milli Birlik” seçim ittifakı çalışmaları…
Bu makaleyi tarihe not düşmek adına yazmam gerektiğini düşündüğüm için yazdım.
Merhum Necmeddin Erbakan, hocaların hocasıdır.
Bizlerin de hocası ve öğretmenidir. Bugün ülkeyi yönetenlerde, muhalefet edenlerin bir kısmıda Erbakan‘ın tedrisin’den geçmiştir.
Ülkemizde gerek Askeri alanda gerek Yargı ve yetki alanlarında hizmet vermiş bürokratların bazıları ise Hoca hayatta iken kendisini tanıyamamış olmalarından dolayı hayıflanıp dururlar.
“Hocayı tanıyamamışız ne demişse gerçekleşiyor, çok ileri görüşlü imiş” gibi değerlendirmeler yapıyorlar.
Erbakan hayatta iken onunla mücadele edenler, siyasette “yolunu kesenler” pişmanlık duyduklarını gizlemiyorlar.
Erbakan Hocamızın siyaset yolculuğunda yanında ve yakınında 40 yıl birlikte yürüdük.
Necmeddin Erbakan Hocamızın vefatından sonra ise, herhangi bir partide resmi/fiili görevimin olmadığını ifade etmek isterim.
Merhum Erbakan, “Toprak ayağımızın altından kayıyor” iddiası ile 12 Haziran 2011 de yapılacak seçimler için seçim ittifakı çalışmalarını başlatmıştı.
Bu çalışmaların yapıldığı sırada rahatsızlanmış ve hastahaneye kaldırılmıştı, çok geçmeden de 27 Şubat 2011'de hayatını kaybetti.
Erbakan Hoca da ölümlerinin üzerindeki sis perdesi henüz kaldırılamayanlar arasında yerini aldı.
Merhum Turgut Özal, merhum Muhsin Yazıcıoğlu nun kaderini mi paylaşmıştı?
Merhum Erbakan, mazlum milletlerin hamisi, yol göstericisi idi. Siyonistlerin baş düşmanıydı.
D-8‘i kurmuş, ABD dolarına alternatif para sistemleri öneriyor, önerisi ise henüz uygulanmasada ilgi görüyor, zihinlerde şimşekler çakıyordu.
ABD’nin, ABD Merkez Bankasının ve dolayısı ile doların basımının DEVLETİN UHDESİNDE olması gerektiği yönünde hareket eden ülkelerin Başkanlarının öldürüldüklerini hatırlatmak isterim.
Merhum Erbakan Hocanın da vefatını uluslararası siyonist sistemi gözardı ederek değerlendirmek, ya da yerel siyasetine bağlamak gerçeği ıskalamamız anlamına gelir.
D-8 Kuruluşunda imzası olan Devlet Başkanlarının akıbetleri de bu konuda adres göstermesi bakımından önemlidir.
Seçim İttifakı Arayışları;
Seçim İttifakı çalışmasının anlatılması Milli Görüş hareketinin yolculuğunda önemli kilometre taşı olması ve “Milli Birlik Hareketi”nin başlatılmasının ülkemiz siyaseti ve siyaset aktörü/figürü olarak tebarüz etmiş öncü siyesetçilerimizin de tarihi yolculuk içindeki rolleri ile ilgisinide hesaba katmak lazım.
Merhum Erbakan vefatından beş-altı ay önce bendenizi Ankara’ya çalışma ofisine, konutuna davet etti ve konuyu bana açtı birlikte müzakere ettik.
Merhum Erbakan, 2011 yılında Sadet Partisi‘nin mecliste olmasının temini için ittifak çalışması yapmamızın gerekçelerinden ve öneminden bahsederek, daha önce Refah Yol Hükümeti güvenoyu çalışmalarını birlikte yaptığımız isimlerle tekrar görüşmemin faydalı olacağını, ayrıca yeni bazı isimlerden de bu konuda yardım alabileceğimi ifade etti.
O sırada kendileri de MHP İle temasa geçmeye çalıştıklarını, henüz netice alamadıklarını anlattı ve ayrıca o güne kadar diğer çalışmalardan da bahsetti.
Büyük Birlik Partisi yetkililerinin “ittifak olacaksa bunun kendi partileri bünyesinde olması gerektiğini, gerekçe olarak da daha önce ittifak yaptıkları için, partiler kanununun elvermediği” söylediklerini anlattı.
