Cenab-ı Allah’ın El-Settar esması, günah ve ayıpları, hataları örten, gizleyen, bağışlayan ve açığa çıkartmayan anlamındadır.
Cenab-ı Allah, Rezzak esmasıyla gıdalık ihtiyaçlarımıza, Şafi esmasıyla şifalık ihtiyaçlarımıza, Adil esmasıyla adalet ihtiyaçlarımıza tecelli ederek bizim ihtiyaçlarımızı her an temin ettiği gibi Settar esmasıyla da bizlere sürekli tecelli ederek, bilerek ya da bilmeyerek yaptığımız hatalarımızı, yanlışlarımızı ve Kendi rızası olmadık işlerimizi örtmekte, gizlemektedir. Eğer Allah rahmetinden ve biz insanlardan umudunu kesmemiş olmasından dolayı kusurlarımızı ve yanlışlarımızı örtmemiş olsaydı yaşam bizler için, içinden çıkılmaz bir hal alırken sürdürülemez olurdu. Bizler, varlığımızın devamlılığı için Cenab-ı Allah’a muhtaç olduğumuz gerçeği içinde, aynı Rezzak gibi, Şafi gibi Settar esmasına da muhtacız!
Bizler, bir yönüyle dünyevî maddesellik içermeyen ahirete ait ruhsal varlık olduğumuz gibi diğer yönümüzle dünyadan dünya için yaratılmış madde varlıklarız. “Ben” dediğimiz ruhsal olan zat varlık, geldiği dünya boyutunda beden elbisesi giymiştir. Bu, uzaya çıkan astronotun uzayın şartlarına göre uzay kıyafeti giymesi gibidir. O kıyafet olmadan uzayda yaşamsallığını devam ettiremez. Bizler de Cenab-ı Allah’ın, “Yeryüzü” olarak zikrettiği dünya boyutunda beden elbisesi giymeden yaşamsallığımızı devam ettiremez, yaratılış gayemiz üzerine olamayız. Bu sebeple beşer olarak zikredilen yönümüz dünyaya tâbî olup beşeriyetin mecburiyetlerine bağlıyız. Yemek yiyip içecekler içmeli, giyinip barınmalıyız, hastalandığımızda tedavi olmalıyız.
İşte, yaratılış gayemizden gelen ve kutsiyet içeren dünya yaşamında mevcut ve mümkün varlık olarak bulunuyor oluşumuz ve yaşamın içinde gerekli olan ihtiyaçlığımız sonucu gereksinim duyduklarımızı temin etmek adına yaşarken, bedenimiz dünyaya dönükken ruhumuz imana dönük olmalıdır. Hal böyle olunca dünya; iman içinde yaşanılan mekân olurken, sadece dünyaya dönük tek taraflı sürdürülen yaşamda dünya; zulüm ve eziyet merkezi olmaktadır. İnsan, dünyada iman üzerine yaşayandır.
Bizler, dünyaya dönük yaşantımızın içinde dünyaya olması gerekenden çok daha fazla değer verme sonucu hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarken iman üzerine olmaktan imana sırtımızı çevirdiğimiz için çok çok uzak bulunuruz. Tek taraflı dünyaya dönük yaşamak Allah’ın rızası bulunmayan işler içinde olmayı beraberinde getirir. Bu işler, hata, kusur, yanlış, günah olarak isimlendirilen işler olup kendimize ve etrafımıza zulmetme sebebi olmaktadır. Cenab-ı Allah tüm bunları görüp bildiği halde Settar yönüyle örtüp gizlemektedir. Bu sayede bizler yarınlar için umutlanarak ve yaşamdan kopmadan, dışlanmadan, yaşamsallığına son verilmeden yaşamın içinde hayatımızı devam ettirebilmekteyiz. O zaman Allah’a inanan, Peygamberi Hz. Muhammed Efendimize iman edenler olarak yapmamız gereken, bizlerin de Settar esmasıyla bulunmamızdır. Cenab-ı Allah, nasıl ki Settar esmasıyla insanların ayıplarını örtüp gizliyorsa bizler de gördüğümüz ve bildiğimiz kusurları görülür ve işitilir kılmak yerine örtüp gizlemeli, görülmez ve işitilmez eylemeliyiz. Cenab-ı Resulullah Efendimiz bu hususta,
Bir kul, bu dünyada başka bir kulun ayıbını örterse, kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter.
