İkrar, kişinin kendi isteğiyle kabul ederek söz vermesidir. Bu sebeple ikrar vermek tabiri kullanılır. Gerçekte her Müslümanım diyen kişi kendi isteğiyle, samimiyetle Allah’ın kulu olarak yaşayacağına ikrar vermiş olur. Müslümanlığı kabul etmek Allah’a, “Sana kul olarak yaşayacağıma ve Sen’den başka ilah olmadığına kendimde ve her yüzde şehadet edeceğime söz veriyorum” demiş olmaktadır. Müslüman olmak için, Cenab-ı Allah’ın, Ali İmran suresi 19. Ayeti kerimede,
Allah katında din, ancak İslam dinidir. Kendilerine kitap verilenler, bunu adamakıllı bildikten sonra aralarındaki azgınlık ve haddini aşma yüzünden ihtilafa düştüler ve kim Allah'ın ayetlerine inanmazsa bilsin ki Allah, pek tez hesap görür
buyurarak belirttiği gibi İslam’a mensup olması gerekir ki bunun yolu ancak Kelime-i şehâdet getirmektir. Kelime-i şehâdet, “Eşhedü en la ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resuluhu” yani, “Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve resulüdür” demektir. Şimdi bizler, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve Resulü olduğuna yaşantımız içinde şehadet etmeye ikrar vermiş olduk. İkrar vererek, Hz. Muhammed Efendimiz gibi yaşayacağımıza, bu yaşam ve tevhit ile Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edeceğimize kendi isteğimizle söz verdik. Bir şeyi görebilmenin yolu, o şey üzerine olmaktır. Dışarıdan o şeyi görmekle, O olarak görmek arasında fark vardır. Asıl şehadet O olmayla gerçekleşir. Bizler bir öğretmeni görürüz ama öğretmenin kendisini görmesi şehadettir. Bu sebeple Kelime-i şehadetin içinde Hz. Muhammed Efendimize de şehadet bulunur. Hz. Muhammed Efendimize şehadet olmadan Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet olmaz, şehadet olmadan da İslam mensubu Müslüman, verdiğimiz söz yerine getirilmiş olamaz. Cenab-ı Allah, Fetih suresi 10. Ayeti kerimede,
Sana biat edenler ancak Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene de Allah büyük bir mükâfat verecektir
buyurarak verdiğimiz söz üzerine olmamızın ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Verdiğimiz söz yani Hz. Muhammed Efendimiz gibi yaşamanın mükafatının Kendisi tarafından verileceğini, söz verdiğimiz halde nefsimizin istediği gibi yaşama sonucu sözümüzü yerine getirmemenin ise kendi aleyhimize davranıp kendimize zulüm olduğunu beyan etmektedir. İşte, İkrar bu kadar önemlidir. Verilen ikrar, kendimiz gibi sıradan birisine herhangi sıradan bir şey için verilen ikrar olmayıp, Allah’a verilen söz olduğunun bilincini asla yitirmemeliyiz. Allah’ın elinin bizim ellerimizin üzerinde oluşu, her yaptığımızın hesabını verecek olmamızdır.