Merhum Erbakan Hoca’ya, “şayet bir ittifak düşünülüyor ve mecburiyetine inanılıyorsa bunun Sadet Partisi ya da herhangi bir parti bünyesinde başarılı olamayabileceğini, her partinin haklı olarak ittifakın kendi partilerinde yapılması gerektiği düşüncesinde olacakları için, gerçekleşmesinin oldukça zor olacağını, bunun yerine 'Milli Birlik' çatısının daha anlamlı ve daha toparlayıcı olacağı gibi halk nezdinde de karşılığının daha iyi olabileceğini” söyledim.
Erbakan hoca önerimi kabul etmekte tereddüt geçirdi, biraz düşündü kabul etti ve benden bu konuda DYP, DSP ve T.P Genel Başkanları ile görüşmemi, ayrıca MHP ile de temas yollarını araştırmamı istedi, bir kaç da isim önerdi.
Bu çalışma için, “yardım alabileceğimiz isimleri kendisine söyledim ve uygun görmesi halinde konuta getirmek istediğimi şahıslarla bizzat kendisinin görüşmesinin daha uygun olacağını” ifade ettim, memnun kaldı.
Daha sonraki günlerde Prof. Dr. Ömer Aksu, Ahmet Çelik ve bazı arkadaşlarla birlikte Erbakan Hocayı ziyaret ettik.
Erbakan Hoca, ittifak çalışmasını hangi maksatla yaptıklarını uzunca anlattı .
Önce DYP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, DSP Genel Başkanı Masum Türker ve T.P Genel Başkanı Abdullatif Şener ile görüşmek için randevu aldık.
Merhum Turgut Özal döneminde Kültür Bakanlığı da yapmış olan Namık Kemal Zeybek ile Ankara'da Başkanlığını yaptığı vakıf da Prof.Dr. Ömer Aksu, Ahmet Çelik ile birlikte görüştük. Namık Kemal Zeybek, İttifakın Saadet Partisi çatısı altında yapılıp, yapılmayacağını sordu, ben cevaben: “bunun teknik bir konu olduğunu Erbakan Hoca ile bu konunun detayını görüşmediğimi ancak bir anket çalışması yapılabileceğini, ayrıca partilerin Türkiye sathında teşkilatlanmaları, seçim kurullarında temsilci bulundurmaları gibi meseleler önem arzetmektedir, onun için bir heyetin karar verebileceğini hatta belki kuruluşu yetişmesi halinde 'Milli Birlik' adında şemsiye parti kurulabileceğini” söyledim .
Namık Kemal Zeybek, “arkadaşlarım benden bu cevabı bekliyorlardı ben çok rahatladım” dedi ve ikinci anlamak istediği konu ise mitinglerin nasıl yapılacağı, liderlerin mitingde konuşma düzenlerinin nasıl olacağıydı.
“Parti Başkanlarının dönüşümlü olarak konuşabileceklerini, Erbakan Hocanın ise katılabildiği büyük şehirler de öncelikli konuşmacı olması şeklinde olabileceğini” ifade ettim.
Görüşmemiz olumlu bir havada geçti.
T.P Genel Başkanı Abdullatif Şener ile görüşmemiz de hemen aynı minval de sürdü.
Oradan da olumlu havada ayrıldık.
Daha sonra ise o sırada DSP Genel Başkanı olan Masum Türker ile görüşmek üzere DSP‘nin İstanbul il başkanlığına aynı arkadaşlarla birlikte gittik ve Genel Başkanın yanında birkaç başkanlık divanı üyesi olduğu halde bizi kabul etti Masum Türker, “arkadaşlar Erbakan bizi kandırır” diyorlar dedi, pot kırdığını anlayınca da, “ikna kabiliyeti çok yüksek başkan seninle on dakika konuşur ikna eder” diyerek durumu düzeltmeye çalıştı.
Bu söylemin dışında gürüşmemiz olumlu bir havada gerçekleşti.