buyurmaktadır. Bu hadisten anlıyoruz ki Peygamber ümmeti, Allah’ın mümin kulu olmak için yapmamız gereken İslam şartlarından birisi de Settar olabilmektedir. Bencil ve egoist insanlar içinde bulundukları durumda kendi kusurları ve yanlışları bilinmesin, duyulmasın, görülmesin, bilenler, duyanlar, görenler de sır olarak saklasın isterlerken, söz konusu kendi dışında birisi olunca nedense aynı şeyi onun için de istemezler ve yapmazlar. Bu tip zihniyete sahip bencil ve egoist insanlar böyle davranmaya devam ettikçe alnı seccadeden kalkmasın, yılda her gün oruç tutsun, her yıl hacca gitsin hiç fark etmez onlar Peygamber ümmeti, Allah’ın mümin kulu olamazlar. Ümmet ve mümin kulluk şekille değil karakterle alakalı değerdir ki bu karakter insandan Allah’ın esmalarının görülmesiyle oluşan karakterdir.
Bizler için Settar olmanın iki boyutu vardır ve her ikisi de bizlerde bulunmalıdır. Birincisi kendi dışımızdaki insanlara karşı Settar olurken, onların kusurlarını, ayıplarını, hatalarını affedip gizlerken, ikicisi ise kendimizdeki kusurların sebebi olan halleri ve vasıfları toprak gibi davranarak kalıcı olarak örtmek, yok etmektir. Bu vasıflar zulmanî vasıflar olup öfke, nefret, haset, kıskançlık, kin, cimrilik gibi vasıflardır. İşte bizler yani iman yolunda olup iman üzerine dünyada yaşama talebinde olanlar, kendimizdeki zulmanî vasıflara karşı Settar olmalı yani kalıcı olarak yok etmeliyiz. Cenab-ı Allah, Ankebut suresi 7. Ayeti kerimede,
Andolsun ki Biz, inanıp hayırlı amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteriz ve onları yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandırıp karşılığını öderiz.
buyurmaktadır. Ayette geçen ve bizler için hayırlı olan amel, kendimize karşı Settar olmaktır. Biz kendimize karşı Settar olmayı başarınca Allah da bizleri razı olduğu kullar safında zikrederek mükafatlandırmış olacaktır. Muhammed suresi 1. Ayeti kerimede,
Allah'a iman eden ve salih amel işleyenlerin ve Muhammed'e Rablerinden bir gerçek olarak indirilene inanan kimselerin hatalarını, Allah örter ve durumlarını düzeltir.
denilerek anlatılan da bu hakikattir. İman yolunda salih amel işlemektir bizi Peygambere ümmet yapacak olan. Peygambere ümmet olmadan iman sahibi olmak mümkün değildir. Salih amel, Allah’ın rızasına, kendimizin ve toplumun yararına iyi bir niyetle yapılan her güzel iş, söz ve davranıştır yani Settar olmak salih amelde bulunmaktır. Kendimize ve topluma karşı Settar olmamak ise salih amel dışında bencillikle bulunarak kendimize ve topluma zulmeder bir halde Allah’ın rızası dışında isyankâr ve günahkâr olarak bulunmaktır. Allah bize karşı Settar esmasıyla tecelli etsin istiyorsak yapmamız gereken, Nisa suresi 31. Ayeti kerimede,
Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi onurlu, üstün bir makama iletiriz.
denilerek işaret edilendir. Settar olmak, istenen büyük sevap olduğu gibi Settar olmamak yasaklanmış büyük günahtır. Biz Settar olduğumuzda iman olan insan için en büyük makama ulaşırız. İman, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edip bu şehadet üzerine yaşamaktır. Settar olmak bizim şehadetle aramızda perde olan her ne varsa o perdelerden kurtulup şehadet ehli olmamızı sağlar. Settar olanlar şehadete doğru sefer eylerler ve şehadete ererler. Settar olmayanlar ise asla şehadet ehli olamayacakladır.
www.ozkangunal.com