Geleneksel dinin topumu ve özellikle gençlerimizi getirdiği noktaya bakın..
Aman Allah’ım, gün geçmiyor ki çocuk istismarı/öldürme, kadına şiddet ve cinayetleri, sokak terörü, alacak verecek cinayetleri, mafyacılık, sahtekârlığın her türü, vurgun, talan, tefecilik, üç kağıt, adaletsizlik, ahlaksızlık olayları olmasın.
Görev başına getirilenlerin liyakatsizliği, ilgililerin ilgisizliği, bilgisizliği, beceriksizliği, anlatmakla bitecek gibi değil..
Peki, bunların din ile ne alakası var diyeceksiniz!
İndirilen din ile bir alakası olmasa bile, daha dindar olmak ya da farklı sebepleri uğruna, dinde olmayan, ancak dinin hükmüymüş gibi dine ilave edilen binlerce hurafe, yama, yalan, yafta, rüşvet, şefaat, kadercilik inancı insanları bu hale getirdi..
Bir kısmı, her türlü naneyi yese bile bir yere bağlanarak dua veya salavat okumak ya da bir şey yapmakla cehenneme gitmeyecekleri konusundan emin.. Hormonlu din anlayışı herkese bir sığınak kapısı oluşturmuş..
Diğer bir kısmı ise, onca hurafenin hayata yansıması ve “Arap cahiliye devri adetlerini” dindarlık tasması yapıp, ortalıkta dolaşan şımarık, ahlaksız ve seviyesizleri gördükçe dinden uzaklaşan; Allah'a, Resulüne, Kuran'a karşı hassasiyetini yitiren, her şeyden şüphe eden, asla tartışma konusu olmaması gereken dinin, aslından olan hususlar bile tartışma konusu haline getiren yapılara dönüştürdü!
Cami, medrese, Kuran kursu, imam hatip, ilahiyat, yurt pansiyon vb kuruluşların sayısı ile bu süreci yürüten insan sayısının tarihte olmadığı kadar artmış olmasına rağmen, ahlaki çöküşün ve “Kuran’sız dindarlığın” ayyuka çıkması..
Dine hizmet ettiği varsayılan tarikat ve cemaat yapıları maksadının dine hizmetten ziyade, aklı sorgulamayı dinsizlik sayan, kayıtsız şartsız emirlerine amade insan devşirerek, siyaseti etkilemeleri, kamu kadrolarını ele geçirerek ihaleye fesat karıştırıp, haksız kazanç elde etmeleri gibi her türlü adaletsizliği, yolsuzluğu dinin sırtından yapmaları; dinin içinde olanları bile çileden çıkartıp dinden soğumasını sağladı.. “Bu Müslümanlık ise, ben Müslümanlığı terk ediyorum” diyenlerin sayısı hiç de küçümsenecek gibi değil.
Bütün bunlarla birlikte 1400 yıldan beri iktidarların gözetiminde sürdürülen ve din adamlarının ürettiği; gençleri, kadını, toplumu “cehennem korkusu” ile zapturapt altına alan ya da aldığı düşünülen “geleneksel din” anlayışı..
Bilgiye ulaşmanın kolaylığı, Kuran’ı anlamaya yönelik çabaların artması, bunların yanında geleneksel dinin hayatın dinamikleriyle uyum içinde olamaması gibi nedenler yüzünden etkisini kaybettiğinden, insanların farklı yelpazelere kaymasını engelleyememekte..
…
Okuyan, düşünen, akleden İnsanlar;
Geçmişte dinin başında nelerin olup bittiğini bilmeseler bile, topluma dayatılan ve yaşanılan dinin, insanın, düşünme akletme yetisini elinden alıp uyuşturduğunu, kendine güven duyusunu kaybettirdiğini, cahil bırakıldıklarından, doğru düşünüp gerçeği göremediklerinden bir karartıya sürüklenip sürüleştiler.. Bu anlayışın Allah’ın dini olmadığını biliyorlar! Farkındalar.
Dindar bağnazlığın, kiminin şii fraksiyonu altında bir yığın bölünmeye, kiminin ehli sünnet çatısı altında; ışid, taliban, boku haram. Cihatçı, selefi, vehabi, ihvan hareketi, afyonlanmış tarikat ve nurcu gruplar halinde her birinin fetö benzeri gizli gündemlerinin olduğunu hissediyorlar.
Geleneksel din anlayışının ahlaken insanı ve insanlığı yok ettiğini, hissetmenin ötesinde biliyorlar! Görüyorlar! Anlıyorlar!
İnsanlar (sözde) dindarlar yüzünden dinden kaçıyor..
…
Bu sorunların başlangıcının tamamı dünden, evvelki günden kaynaklı da değil!
Özellikle ilk üç asır içinde önceki ümmetlerin başına gelenin bir benzerinin bizde de yaşandığı bilmemiz, bunlardan neden söz edilmediğini de sormamız gerek!
Çünkü onlar, rivayetlerle masumlaştırıldılar.. Yıldızlaştırıldı, ümmetin en hayırlıları yapıldı ve yüceltildiler..
Kısaca nelerin olup bittiğine bakalım;
Henüz Allah Resulü irtihali üzerinden çok zaman geçmeden, ümmetin (sahabenin) sosyal, siyasi, ekonomik ve kavmiyetçilik kavgalarına düşüp, birbirini katlettiği süreçte oluşan tefrika ve kopuş içinde, olanların haklılıklarını Kuran’ın anlam dünyasına önem vermeden peygamber ve ehlibeyt adına “uydurulan rivayetlere” dayanılması,
Sonradan gelen din adamlarının, dini yorumlayanların bu yaşanmışlığın İslam’a verdiği zararı Kuran'a dönerek telafi etmek yerine, olayların üstünü örterek, içinde olanları ve söylemlerini masumlaştırması,
Daha sonrakilerin, kendi zamanların örfüne, sahabe ve sonraki süreçte gelen ve üretilen rivayetlere göre oluşturulan fıkıh, siyer hatta tefsir kaynaklarından oluşan din anlayışını nas, yorum ayrımı yapmadan “tek doğrunun Allah Resulünün yaşadığı din” düşüncesinin, dogma olarak asırlardır yeni nesillere medrese, mescit ve eğitim kurumlarında aktarılması şeklindeki gelişmeler..
Bunlara itirazı olanların bir kısmının derdi zaten din değildi! Farklı bir mezhep olarak koptular. Kalanlar ehli sünnet çatısı altında farklı mezheplere, daha sonraları ise tarikat ve cemaatlere bölünmeye devam etti. İmamı Azam gibi derdi Allah’ın davası olanlar bir şekilde susturuldu!
…
Kur’an ile soslanmış geleneksel dinin, asırlarca müçtehit, Allah dostu, şeyh, gavs, kutup, üstad, ağabey, hoca, masum, imam, masalları ile taşıyabildikleri nokta buraya kadarmış kanaatim.
Tüm bu aracılar için artık deniz bitti de görünüyor;
Cennetten bahçe ve huri vaatlerini, yanmaz kefenleri, deve idrarının şifalarını artık sorguluyor insanlar. O aracıların gerçek yapı ve niyetleri gün yüzüne çıkmaya başladı.
Oysa iyi bir Müslüman olmanın yöntemi, “eylem ve söylemi ile iyi bir insan” olmaktan geçiyor.
Sevgili Dostlarım, dindeki sapmaları ve saptıranları görüp, dinden kopuş kurtuluş değildir. İnanan insanların sığınacağı kapı Allah’ın kitabıdır. Din adına duyduğunuz ne var ise Kuran’a uygunluğunu test edelim.
Selam ve Selametle kalın.