“Hincü aşulaa ikiye ayruluu. Garma aşşu, yarma aşşu. Türklee aşşu’olmaaz!!! Zeytunlee olu zeyyunlee!..”
Evet, rahmetli Metin Akpınar ve Zeki Alasya’nın seneler öncesi çocukluğuma uzanan bir kamu spotu olan “aşı kampanyası” reklam diyalogundan bir replikti bu.
Şu günlerde bir yandan corona virüsle cedelleşirken, sabah akşam da aşısını konuşur olduk. Dört gözle ülkemize gelecek diye beklediğimiz, zamanında gelemeyen, geldi denen, ha onaylanacak, aha şimdi onaylandı derikenn; sayın bakanın “aşı takvimine 11 aralıkta başlayacağız” açıklamasına rağmen, neredeyse iki aydır başlanamayan aşılama. Amma velakin önden bir şeyler gelmiş ki aşılanıp tütsülenen Nagehan, Çağla ve türkücü Alişan gibi bir takım ünlü gısmısı..
Tabi öncelikli olarak çok büyük risk altında olanlar bu arkadaşlardı, zaten acilen bunların aşılanması lazımdı. Covitli hasta muayene eden, covitli hasta ameliyat eden sağlık çalışanlarına da sirke sarımsak tavsiye ederiz. Biz de akşamları ışıkları yakıp- söndürüp, camlardan alkış-ıslık kıyamet ile destek yaptık mı tamamdır. Soran olursa "haklarını ödeyemeyiz" diyerek de insanlık görevimizi ifa ederiz... Diğer yandan zaten ödeneklerini de alamıyorlarmış! Lütfen onu bari ödeyin. Sonra siz sağ, biz selâmet.. Hepimiz Allah'a emanet..
Nihayetinde en son verilen bilgilere göre aşılama bir kaç güne başlayacakmış başlasın da şu virüs illetinden bir an evvel kurtulalım.
Ve fakat corona aşısı kadar elzem bir aşı daha var ki acilen muhataplarına yapılması gerekiyor. Nedir diye merak edip soracak olursanız "KUDUZ AŞISI".. Evet evet yanlış duymadınız "KUDUZ AŞISI".. Ama bu bildiğiniz o kuduz aşılarından değil. Hani yazımın başında dediğim gibi Sevgili Metin Akpınar ve Zeki Alasya’nın aşı kampanyası kamu spotunun belleklerden silinmeyen parodisinde, Akpınar çok çocuğu olan bir köylü kadınını canlandırırken “biri su çiçeğinden gitti, birini eşşek depti..” diye ölüm nedenlerini sayarken bir an durup, “Hatca’ya ne oldu gız?..“ diyordu rol arkadaşı Zeki Alasya‘ya.. O’da “kızamıktan öldü” diye sesleniyordu.
Yıllar öncesinden yüzümüzde bir tebessümle hatırladığımız bu aşı kampanyası reklamı hafızalarımızda hoş bir anı olarak kalsın, kalsın da; Ama artık çok sık ve süre gelen bir biçimde, vahşice ve acımasızca işlenen kadın cinayetleri var. Bunları unutmayalım ve unutturmayalım.
Evet Hatca’ya, Ayşa’ya, Fatma’ya ne oldu biliyor musunuz?!
Bir hatırlayalım ne olmuş?
Erkeklerle konuştuğu için babası tarafından, evlerinin bahçesindeki kümese kazılan çukura canlı canlı gömülen kadın gördünüz mü? Bu ülkede gördünüz. Adı Medine Memi’ydi...
Boşandığı kocası, kayınpederi ve üç arkadaşı tarafından evi basılıp, dördüncü kattan aşağı atılan ve bacağı kırılınca aşağı inip çivili sopalarla dövülen, hâlâ nefes almaya devam ettiği görülünce, kayınpederi tarafından silahla kafasına dört el ateş edilerek öldürülen kadın gördünüz mü? Bu ülkede gördünüz. Adı Zümrüt Er’di...
Yaralı halde kaldırıldığı hastanedeki odası kardeşleri tarafından basılıp kurşunlanan kadın gördünüz mü? Bu ülkede gördünüz. Adı Güldünya Tören’di.
Bindiği minibüsün şoförünün saldırısına karşı koyunca defalarca bıçaklanan, ardından parmak izi kalmasın diye elleri vücudundan kesilerek koparılan, ardından cesedi yakılan bir kadın gördünüz mü? Bu ülkede gördünüz. Adı Özgecan Aslan’dı.
