Bursa Arena E'Gazete
2024-01-16 11:33:13

Kur'an Konuşur mu, Konuşturulur mu?

HÜSEYİN KOÇ

16 Ocak 2024, 11:33

Tefsir kaynaklarına ayetlerin açıklaması olarak adı sahih olan kitaplarda yer alan rivayetlerle yetinilmemiş olmalılar ki İsrailiyattan, yahudi tefsir/hadis kaynağı olan Talmut’tan, Mişna’dan, Hıristiyan kültürü Matta, Markos, Luka, Yuhanna’dan, Hinduizm’den, Zerdüştlük, Pagan gibi farklı kültürlerin geleneğinden alıntılar yaptılar!

Mesela, sasanilere geldiği var sayılan Avesta adlı kitapta, “Zerdüşt'ün Miraca çıktığı” ve “kâinatın onun için yaratıldığı” anlatılır!

Yahudilerin hadis kaynağı Talmut’ta “İlyas as. nın ölmediği, göğe çıktığı, meleklerle birlikte kainatı yönettiği” yer alır!.

O göğe çıkar da İsa as. yerde kalır mı?

Hıristiyanlar da onu ölümsüz yapıp göğe çıkarttılar!

Yüce yaradan kitabında sevgili Resulümüze “Senden önce hiç kimseye ölümsüzlük vermedik” demesine rağmen , büyük saydığımız alimlerimiz, İsa'nın ölmediği ve göğe çıktığı iddialarına katılarak, Allah'a gökyüzünde bir yer makam tahsis ederek, Resulümüzü de “Burak” atlı ata bindirip miraca, güya Allah’ın huzuruna çıkartıp Allah ile namaz pazarlığına tutuşturdular!.

Kainatın “Onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığı” iddiasını gizli vahiy saydılar!. Doğumundan itibaren O'nunla ilgili “üç binden fazla mucize” ürettiler de ürettiler!..

Elbette bunlarla yetinilmedi! Farklı kültürlerin atıkları dinimize ilave edilmeye devam edildi.

Mesela; Kehf Suresindeki kıssada Musa ve bilge kişi arasında geçen yolculuk anlatılır!

Musa ile yolculuğa çıkan bilge kişi, bindikleri gemiye zarar verir! Onu nerdeyse batıracak duruma getirir! Musa bunu sorgular! Yaptığının doğru olmadığını söyler. Devamında bilge kişi bir genci öldürür! Musa bunu daha şiddetli kınar! Devamında bilge kişi kendilerine bir lokma ekmek vermeyen bir beldede yıkılmak üzere olan bir duvarı düzeltir! Musa as. bunu da sorgulayınca yolculuk sona erer!

(Musa ve bilge kişinin yolculuğu ve olayları Prof. Dr. Süleyman Ateş’in mealinden daha detaylı okuyabilirsiniz.)

Bilge kişi bu olayların arkasındaki gerçeği şöyle anlatır;

“Geçimlerini denizden sağlayan yoksul insanlara ait olan bu gemiye zarar vermemin nedeni; o beldede gördüğü her sağlam gemiye el koyan bir hükümdar bunların peşinde idi. Gemiye el koymasını engel olmak için gemiyi kusurlu hale ben getirdim.

Delikanlının öldürülmesine gelince; Onun anne ve babası mümin kimselerdi. Bu genç anne ve babasını küfre ve isyana sürüklemesini uygun görmedik! Zira bu anne ve babaya daha hayırlı bir çocuk verilmesini istedik”!

İfadede, isteyenin yalnız bilge kişinin kendisi olmadığı anlaşılmaktadır. Anlatılmak istenen “Allah isteği üzere yaptım” demek istiyor.

Duvarın düzeltilmesine gelince, “orası iki yetim çocuğa aitti. Bu duvarın altına iyi bir insan olan babaları hazine saklamıştı. Çocuklar ergenlik çağında hazineyi bulmalarını Rabbim istedi. Bu işleri kendiliğimden yapmadım! Senin sabır gösteremediğin olayların iç yüzü bunlardı!..”

Diyor!

