Muhammedî davet olan ezan, insanları taştan yapılmış bir binaya davet etmekten çok daha değerli bir olgudur. Daveti, sadece bir binaya davet ve o binada bir şekli yerine getirmekle sınırlarsak işte o zaman kendimizi dünyayla sınırlamış olur, yaratılış gayemize gafil kalır, ezanı anlamamış oluruz. Unutmamalıyız ki, insan dünyanın gelip geçici sahte güzelliklerine sahip olsun ama bu arada da Allah’a inandığının göstergesi olarak Allah’ı bir binaya hapis edip şekil kısmıyla yetinsin ve gerçek insan olmayı öldükten sonrası için beklesin diye var edilmemiştir. “Âlemi senin için, seni kendim için yarattım” kutsi hadisi gereği insan, Allah için yaratılmış olduğundan, ezan Allah’tan gayrıya davet için olamaz. Bu sebeple ezana Allah’a davet olarak bakmak gerekir. Ezan okundu, insanlar camiye geldi ve ezanın işi bitti diyemeyiz. Peygamber efendimiz,
“Allah bize âlemi mescit yaptı”
demektedir. Bu beyan ışığında bakıldığında âlem, Müslümana mescit ise davet, bir binaya çağrı olarak değerlendirilmesi hükmünü yitirmektedir. Ezanın camiye davet olarak kabul görmesi, ezanın Muhammedî davet oluşu gerçeğini perdeler. İnsanlar da ezanın hakikatinden uzaklaşıp davetin bir şekli yerine getirmek olduğu görüşünün hâkim olmasının sebebi, zamanla nefsaniyetlerine düşerek yaşam olgusunu nefislerine göre yaşamak şeklinde ele aldıkları içindir. Oysa ezan Muhammedî çağrı olduğundan, ezanın çağırdığı yer insanlıktır, kulluktur, İslam’ın ahlak, eminlik, dürüstlük, okumak gibi tüm değerleri ve tevhittir. İçinde insanın İslam’a uygun olmayan vasıflarıyla kendisinin olduğu hiçbir şey tevhit üzerine değildir. Cenabı Resulullah efendimizin daveti olan ezan, kendiliğimizden geçip varlığımızı Allah ile tevhit ederek yine kendisinin,
“Nefsini bilen ancak Rabbini bilir”
beyanına ulaşıp, Allah’tan başka ilah olmadığına kendimizden ve tüm âlemden şahit olmaktır. İşte ezan yani davet bu tevhidedir. Namaz, dünyevî isteklerimizi elde etmek için İslam’a uygun olmayan her türlü oluşumdan ve nefse kulluktan uzaklaşıp, yalnız Allah’ın kulu olmayı başararak Rabbe şahit olunacak bir ibadettir. Bu ibadetin gerçekleşmesi ise ancak namazı Allah ile birlikte kılmaktır. Nefsimizle birlikte, nefsimiz için kılınan namaz, bizim şirkimize son vermeyecektir. Bu sebeple ezan, varlığımızı Allah ile tevhit etmeye davettir. Yani ezan bize şunu söylemektedir ki, “Nefsinizi değil Allah’ı zikredin. Eşyaya değil Allah’a şahit olun.” Ancak bunu başardığımızda, “Ben Allah’tan başka varlık olmadığına, varlığın Allah’ın zuhuru olduğuna görerek şahit oldum” diyebiliriz.
Şimdi ezan, İslam’a yani insanlığa ve tevhide yapılan Muhammedî davet olduğu için öncelikle onun bir sembol oluşu gerçeği çıkar karşımıza. Dünyada insanlık tarihinde okunan ilk ezan ne ise dünyanın her yerinde aynı şekliyle okunması İslam’ın varlığının sembolüdür. Bir yerde ezan, burası hangi dili kullanıyor olursa olsun, ilk okunduğu haliyle okunmalıdır ve okunuşu o beldenin İslam’la şereflendiğinin göstergesidir. Ezanı sadece tekbir amaca bağlayıp bu amaç için herkes kendi diline çevirip okuması gerekir demek, ezana ve taşıdığı ruha aykırı bir amaç için saçmalamaktır. Ezanın kendi orijinal halinin dışına çıkartılıp uygulanmasının istenmesi ya cehaletten gelen saftirik bir istek ya da gayesi samimi olmayan gizli bir İslam düşmanlığının işaretidir.