Görüşme sonuçlarını anlatmak için Ankara‘ya gittim, Erbakan Hocama süreci ve görüşmelerimizi anlattıktan sonra, benim İstanbul da olmam sebebi ile sürecin daha yakın takibi için Ankara da daha önce bakanlık yapmış, partilerde muhataplarını tanıması muhtemel olan ve müzakere konusunda tecrübeli Fehim Adak, Şevket Kazan isimlerin görevlendirmesinin faydalı olacağını ifade ettim. Erbakan Hoca, Şevket Kazan beyi görevlendirmiş, ayrıca süreçte bir aksama olmaması için Şevket beye, “her gün öğle üzeri Halis beyi arayacak ve gelişmeler hakkında bilgi vereceksin” talimatını vermiş.
Şevket Kazan bey, Hocamızın vefatına kadar beni aradı ve bilgilendirdi.
Tam bu çalışmalar sırasında Erbakan Hoca rahatsızlandı, hastaneye kaldırıldı.
Hastaneye birinci girişinde kısa süre yattı.
Ben gelişmelerle ilgili kendisini bilgilendirmek için Ankara‘ya gitmek üzereyken Hocanın tekrar hastahaneye yatırıldığını ve doktorların “steril ortam zorunluluğu dolayısı ile ziyaret ve görüşmenin mümkün olduğunca yapılmamasını” istemeleri üzerine kendisi ile görüşmemiz mümkün olmadı.
Erbakan Hoca hastalanmadan önce “Milli Birlik Hareketi" ile alakalı olarak destek çalışması yapmak için, İstanbul'da Prof Dr Nevzat Yalçıntaş’ın (merhum) Çatalca'daki yazlığında bazı eski milletvekilleri ile görüştü.
O sıralarda SP Genel Başkan Yardımcılarından, bugünlerde ise Devlette önemli görevde bulunan bir isim ve İstanbul SP İl Başkan Yardımcısı Türker Saltabaş da toplantıya katıldı.
Bu toplantıda da Erbakan Hoca ittifakın gereğini, zaruretini anlattı.
İmametimizde hep birlikte akşam namazını cemaatle eda ettik.
Bu çalışmaları yaptığım sırada şöyle bir kanaate vardım ve kanaatimi Recai Kutan beyle paylaştım, ayrıca fikrimi uygun görmesi halinde desteğini istedim.
Recai beye:
“Abi bu ittifakın başarılı olacağını düşünmüyorum ve bazı mahsurlarıda var. Hocam müsaade ederse ben Tayyip beye gideyim ve SP ye kontenjan tanımasını isteyeyim, seçilen bu milletvekillerinin AKP’ye gerekli yerlerde sayısal destek versin, yanlış yaptıklarını düşndükleri yerde muhalefetlerini yapar ve SP‘nin meclise getireceği konularda AKP‘nin desteğini alarak hizmet etme imkanı bulur” dedim.
Bu düşüncem gerçekleşmiş olsaydı belki bugün sıkıntısı çekilen Aile’yi Koruma Yasası - İstanbul Sözleşmesi, Domuz Etinin Kasaplık Sayılması, Zina Yasası gibi yasalar çıkarılmamış olabilirdi.
Recai bey de Erbakan Hocamıza yapmak istediğim teklif konusundaki fikrimi beğenmişti ancak maalesef Erbakan Hoca girdiği hastaneden sağlığına kavuşmuş olarak çıkamadı.
Benimde hastahane şartlarından dolayı kendisi ile konuyu görüşme imkanım olmadı.
Şunu ifade etmeliyim burada vefatı ile ilgili olarak Hastane ve Doktorlarla ilgili herhangi bir iddiamız, suçlamamız söz konusu değil.
Ayrıca RP Milletvekillerinden Dr. Ahmet Feyzi İnceöz'den Hocamın vefat ile ilgili bilgi rica ettim Dr. Feyzi İnceöz: “Hocamızın vefatından önce böbrekleri iflas etmişti, kalp yetmezliği vardı ve vefatları organ yetmezliği sebebi ile oldu” bilgisini verdi.
Böyle bir operasyon uluslararası karanlık güçlerin işidir.
Yerini, zamanını, eylem usulünü ve kullanacakları metodu, maşayı da karanlık güçler belirler.
Erbakan Hoca da “ÖLDÜRÜLEN"ler arasına mı katıldı?
Erbakan Hoca hastahaneye yatırılmasından takriben 15 gün önce benimde yanında bulunduğum sırada kemik erimesine bağlı bel fıtığı dışında bir rahatsızlığının olmadığını ifade etmişti.
