Tarih 29 Ekim 1923 Pazartesi. Saat 20.30.
Mustafa Kemal'in hazırladığı anayasa değişikliği teklifi oya sunuldu.
Teklifin adı şöyleydi:
"29 Ekim 1339 (1923) tarih ve 364 sayılı Teşkilât-ı Esasîye Kanununun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kanun"
Kabul edilen Kanun ile 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu'nun altı maddesinde (1, 2, 4, 10, 11 ve 12. maddeler) değişiklik yapıldı, birinci maddesi şu şekilde düzenlendi:
"Hâkimiyet, bilâkaydü şart Milletindir. İdare usûlü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekl-i Hükûmeti, Cumhuriyettir."
Benimsenen diğer değişikliklerle de, Cumhurbaşkanlığı makamı oluşturuldu, Cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kendi üyeleri arasından seçilmesi uygulaması getirildi, hükûmetin kuruluş usulü değiştirildi, Meclis Hükûmeti sisteminden vazgeçilerek parlamenter sisteme geçildi.
Ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. 158 üyenin oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçildi.
Milletvekilleri “Yaşasın Cumhuriyet” sesleriyle adeta yeri göğü inletti.
Böylece, Milli Mücadele Cumhuriyetle taçlanmıştı.
O GÜNÜN TÜRKİYE TABLOSU
Türkiye’nin nüfusu 13 milyon. 11 milyon kişi köylerde yaşıyor.
Ülkede 40 bin köy var, 37 bininde okul, postane, dükkan yok. Her 4 köyün 3’ünde cami yok.
Traktör, biçer döğer sayısı sıfır, ay çiçeği ve şeker üretimi yok, ekmeklik un ve pirinç ithal. Ülkenin tamamında sadece 5 bin hektar alan sulanabiliyor.
5 bin köyde sığır vebası var, hayvanların yanı sıra insanlar da hastalıktan kırılıyor. 13 milyon nüfusun bir milyonu frengi. 2 milyon kişi sıtma, 3 milyon kişi trahomlu. Verem, tifo , tifüs salgını var. Bit ile başa çıkılamıyor.
Bebek ölüm oranı yüzde 40’ın üstünde. Dünyaya gelen her 2 bebekten biri ölüyor. Anne ölüm oranı yüzde 18. Her 5 anneden biri doğumda ölüyor. Ortalama ömür 40 yaş. Ülkede sadece 337 doktor, 60 eczacı var. Eczacıların sadece 8’i Türk. Diş hekimi sayısı sıfır. Ülkede sadece 4 hemşire, 136 ebe var.
Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bin, komple küle döndürülmüş köy sayısı ‘bin’in üstünde. Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyor kiremit bile yok.
Limanlar, madenler yabancıya ait, demir yollarının bir metresi bile bizim değil.
Toplam sermayenin sadece yüzde 15’i Türk.
Osmanlıdan ayakta sadece 4 fabrika kalmış: Hereke İpek, Feshane Yün, Bakırköy Bez, Beykoz Deri.
Sanayi denilen işletmelerin yüzde 96’sında motor yok. 10 kişiden fazla işçi çalıştıran sadece 280 işyeri var. Bunların da 250’si yabancıların.
Kişi başına milli gelir 45 dolar.
Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta var. Elektrik üretimi sadece 50 kilovat/saat.
4 mevsim kullanılabilen karayolu yok. Toplam otomobil sayısı 1490 adet. Sadece 4 şehirde özel otomobil var.
Bütün bu yokluklara karşın mübadele ile 400 bin insan geliyor. Ceplerinde para yok, işleri yok, başlarını sokabilecekleri ev yok, sığınabilecekleri akrabaları yok, çoğu hasta.
(Cumhuriyet öncesi) Kadın insan değil, eşit eğitim hakkı yok, meslek edinme hakkı yok, boşanma hakkı yok, velayet hakkı yok. Kadın kendine kalan mallar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahip değil. Seçme hakkı yok, seçilme hakkı yok, doğum izni yok, çalışma hayatında eşit hakka sahip değil. Eşit işe eşit ücret hakkı yok, kürtaj hakkı yok, gebeliği önleme hakkı yok, kızlık soyadını kullanma hakkı yok.