Bir ülkede İslam’ı yok etmek istiyorsanız yani şeklen göstermelik olarak kalsın ama ruhu kalmasın istiyorsanız Ezan ve ibadetini kendi aslından çıkartıp o ülkenin diline çevirmeniz yeterlidir. Biz demiyoruz ki Kur’an herkesçe kendi diline çevrilmiş haliyle okunmasın! Tam tersine herkes Kur’an’ı kendi dili neyse ona çevirip okusun ve Allah’ın Kendisine inananlara neler söyleyip neler istediğini anlasın. O kadar anlasın ki Allah adına konuşanları dinlemekten kendisini kurtarsın da Allah’ı işitebilsin kendi diliyle Kur’an okurken. Ama olması gereken bu gerçeği alıp başka bir gaye için ezan ve ibadet de kendi orijinal dili değişerek okunsun ve yapılsın isteği samimi olamaz. Ezan da ibadet de kendi orijinal diliyle okunup yapılırken Kur’an kendi dilimize çevirisiyle okunsun diyoruz. Ezan ve ibadette okunan 12 adet orijinal diliyle söylenen ayet ve dualar o ibadetin aslını muhafaza etmektir ve İslam’ın bekası için edilmesi de gerekir.
Türkçeyi bahane ederek, orijinal diliyle uygulanırsa Türkçe aşağılanır diyebilmek için “Türkçeyi aşağılamayın” diyerek asıl gayenin gizlenmeye çalışılması, küfürle dolu aklın kendince söyleminden başka bir şey değildir. Eğer gayeniz gerçekten de Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde Türkçenin korunması ve aşağılanmasıysa o zaman neden sadece İslam’ın değerleriyle oynuyorsunuz? Neden Müslümanların kutsallarına dokunuyorsunuz? Bugün Türkiye’de, Müslümanlık dışında İsevilik ve Musevilik dinleri de mevcut ki her ne kadar Hak katında geçerli olmasa da mevcutlar.
İseviler bugün ibadet ederken Türkçe yerine kendi orijinal diliyle ibadet ediyorlar.
Museviler bugün ibadet ederken Türkçe yerine kendi orijinal diliyle ibadet ediyorlar.
Siz hiç, ezan ve ibadetler Türkçe olmalıdır, Türkçe okunmalıdır diyenlerin, “İseviler ve Museviler de ibadetlerini Türkçe yapsınlar, neden Türkçe ibadet etmiyorlar, burası Türküye Türkiye’nin dili Türkçedir, bunlar Türkçe ibadet etmeyerek Türkçeyi aşağılıyorlar” dediklerini duydunuz mu? Gayeniz Türkçe dilini korumak ve “sözde size göre” aşağılanmasını engellemekse, bugün Türkiye’de Türkçe diline, Almanca, Fransızca, İngilizce gibi yabancı dillere ait olup da sonradan girmiş olan o kadar çok kelime ve cümle var ki, hatta günlük konuşma dilinin en az yarısı bu kelimeler ve cümlelerden olmaya dönmüş durumda. Konuşulanı anlamak için en az İngilizceyi bilmeniz neredeyse şart haline dönüştü. Ama, bilinçli olarak yapılan bu uygulamanın önüne geçmeyi, engellemeyi bırakın, buna seslerini çıkarttıklarını gördünüz mü?
O zaman gaye, Türkçe ve Türkçenin korunması değil. Bu söylemler asıl amacı gizlemek için türetilmiş yumuşak söylemlerdir. Ezan, insanı kendi hakikatine davet etmeyle, Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olunması gerektiğini haykırarak bu şahadete davet eden Muhammedî çağrıdır. Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olamayan henüz ezana icabet etmemiştir. Ancak Allah’tan başka ilah olmadığı hakikatine şehadet etmeyi başarmış olanlar ezanın davetine uymuştur. Tevhide davetin sembolü olan ezan, ilk okunduğu diliyle dünya var oldukça okunmaya devam etmelidir.
Nasıl ki, bugün Türkiye’de inanç sistemini dışlayıp reddeden ve hatta nefret eden zihniyet tarafından İsevilere saygı duyulup kültürlerine, inançlarına ve ibadetlerine dokunulmuyorsa, nasıl ki, Musevilere saygı duyulup kültürlerine, inançlarına ve ibadetlerine dokunulmuyorsa aynı saygı ve hoşgörü hatta daha fazlası Müslümanlar için de geçerli değilse o insanların insanlığı, düşüncesi, fikirleri ve söylemleri samimi değildir, onlar güdülmüş ve güdülen bireylerdir.
ozkan.gunal@emekyayinevi.com