Gözlerimizi milli bayram sabahları marşlarla açardık güne, bayramı bayram gibi hissederek heyecan mutluluk gurur ile bekler karşılardık. Annelerimiz daha bir özenle tarardı saçlarımızı, günler evvel ezberlenirdi şiirler nevi şahsına münhasır. “Yağmur yağmasın, tülden kanatları ıslanmasın” diye dua ederdik, kelebek kostümleri giyen arkadaşlarımızın. Ben çocukken hiç kostüm giymedim ama çok şiir ezberledim, yazdım, okudum yüreğim bir kuş kalbi gibi atarak. Sonra gözünün içine bakardık öğretmenimizin; Bayrak, flama ya da Atamızın fotoğrafını bana taşıtsın diye.. Olmadı bir kutlama yazısı yazılmış bir pankart düşerdi belki payımıza. Hiç küsmezdik, hiç kıskanmaz darılmazdık birbirimize. Arkadaşlarımızla civcivler gibi, öğretmenimizin etrafına kümelenip çekindiğimiz çoğu siyah beyaz fotoğraflara yansırdı yüzümüzdeki gülümsemenin rengarenk tonları. Çünkü bayram sonları McDonald’s, Starbucks gibi kafelerde restoranlarda almazdık soluğu..
Zehirlenmemişti neslimiz henüz Amerika'nın Avrupa'nın hamburger köfteleriyle, içecekleriyle. Ceplerimize koyduğumuz bir avuç erik ve çağlanın çıtırtısında, ya da paylaştığımız simitin dişimizde kalan susam tanesinde saklıydı aramızdaki arkadaşlık bağını sıkı sıkı bağlayan gizem. Biz ağlak çocuklar olmadık; kanaatkârdık, böyle yüce aşklarla sevdamızı perçinleye perçinleye büyütürken büyüdük. Belki boyumuz bacadan çıkmadı ama, asumanlar kadar engin gönlümüzde daima ay yıldızı yüceltip, yükselttik.
Her yıl 19 Mayıslarda K.K.T.C ve diğer vilayetlerden alınarak yola çıkan toprak ve bayrak ilden ile elden ele dolaşarak Amasya'ya kadar gelirdi. Nasip oldu Tokat il sınırına kadar taşıdık, teslim ettik. O ne gururdur ne onurdur, ancak iliklerine kadar yaşayan hisseden anlar. Bayrakla beraber koşmuyor ayaklarımız yerde başımız gökte, bir çift kanat takmış adeta uçuyorduk. Ah! ara ara dinlenmek istediğimizde, yol üzerindeki köylerde mola verdiğimiz duraklarda, önümüze ekmek teknelerini döküp ekmeğini, çöreğini, böreğini yiyelim diye ikram etmekte yarışan alevisi ile sünnisi ile gani yürekli cömert, bir o kadar da cefakâr anaları da hiç mi hiç unutmadım.
Yıllar yıllar geçtikten sonra bugün hâlâ tv’ler karşısında İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkıp saygıyla, şevkle tepeden doruğa değişmeyen aynı ruh halimizle, aynı heyecanla selâm durup eşlik ederken, burnumuzun direği sızlıyor ve engel olamıyorsak gözümüzden süzülen bir kaç damla yaşa.. Ve hâlâ dilimizden düşmüyorsa kahramanlık türküleri. Çok beklersiniz daha unutturacağız diye Mustafa Kemâl'i ve daha çok beklersiniz yıkacağız diye onun Türk Milletine kazandırdığı, armağan ettiği Cumhuriyeti!
Kuvayi Milliye ruhunu taşıyan bu bedenlerden bu can çıkmadıkça ve tükenmedikçe Kahraman Irkımın evlatlarının evlatları. Çok kabuslar göreceksiniz hain emeller güderek daldığınız uykularınızda. Size inat her sabah güneş daha da parlak doğacak Samsun'dan üstünüze üstünüze.
Yatsıya kadar yanmayacak yalancıların mumları, öğleye kadar sürecek sefası, kardan adamların eğreti ağalığı beyliği! Eriyip gideceksiniz, adınızı sanınızı kimse hatırlamayacak. İşte bütün korkularınız bundan; bütün korkularınız zaman tünelinde kaybolmaktan..
Bir 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı daha yoğun hissiyatlar için de içimiz buruk kutlayıp uğurlarken, genç dimağlara şöyle seslenmek istiyorum;
Bu vatan sizin, size en büyük Türk Atatürk’ten emanet ve armağan.
Ey Türk Gençliği birinci vazifeni biliyorsun. "Birinci vazifen, Türk istiklâlini ve Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet müdafaa ve muhafaza etmektir. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki ASİL KANDA mevcuttur"
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!..