Bu bilge kişinin kim olduğunu Kur’an açıklamaz! Kullardan bir kul der. Kur’an’da kul sözcüğünü bağlamına göre; melekler, cin ve bütün varlıklar olarak ifade edilir. Bu kişinin bir veli ya da peygamber olması asla mümkün değildir. Çünkü hiçbir veli ya da peygamber bir başkasının malına zarar veremez! Masum, henüz suç işlememiş bir delikanlıyı gelecekte suç işleyecek diye öldüremez! Bunlar suçtur! Cinayette kısas gerektirir. Peygamberlerde dini hükümlere mükelleftir. Hem hiçbir hukuk buna müsaade etmez! Duvarın altındaki gaybı yani görünmeyenin hazine olduğunu da bilemez. Pekiyi bu beşer olan bilge kişi aslında kimdir?

Allah'ın görevlendirdiği bir melek olmalıdır. Zira yaptıklarından sorumlu olmayanlar sadece meleklerdir. Onlar, Allah’ın iradesi dışında her hangi bir şey yapmazlar. Nitekim Azrail görevi icabı insanların canını alır. Kimse onu sorgulamaz. Araf 194, Zuhruf 19, enbiya 26, Meryem 17 yüce yaratıcı melek için beşer anlamını da kullanır.

Yine Kur’an’da LEDÜN kelimesinin geçtiği ayetlerde bağlamına göre; ilim olduğu gibi “ledünni azap” ve “ledünni rahmet” olarak da geçmektedir! Kıssadaki anlamı malumatlardan öte, varlığın yaradılışı ile ilgili bilgi!. Eşyanın yaradılış amacı, varlıkla ilgili küllü bilgi! Görünen olayların arkasındaki görünmeyenler!.. Allah tarafından insanlığa yol gösteren bilgilerin tamamı olarak düşünülebilir!

...

Peki, bu “Hızır” nerden çıkıp Kuran’a yamandı?

Hızır, İslam öncesi çok farklı kültürlerde farklı isimlerle anılan bir figürdür! Hızır'ın Sümerlerden beri var olduğu öne sürülmektedir. Gılgamış destanında adı geçen “Hasısatra” ile aynı kişi olduğu öne sürülmüştür. Başka bir çalışmada da “Hızır” karakteri için kendisine Hızır'a benzer nitelikler atfedilen Ugarit tanrısı "Kotar ve Kasis" kaynak karakter olarak ileri sürülür.. Hızır ile ilgili anlatılar bunlarla da sınırlı değildir.

Hızır; aslında hiç yaşamamış farklı kültürlerin ortak bir destanı olmasına rağmen, ilgili kıssada “Musa’ya arkadaş olan kullardan bir kul” olarak bahseden bazı alimlerin “bilge kişi” diye nitelendirdiği Kur’an’ın anlam bütünlüğüne bakıldığında da söz konusu kişinin bir “melek” olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Hızır rivayetin konusu olunca elbette Kur’an’a da yamanması gerekirdi.. Nitekim öyle de olmuş. Ayetlerde geçen “Musa as. arkadaşlık eden kişi ”Hızır” adı ile anılan bir insan! Peygamber olmadığına göre de Evliya olarak kaynaklarımıza geçmiştir.

O saatten sonra meleğin bildikleri bütün bilgilere vakıf bir “evliyalık” yani “velayet makamı” oluşturulmuştur. Hem de ne evliya! Olayların arkasındaki bilinmeyenleri Musa’ya öğreten, öğretmenlik yapan! Onun bilmediklerini bilen, ilmi ledün sahibi ölümsüz bir kişi!..

Pekiyi de, evliyalarımız bilgileri nasıl ve nereden alıyor?

Gazali’nin bu konudaki meşhur sözü buna açıklık getiriyor! Ne demiş Gazalimiz:

“Peygamberler bilgiyi ancak melekler vasıtası ile alırken, evliyaların kalbine levhumahfuz’dan doğrudan bilgi akar”

Bu anlayışa göre,

Kur’an lefhumahfuz’dan indirilen zahiri bir cüz iken, evliyanın kalbine levhumahfuz’dan akan ilim batınidir. Bâtıni ilim sahipleri her olayların gaybını bilir!

Bazı tasavvuf kaynaklarında anlatıldığı kadarı ile bir de "Peygamberlerin göl, evliyaların deniz" olarak tanıtıldığı evliya masalları var! Dikkat edilirse Şia kültüründe de aynı mantık işlemektedir. Nedir o? Şia’da imanın esaslarından sayılan “İmamete iman” esasının devamında, İmamların Allah Resulü haricindeki bütün peygamberlerden üstün olduğu bir inanç akidesidir! Onlar keramet sahibidirler..?..