Testereyle parçalara ayrılmış bedeni, gitar kutusuna konarak çöpe atılan kadın gördünüz mü? Bu ülkede gördünüz. Adı Münevver Karabulut’tu.
29 yaşındaydı ayrılmak istediği erkek tarafından boğularak öldürüldü. (Çorum 3 Ocak 2021).. Bunu da bu ülkede gördünüz. Adı Aslıhan Dal idi.
PEKİ, GÖRDÜNÜZ DE NE YAPTINIZ?!..
Bu korkunç hadiselerin tek bir tanesi, dünyanın kendisine “hukuk devleti” ya da “medeni” diyen başka bir ülkesinde olsa, o ülke ayağa kalkar, hayat durur, bir daha tek bir kadının kılına zarar gelmeyene kadar başka bir şey konuşulmazdı.
Türkiye’de ne oldu?
Soruyorum: Kaç gün sürdü bu korkunç kadın cinayetlerinin konuşulması? Kaç gün kaldı gündemde?..
Önceki gün Türkiye’nin utanç verici “kadına şiddet tarihi”ne Emine Bulut’un “Ölmek istemiyorum” çığlıklarıyla can verirken çekilen görüntüleri eklendi.
En son Denizli'de yakınlarının haber alamadığı 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Aleyna yatağında ölü halde bulundu. Aleyna Yurtkölesi'ni öldüren İran uyruklu S.K, daha önce sevgili olduklarını, barışmak için evine gittiğini, çıkan tartışmada boğazını sıkarak öldürdüğünü itiraf etti.
Bunlar sadece birkaç acı örnek. Yüzlerce de faili meçhul ve şüpheli kadın cinayeti ve ölümü var.
Düne kadar Kadına Şiddetin Önlenmesi Yasası’na “yuva yıkıyor” diye karşı çıkanlar, kadına şiddeti ekranlarda meşru kılacak her türlü dizide, filmde, programda eylemde-söylemde bulunmakta tereddüt etmeyenler; kadına yönelik her türlü aşağılamaya-hakarete çıkarları doğrultusunda katılanlar ya da en azından kayıtsız kalanlar, birtakım platformlardan yüzsüzce paylaşımlarda bulunuyorlar. Riyakârlık bari yapmayın; çok komik ve zavallı görünüyorsunuz.
Ya sizler, sesimizi duyan var mı sayın yetkililer, sizi muhatap alabilir miyiz?
Bir kadın öldürüldüğünde ondan doğacak bir nesil de yok ediliyor. İşte onlara ne mi oldu? Hepsinin yaşam hakkı zorbalıkla ellerinden alındı. Asıl kadınını baş tacı yapan bir millete ne oldu, neler oluyor? Artık bardak doldu taştı.
Ya bu KUDUZ’ları acilen ölümüne aşılayacaksınız! İçimizdeki bu ölümcül virüsleri temizleyeceksiniz.
Ya da bu hastalıklı ruhlu insan sıfatındaki “yaratıkları” taksim meydanında aleme ibret sallandıracaksınız..
Ki arttık bu Türk milletinin utanç tablosu olan cinslerin soyu kurusun..
İşlenen cinayetlerin çoğunluğu kadın olduğu için özellikle hemcinslerimin üzerine yoğunlaştım. Oysa ki canlı cansız, kadın, erkek, hayvan diye ayırt etmeden, şiddetin her türlüsüne karşı biri olarak, inşallah bir gün "insan olarak evcilleşirsiniz" diyorum.
YAZININ DİBİ:
Baharı beklerken, karlar yağmalıydı lapa lapa gökyüzünden yeryüzüne, acılar değil; Elleri üşümeliydi çocukların, hadi burunları, ayakları da üşüsün, yürekleri değil.. Cemreler düşmeliydi havaya, suya, toprağa.. zamansız yitip giden, hoyratça öldürülen canlar değil.. Çokça yağan rahmet yağmurları yıkamalıydı anaların yanık yüzünü, dinmek bilmeyen gözyaşları değil.. Sonra çiçekler açmalıydı gönül bahçelerinde, boy vermeliydi kızı kızanı. Soy vermeliydi, bolluk bereket olmalıydı, sevgisiz zamanlarda kuraklık ve kıtlık değil..