Bu çalışmalar vesilesi ile Erbakan Hocaya Seçim ittifak çalışmaları ile ilgili olarak birlikte gittiğimiz bazı arkadaşlarda, “Hocayı sağlıklı gördüklerini, Hocanın öldürülmüş, şehit edilmiş olabileceğini düşündüklerini” söylediler.
Bende Erbakan Hoca’nın, “aksi ispat edilene kadar, şehit edilmiş olduğuna inanmaktayım..” Aydınlatılması şarttır.
Necmeddin Erbakan‘ı siyaset arenasında istemeyen karanlık güçler, nasıl Merhum Turgut Özal‘ı ve Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu hayattan kopartıp, siyaset denklemi dışına çıkardılarsa, Merhum Erbakan‘ı da aynı gerekçelerle hayattan kopartılıp ,siyaset dışına çıkartılmış olma ihtimali gözardı edilmemelidir.
Devlette Fetö Parelel yapılanması ve bazı illegal yapılanmaların henüz tam olarak deşifre edilemediği varsayımı bu ihtimali düşündürmektedir.
Bilindiği gibi Merhum Turgut Özal da yeni parti kurmaya karar vermesinden sonra ani olarak vefat etmiş ve başta eşi ve çocukları olmak üzere kardeşi Korkut Özal da “ağabeyinin öldürülmüş olabileceğinin kuvvetle muhtemel olduğuna dair” beyanları olmuş ve bu konuda devletin araştırma yapması için çok çaba sarfettiklerini hatırlatmak isterim.
Ayrıca ABD Başkanı John F. Kennedy'nin ve öldürülen üst düzey yöneticilerin görünen öldürülme gerekçelerini sonuç olarak da suikasta kurban gittiklerini, Pakistan Devlet Başkanı Muhammed Ziyâ ül Hak, merhumunda içinde gazeteciler ve ABD elçisi olduğu halde uçağının düşürülerek şehit edildiğini, başka Devlet Başkanlarının da suikast sonucu öldürülmüş olabileceği ihtimalinin yüksek olduğunu düşünmemize sevk ediyor.
Egemen, Sömürgeci, Siyonist güçler, her türlü zalimliği, katliamı yapmakta hiç tereddüt etmemektedirler.
Kaldı ki, Merhum Necmeddin Erbakan siyonizmin organizesini, dünyada nasıl sömürü düzeni kurduklarını, dünyaya anlatmış, anlatmakla da kalmamış fiilen hayatını siyonizmle mücadeleye, ülkesinin kalkınmasına adamış, halkı müslüman ülkelerin aydınlatılması ve uyandırılmasına ve siyonizmin sömürü düzeninden kurtulma yollarını anlatarak ömrünü geçirmiştir.
Allah (cc) Merhum Necmeddin Erbakan, Muhsin Yazıcıoğlu, Turgut Özal, Pakistan Devlet Başkanı Türkiye dostu Merhum Muhammed Ziyâ ül Hak ve bütün şehitlerimize rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.
Bu vesile ile ifade etmeliyim ki merhum Muhammed Ziyâ ül Hak 12 Eylül 1980 Askeri mahkemelerinde görülmekte olan Milli Selamet Partisi ve Akıncılar Genel Merkez davasında Mamak’ta İdam cezası ile yargılanan bizler; Halis Özdemir (bendeniz), Tevfik Rıza Çavuş, Ali Çelik, Osman Yobaş’ın yargılanma maddeleri hususunda Ankara’ya Kenan Evren ile görüşmeye gelmiş, görüşmesi sonunda bizlerin yargılandığı maddeler değişmiş, bizler idam edilecekken, 5-6 yıl ile hakkımızda hükümler verilmiştir.
Merhum Ziyâ ül Hak‘ın, bizler üzerinde ödenemez hakkı vardır.
Allah rahmeti ile muamele eylesin, mekanı cennet olsun.
Bu ve buna benzer ölümler üzerinde bulunan şüphe ve sis perdesi kaldırılmalı, aydınlatılmalıdır. Aydınlatılması devletin merhumlara karşı görevidir.
Hemde gelecekte bir daha yaşanmaması için çok önemlidir.
Türkiye düşmanlarının neler yapabileceklerini aklımızdan çıkarmadan yolumuza emin adımlarla yürümeliyiz.
Çalışmak bizlerden, zafer, nusret Allah (cc) dandır.
Vesselam.