Bizler, Hz. Muhammed Efendimiz gibi yaşama sözü verdik. Bu yaşam, sadece şeklî bir namaz kılmak, Ramazan ayında aç kalmak, Hac sezonu Hacca gidip hacı olmak, zekât verip kurban kesmek ile sınırlı olmayan bir yaşamdır. Yaşamın bu hali cahiliye dönemindeki müşrikler gibi olmaktır çünkü o müşrikler tüm bunları yapıyorlardı. Hz. Muhammed gibi yaşamak, O’nun yaşam içinde bulunduğu gibi bulunmaktır. O, kendisinden emin olunan, asla yalan söylemeyen, adaleti terk etmeyen, kişisel çıkarlar içinde olmayan, yetkisini kendisi için değil halk için kullanan, güzel ahlak üzerine bulunan tevhidin yaşayıcısıydı. Bugün gelinen noktada, Hz. Muhammed gibi olmak, müşrikler gibi inanırken Hz. Muhammed’de olanlardan uzak dururken olmayanlara yakın olup aksi ne varsa yaşamın içinde yapmak haline dönüşmüş durumda. Namaz kılar, oruç tutar, hacca gider, Kur’an okur ama kişisel çıkarlar neyi gerektiriyorsa onları yapmaktan vaz geçmez. Görünen tarafında, ibadet eder, yardımseverdir, dürüsttür, merttir, adaletlidir lakin görünmeyen tarafında çıkarcı, menfaatçi, sahtekâr, her zaman önce kendisini düşünen, kendi faydasına işler yapan, yalan söyleyip, çalan, yetim hakkı yiyen, garibin, mazlumun cebinde gözü olan, yetkilerini kötüye kullanarak haksız kazanç elde edendir. İşte bu yaşam verilen sözü terk ederek verdiğimiz sözün tam zıttı üzerine olmaktır, kişinin gerçekte kendisine zulmetmesidir. Sanılıyor ki, şeklî ibadetler üzerine olunca, Arapça Kur’an okuyunca, iki fakir sevindirince haram helale dönecek, verdiği sözün yerine getirilmeyişinin hesabı sorulmayacak. Ya verdiğiniz söz üzerine olun ya da Müslüman rolü yapmayın!
Bizler Müslümanız derken, Müslümanlığın ibadetlerini yerine getirirken, adalet neyi gerektiriyorsa onu yapacağımıza, doğruluk neyi gerektiriyorsa onu yapacağımıza, yalandan uzak durup sonuçları ne olursa olsun doğruları söyleyip yapacağımıza, yetkilerimizi halkın yararına kullanacağımıza, kimseyi incitmeyeceğimize söz verdik. İçinde gönül rızası olmadık tek bir iş yapsak sözümüzü çiğnemiş oluruz. İkrar verenin, sevgisi imana, zikri imana, muhabbeti imana, hizmeti imana olur. İkrar verenin kıblesi de secdesi de Beytullah’a olur. İkrar vermek, Beytullah’ın taş bir bina değil mazlumun, fakirin, yetimin, halkın kalbi olduğunu kabul etmektir. Şeklen Kıbleye dönüp secde eder ama kalbindeki Kıble, makam, mevki, güç, iktidar, para, şan ve şöhret olanlar İblisin çocukları olmayı kabul edenlerdir. Onlar rüşvetçidirler, makamlarını kötüye kullananlardırlar. Onlar ölümü unutanlar, hesap vereceklerini önemsemeyenlerdir. Onlar, lütfen Müslüman rolü yaparak insanları kandırmasınlar. Müslümanlık geçim kaynağı değildir. Asıl tam tersidir, almak değil vermektir. Bizler, ikrar verirken yaşantımız boyunca Allah’tan başka hiçbir şeye itibar etmeyeceğimize söz verdik. Ali İmran suresi 81. Ayeti kerimede,
An o zamanı ki Allah, peygamberlerden, size kitap ve hikmet verdim, sonra da sizdeki kitabı gerçekleyen bir peygamber göndereceğim, O’na mutlaka inanacaksınız, mutlaka yardım edeceksiniz diye söz almıştı ve ikrar ettiniz mi, size yüklediğim bu ağır yükü aldınız, yüklendiniz mi demişti. İkrar ettik demişlerdi de o da öyleyse tanık olun demişti, ben de sizinle beraber tanıklık edenlerdenim
denilerek bu gerçek vurgulanmaktır. Nisa suresi 135. Ayeti kerimede de,
Ey İnananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınızın aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin! İster zengin ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır
denilmektedir. Bizler, Müslüman olarak ikrar verdiğimiz değerler üzerine olmak zorundayız. Değilsek ya Müslümanlığı terk edeceğiz ya da gerçekten Müslüman olarak yaşayacağız. Bizler, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edenler olarak yaşamalıyız çünkü bunun sözünü verdik. Şehadeti olan verdiği ikrar üzerine kalmış, olmayan ikrarını terk etmiştir. Verdiği ikrar üzerine olmayanlar Hak katında geçerli tek din olan İslam üzerine de değillerdir. Onlar istedikleri kadar biz Müslümanız deyip kendilerini öyle göstersinler!
www.ozkangunal.com
ozkangunal@ozkangunal.com