Yer kürede bir kedinin fareyi yakalaması bile onların iznine bağlıdır! Onlardan habersiz hiç bir olay vuku bulmaz. Bunun delili olarak da bu kıssayı servis ederler!..

Onlar, Resulümüzün dinden anlayış ve yaşam biçimini örnek almazlar!

Hicri en erken iki asır sonra din adına uydurulan rivayetlerin yanında daha sonraları uydurulmaya devam edilen doğru dürüst hiçbir kaynakta yer almayıp, sadece bunlara mahsus uçuk kaçık kaynağı “rüya” veya “ilham, olduğu iddia edilen birileri tarafından "bana yazdırıldı" veya “taş üstünde yazılı bulundu", ya da “birileri zuhuratta gördü", "Rüya âleminde bana gösterildi” yahutta “bunları yazmam emredildi" gibi ifadeler ile kitap yazanlar, onların takipçilerinin ilaveye devam ettiği anlatılardan oluşan İslam dışı malumat kitaplarından konuşurlar! Bunlar, Karun gibi gösterişli, şaşalı da bir hayat yaşarlar!

Onların derdi Allah’ın Kur’an’da geçen ilkelerine uymak değil. Kendilerinin belirlediği ilkelerle Allah aşkı etrafında vuslata erme, düğün geceleri düzenleme...

Bunlar böylesi hayali yüce (!) makamlarda uçarken, Kur’an sevgili Nebimizin “gaybı bilmediğini” söyler. Başka ne der Kur’an;

O'nun ağzından Kur’an, O'nu konuşturur;

"..ben, kendime bile ne yapılacağını bilmiyorum" dedirtir. Zira o sevgili, “kimin cennetlik, kimin cehennemlik, kimlerin münafık olduğunu bilmediğini” söyler.

O'na, "bana Kur’an’dan başka bir mucize verilmedi" dedirtir Kur’an..

Kur’an ahlakına bürünen o yüce Resul, toplumda karşılaştığı tutum ve davranışlara karşı,

“Beni yüceltmeyin, benden korkmayın ben sultan değilim” anlamında "ben kurumuş et yiyen kadının oğluyum"

"Hristiyanların İsa peygamberi övmede aşırı gittikleri gibi beni övmeyin"

"Beni Musa peygambere ve Yunus peygambere üstün tutmayın"

Kendisine "Efendim" diyen birine "..ağzını topla efendi Allah’tır" diyen bir Nebi/Resul..

Sana kurban, sana hayran, ey yüce insan..

Kur’an'ın ve kendisinin anlattığı Nebi/Resul; Hayatın içinde yaşayan yalnız Kuran’a uyan, dinini Kur’an’dan öğrenen, bizim gibi yiyip içen, acı çeken, mütevazi, adaletli, işi ehline veren, tevhitten şaşmayan, gaybı sadece vahiyle öğrenen, ahlakı son derece üstün bir insan.. Ama sıradan bir insan değil elbet.

Rivayetlerin ve batıni ilim sahiplerinin anladıkları peygamber, kimi zaman Allah'tan öte bir ilah.. (haşa).. Kimi zaman evliyanın altında bir yerde!

Niye böyle?

Yukardan beri sözü edilen, farklı kültürlerden üretilen tasavvuf / tarikat yapılanmaların ilahlarına alan açmak!

Görüleceği gibi gelinen noktada evliyalara makam olarak tanıtılan velayet, Resullere verilen risalet makamından kimi zaman üstün konumuna taşınır?

Bunu toplum içinde dillendirmeseler de kaynaklarında, eylem, söylem ve davranış, yaşam biçimlerinden bunu anlamak mümkündür. Yeter ki görülmek istensin.

Dedim ya dostlar,

Her öğretilen din zannettiklerimizin, dinimiz İslam ile alakası yoktur.

Sırtında cübbe, yüzünde sakal, başında sarık… İçinde ise imanı kaçıktırlar.

Hülasa dinimiz, ondan bundan duyumlara değil sadece Kur'an'a odaklanmaktır.

Selam ve dua ile.. Allaha emanet olun..

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.