Ülkede tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yok. Arkeolojik eserler padişahların hediyesi olarak trenlerle Avrupa’ya kaçırılmış.
Kimi alaturka saat kullanıyor, güneşin battığı anı saat 12.00 kabul ediyor, kimisi zevalli saati kullanıyor güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyor, kimisi güneş batarken gurubi saati esas alıyor, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saati esas alıyor. Saat kaç diyorsun herkes başka bir şey söylüyor.
Kimisi hicri takvim kullanıyor, kimisi Rumi takvim kullanıyor, kimisi Şubata, kimisi Aralık’a denk geliyor. Herkes aynı zaman diliminde, ancak farklı aylarda yaşıyor.
Dirhem, okka, çeki var. Arşın, kulaç, fersah var. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyor, ne uzunluğumuz. Ölçülerimiz bile orta çağ.
600 yıl Türkçeye yapılmayan kalmamış. Arapça Farsça harmanlanmış Osmanlıca diye bir şey çıkartılmış ortaya. Karşılıklı sesli ve sessiz harfleri olmayan Arapçayla Türkçe yazmaya çalışılmış. Arapçayla Türkçe yazamazsınız.
Fransızca, İtalyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmiş.
‘Harf devrimi yapıldı bir gecede cahilleştirildik’ dediler . Halbuki İbrahim Müteferrikadan itibaren 150 yılda basılan kitap sayısı 417. Bunların çoğu da gayrimüslimlerin matbaalarından çıkma. Bu topraklara kitap gelene kadar Avrupa’da 2,5 milyon farklı kitap basılmış 5 milyar adet satılmış.
Gazete sadece İstanbul ve İzmir’de var.
Erkeklerin sadece yüzde 7’si, kadınların sadece binde 4’ü okuma yazma biliyor. Okur yazar erkeklerin ezici çoğunluğu subaya ve gayrimüslim.
Okul çağına gelen her 4 çocuktan 3’ü okula gitmiyor. Toplam 4 bin 894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, 23 lise var. Türkiye’nin tüm liselerinde toplam 230 kız öğrenci kayıtlı. Öğretmenlerin üçte birinin öğetmenlik eğitimi yok. Ülkede bir tek üniversite var, o da Darülfünun. Memleket bilimden çok uzak, medreselerde Türkçe yasak.
MUSTAFA KEMAL’İN MEKTUBU
Ülke bu durumda iken 29 Ekim 1923 günü, anayasa değişikliği yapılarak Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor.
Cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Kemal, İsmet İnönü’yü Başbakan olarak atıyor.
30 Ekim 1923 sabahı (yani ertesi gün) Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Başbakan İsmet İnönü’ye şu mektubu yazıyor:
‘Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği bir görev bu. Özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak, bu ideali gerçekleştirmek zorundayız. Bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun.’
MUSTAFA KEMAL’İN EN BÜYÜK İYİLİĞİ
100 Yıl önce Cumhuriyetin ilan edildiği günkü, (Yılmaz Özdil’in derlediği) Türkiye Tablosu’nu, olağanüstü çalışmalarıyla değiştiren Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ‘Türk Ulusuna yaptıkları en büyük iyiliği’ ise Devlet Bahçeli şöyle dile getiriyor:
“Türkiye Cumhuriyeti; olağanüstü şartlarda, olağanüstü mücadeleyle, olağanüstü azim ve dirayetin rehberliğinde tarih sahnesindeki yerini almıştır.
Dün olmasaydı bugün hiç olmazdı.
Samsun’a çıkılmasaydı, Ankara’da tutunamazdık.
Düşman kovulmasaydı vatan topraklarında yaşayamazdık.
Nefes alıyorsak bunun şeref payesi; şehitlerimizin, gazilerimizin, Milli Mücadele kahramanlarının ve büyük Türk milletinindir.
Aziz Atatürk ve arkadaşları ayağa kalkmasaydı, ezan sesi yerine çan sesleri duyulur; Mehmet, Ahmet, Hasan, Ayşe isimlerinin yerine, John, Hans ve Elizabeth isimleri bu coğrafya pranga vururdu.
Cenab-ı Allah istiklalimizin koçbaşlarından bir değil, bin defa razı olsun.”
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN
100. YILI KUTLU OLSUN
remzidilan_48@hotmail.com