Sayın Cumhurbaşkanımıza Arzımızdır; Doğu Türkistanlı Kardeşlerimiz Komünist Çin Zulmünden Kurtarılmayı Beklemektedir.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Suriye’de zalim Esed ve sosyalist baas rejimi çöktü, Suriye halkı zalim yönetimin zulmünden kurtuldu, Suriye zindanlarında akıl almaz, insanlığa sığmaz zulüm ve işkenceler ortaya çıktı. Hayatta kalan mazlumlar kurtuldu.
Şimdi sıra Komünist Çin yönetiminin zulmü altında bulunan, çocuk kadın erkek genç yaşlı demeden akıl almaz işkence, tecavüz, organ hırsızlığı, köle işçilik, çocukların asimilasyon kamplarında tutulması gibi sayamadığımız insanlık dışı zulüm ve soykırım yaşayan Doğu Türkistan Müslüman Türk halkının bu zulümden kurtulmasına gelmiştir.
Çin işkencesini duymayan yoktur!
-Bu nedir? Bu Çin işkencesidir!
-Bunu yapmayın beni delirtecek misiniz? dediğimde daha yirmi üç yaşında bir gençtim!
Kendi ülkemizde de sapkın ruhlu kişiler tarafından yapılan Çin işkencesini bizzat 12 Eylül 1980 müdahalesi sonrası Mamak zindanında bire bir yaşamış birisiyim! Suriye'de sosyalist Baas rejiminin Sednaya Hapishanesinde yaptıkları, anlatılanlar... Aç bırakılmak, Mamak'ta 12 gün aç susuz bırakıldım 12 günde yarım çay bardağı su, yarım dilim ekmek, bir tabak aşure (nöbetçinin acıyarak verdiği) yedim. Karanlıkta bırakılmak mı? Evet kırk gün bir metre kare olmayacak zifiri karanlık hücrede (12 günden sonra) günlük bir tabak (makarna veya yemek) yemek, pislik içinde yaşamak mı? Evet içinde bulunduğum hücrede kurumuş insan b.klarının tozunu yuttum, beton üzerinde yatmak mı? Ben yatmaya yer olmadığı için beton üzerinde iki büklüm kırk gün kaldım! Kırk günün sonunda hücreden iki kişinin kolları arasında sürünerek çıkarıldım, bir deri bir kemik kalmıştım! Gözlerim bağlı olduğu için kendisini göremedim ama komutan edalı işkenceci benim ölmediğimi, onun için sorguya 16 defa götürüldüğümü söylemişti! Üst üste yatanlar mı dediniz! Mamak'ta B blok 7. Koğuş 15 metrekare idi, 24 kişi kalıyorduk! İçinde tuvalet yoktu! hasılı Irak hapishanelerinde, Suriye hapishanelerinde gördüğünüz insanlık dışı görüntüler maalesef kendi ülkemizde kendi evlatlarına reva görülen muamelelerdi!
Allah korkusu olmayınca!
Allah korkusu olmayınca, belki kripto olunca, vicdan olmayınca, sadist olunca, hasılı sapık olunca her yerde her ülkede bunlarla karşılamaya şaşmamak lazımdır!
Koğuşlarda disiplin sağlamak adına mesela İstiklal Marşının sekizinci kıtasını söyleyemeyen veya söylemek istemeyen disiplinsiz bulunarak çarmıha geriliyor, insanlara sergileniyordu! Adanalı Hasan 24 saat çarmıha gerilenlerden biriydi dayaktan kıçının kemiklerinin dışarı çıktığını eline vurdukları joplarla parmakları kaplumbağaya benzemiş pantolonunun fermuarını açamadığını, tuvalette arkadaşlarının yardım ettiğini unutamam! Disiplinsizlik kabul ettikleri için yaşadıkları buydu. Bu sadece bir örnekti! Suriye’de Sednaya, Irak'ta Ebu Gureyb tutukevlerinin benzerlerini yaşamış ve görmüş, Çin işkencesini yaşayan birisi olarak söylüyorum! Çin işkencesini tarif etmek ve anlatmak imkansızdır. Bir cümle ile ifade edecek olursam; “Sorguya/işkenceye götürülürken ve işkence sırasında Allah’a emanetini al diye yalvarılan, işkenceden çıktıktan sonra ise hayatta kaldığı için teyemmüm ile alınan abdest ile bir metre kare dahi olmayan hücre duvarına yapılan şükür secdesi” anlatmaya yeter mi bilmiyorum!
Mamak'ta işkenceden 179 gencin öldüğü hafızalardan silinmedi. (Kaynak, “Mamak Zindanlarında Bir Akıncı Tarihe Notlar” Halis Özdemir)
Müslüman Türk gençliği birtakım mihrakların emri ile hareket edenlerin yaptıklarına bakmadan yaşadığı onca haksızlığa hukuksuzluğa rağmen devletine ve milletine bağlılığından asla vazgeçmedi, vazgeçmeyecektir!
Sayın Cumhurbaşkanım,
Çin işkencesini ve ruh hastalarının insanlara akıl almaz işler yapabildiğini bizzat yaşamış birisi olarak zat-ı alinize arz ediyorum.
Suriye hapishanelerinde yaşanılan zulümlerin kat be katı hala Doğu Türkistan'da yaşanmaktadır.
Çin devletinden Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi ülkemize istemek, kardeşlerimize de kucak açarak onları da bağrımıza basarak bu zulümden kurtarmalıyız!
Komünist Çin kamp ve hapishanelerinde hala Türk vatandaşlığı da olan kardeşlerimiz esir tutulmakta, işkence ve tecavüze uğramaktadırlar!
Medine Nazımı'nın kardeşi, Ömer Faruh'un iki ve üç yaşlarında iken Doğu Türkistan’a dedesinin nenesinin yanına gittikleri sırada ellerinden alınarak asimile kamplarında tutulan ve kendilerinden haber alınamayan çocukları ve iş insanı olan babası, dedesi, annesi, nenesi bütün ailesi tutuklanarak mal varlıklarına el konulan ailesi... -ki suçları Türkiye’ye yatırım yapmak için çalışma başlatmalarıdır.-
Abdurrahman Tohti'nin 2.5 yaşlarındaki oğlu kampa alınmış, eşi ve ailesi tutuklanmış, Şemsinur'un doktor olan kocası Gülmire'nin kardeşleri, annesi, babası, Kadriye’nin annesi, Mirzahmet'in ailesi ve yakınları, Ruşen Abbas'ın doktor olan ablası, Nursima'nın ve Nur İman'ın babası, annesi Rabigül'ün ailesi, Şehide'nin ailesi, Hidayetullah'ın ailesi, Dr Muhittin'in ailesi hasılı bu gün dışarda gördüğümüz bütün Doğu Türkistanlıların başta Uygur kardeşlerimizin ailesinden hapsedilmemiş, zulümle karşılaşmamış kimseye rastlamak mümkün değildir!
Komünist Çin zulmüne dağlar taşlar dayanmaz!
Türkiye’ye geldiği için ajanlıkla suçlanarak tutuklanıp Çin hapishanelerine atılan Gülbahar Celilova orada yaşadıklarını ve gördüklerini şöyle anlatmaktadır; ”Kampta on dört yaşından seksen yaşına kadar kadınlarla kaldım. Genç kızların başına siyah bir şey geçirip götürülüyorlardı. Götürdükleri kızlardan geri getirmedikleri oluyordu. Onları nereye götürdüklerini bilmiyoruz. Kızların çoğu döndüklerinde akıllarını yitirmiş oluyordu. Kızlara, kadınlara tecavüz gündelik işlerdendi. Hepimizi çırılçıplak soyunduruyorlar, hareketler yaptırıyorlar içimizden istediklerini götürüp tecavüz edip getiriyorlardı. Kızların hiçbirinin suçları yoktu. Hamile kalanların çocukları doğunca çocuğu alıyorlardı nereye götürüyorlardı bilmiyoruz. Koğuşun kapısında bir delik vardı, oradan kolumuzu uzatmamızı istiyorlardı sonrasında hem bizden kan alıyorlar hem de bize her seferinde iğne yapıyorlardı. İçinde ne vardı bilmiyorduk. Orada tecavüze uğramayan kadın yoktu. Hepimize her gün defaten farklı kişiler tecavüz ediyorlardı... Oradan çıkarken bana yalvardılar burada yaşadıklarımızı dünyaya anlat Gülbahar abla diye!…”(Kaynak, “Doğu Türkistan’ın Duyulmayan Feryadı Soykırımın Tanıkları Komünist Çin'in Bilinmeyen Yüzü” Halis Özdemir)
Allah cc, Allah’ı bilmez Allah'tan korkmaz kuldan utanmaz insanlıktan çıkmışların eline düşürmesin. Amin.
Sayın Cumhurbaşkanım, zat’ı devletlerinizden arz’ımız; Doğu Türkistan'da Komünist Çin zulmü altında inim inim inleyen kardeşlerimizi, ya bulundukları yerde zülmün durdurulması vey onların da vatanı olan Türkiye’ye getirmek için Çin makamları ile temasa geçerek canlarını, ırzlarını kurtarmaktır.
Bizler millet olarak dinine diline ırkına bakmadan Polenez Yahudilerine bile kucak açmış, kol kanat germiş ecdadın çocuklarıyız!
Bizden beklenen kardeşlerimize kol kanat germektir!
Mazlumların duasını alalım.
Bizler hesap gününde boynu büküklerden olmayalım! O gün geldiğinde onlara mahcup olmayalım!
Kardeşlerimize kardeşlik ve insanlık görevimizi tarih ve insanlık huzurunda yapalım!
Aziz milletimizin tarihi mazlumların yanında olmanın örnekleri ile doludur.
Allah yar ve yardımcımız olsun. Amin
Vesselam..
(Fotoğraf BNC)