Demirel'e göre Demokrasi "Sandık", Cumhuriyet "meclisin açık olması", Hürriyet ise "hür teşebbüsün varlığı ve faaliyetlerini sürdürmesi" idi.
Hür teşebbüs, ticari hayatta yer alanlar ile kamuda görevlendirilecek veya ülke geleceğinde faydalı görülebilecek genç ve öğrencilerdi. Yani serbest piyasa ekonomisi ile hiç bir alakası yoktu. Ama müteşebbisleri (hür yaşama kavuşacak kişileri) ve onlara tahsis edilecek destekleri Demirel belirlerdi. Destekçileri hem siyasetçi hem de müteşebbis olamazlardı. “Verdimse ben verdim” açıklaması herkesi hizaya getirmiştir.
1962 yılında yani ben 11 yaşında iken başladığı siyaseti Demiel, 2000 yılında yani ben 50. yaş günümü kutlamama bir yıl kala emekli oldu. Sokakta kaçak sigara ve viski satışı serbestti ama satıcıların belirlenmesi bir "baba" tarafından yapılırdı. Fakat sorun çözmede üstüne siyasetçi tanımadım.
Orman köylüsünün haline o kadar üzülmüştü ki onlara 5'er m3 ormandan ağaç kesme hakkı vermişti. Köylüler de bu haklarını belirlenen bir müteahhide veya hür teşebbüs erbabı müteşebbise satıyordu. Bu tahsis belgeleri ile orman kesilip taşınıyordu ama belgeler orman memuruna verilmiyordu. Bir hafta sonra tekrar aynı belgelerle kesime devam ediliyordu. Sarıkamış'ı kurtarmak için köylüler heyet kurup Ankara'ya gönderene kadar bu orman katliamı devam etmişti. Bu durumlara isyan eden milletvekilleri ayrılıp yeni parti kuruyorlardı ama hür teşebbüsten destek görmedikleri için kısa sürede eriyip gidiyorlardı. Halktan tepki gösterenler de bir vesile ile dışlanıp etkisiz hale getiriliyorlardı. Diğer vatandaşlar da kendilerine verilen haklara rıza gösterdiklerinde yaşama hakkına sahiptiler. Yine de İtirazlar hadlerini aşarlarsa karakollar çok başarılı rehabilite yöntemleri ile hizaya getiriyorlardı.
İthal ikamesi yolu ile iktisadi kalkınma modeli uygulanıyordu. Cebinde 1 dolar yakalatan uzun süre hapis yatıyordu. Kredi ve bayilikler partinin kontrolünde veriliyordu. Memur alımı ve yüksek okullara (ünüversiteler hariç) alınacak kişiler mülakat yöntemi ile tercih ediliyorlardı. Taraftarı ve onların yakınları böylece korunup kollanıyordu. Tabii ki bu durum kaybedenleri, yani taraftar olmayanları strese sokup, bunalıma sürüklediğinden, gergin bir ortamın oluşmasına neden oluyordu. Bu gerginlik topluma güveni azalttığı için de "sistem" suçlanıyordu.
Yaşadığım süre zarfında öğrendiğim "Ülkemiz de ayrımcılık yapmayan, taraftarını kayırmayan ve yandaşlarına çıkar sağlamayan bir parti iktidar olamaz. 'Liyakat Esas' dedimi hepten de kaybeder.."
Burda asıl soru: “Bu yapıyı iktidara gelenler hazır mı buldular? Yoksa kendilerimi oluşturdular?” Hazır buldularsa aynı nimetlerden biz neden fazlası ile yararlanmayalım? Hesabını yaparak muhaliflerini susturmanın yollarını aradılar. İnci Baba'nın söylediği gibi, "bir yerde hukuk yoksa törelere bakılır.. Töreler de işlerliğini yitirmişse Babalık müessesi ortaya çıkar. Babalar da ikaz eder. Dinmeyenleri geceleri yılan akrep sokar.." Aynen söylediği bir dönem yaşandı.
Serbest piyasa ekonomisini savunan ve uygulamaya çalışan Turgut Özal’ın ANAP (Anavatan Partisi), ithal ikamesini kaldırdı. İthalatı serbest bıraktı. Amerika'dan ve avrupadan konusunda uzman kişileri görevlerin başına getirerek yeni bir yapı kurmaya çalıştı. Fakat önceki hür teşebbüs erbabı bu yeni yetmeleri istediği gibi kandırıp kullanamıyordu. Krediler artık adamına göre değil ekonomiye katkı sağlayacak kriterlere bağlanmıştı. Sigara, viski kaçakçıları motorları limana çelmiş kuduruyorlardı. Yanlışları da çoktu. Fakat liyakat önde gelen unsurdu. Dış politikada alınan mesafe ile ülkeye "kaynak akımı" başlamıştı. Bu dönemde 1986 yılında Türkiye'den Taiwan’a giden ilk bilgisayar alıcısı ben oldum. Eski siyasilerini referandum yoluyla politik yaşama geri dönmeleri üzerine, eski hür teşebbüs TOBB'u etkin hale getirerek Mesut Yılmaz ile geri dönüşü sağladı. Özal çırpınsa da başa çıkma şansı yoktu. Esnaf ve TOBB böyle olmasını istiyordu. "Gelişmeye dayalı değişim" istenmiyordu.
Diğer ülkelere baktığımızda Demokrasi, hürriyet ve cumhuriyet tanımları nasıldı? Nasıl işliyordu?
Libya'da bulunduğum sürede gördüğüm, Kaddafi tanrının Libya'daki iz düşümü yani eli idi.. Halkını hakir gören, "ben olmazsam aç kalırsınız" diyen ve "kızdığında memurlara aylarca maaş vermeyen" bir liderdi. Televizyonda askeri uçaklar, araçlar devamlı gövde gösterisi yapardı. Ama marşları "Hürriyet" nidaları ile inliyordu. Cumhuriyetin adı Cemahiriye idi. Cemahiriyenin belirlediği demokrasi de, yıllık mutamar (kongreler) yapılması, burada seçilen delegelerle meclisi seçmesi ve Kaddafi'nin tayin ettiği başbakanın kabine kurması idi. Muhalif olan birisi yok edilmekle kalmaz, tüm yakın akrabalarıda onunla birlikte yok edildiği için karşıt bir davranışta bulunmak mümkün değildi. Devrim muhafızları ayrıcalıklı oldukları için hatayı affetmezlerdi. İngiliz milletler topluluğuna bağlı olmayan ülkeler hariç diğer Afrika, Ortadoğu ve Asya ülkelerinde de durum hemen hemen aynı idi. Batı, iç dünyasında lidercilik oynayanlara karşı herhangi bir tavır almayı gerek görmüyordu. Erzumluların dediği gibi “Bırak sarhoş kendi ayılsın” modunda hareket ediyorlardı.
Bunların şaşırıp kendini dünya lideri olduğunu zannedenleri de Tunus, Irak ve Suriye'de olduğu gibi halkları ile birlikte terbiye ediyorlar. Bu ülkeler de iktidarı ele geçirenler bir türlü bırakmak istemiyorlar. Çin'de dahi "2 dönem kuralı"nı değiştirerek başkanı yeniden seçtiler. Yine Putin de 20 yıldır başkan. Batı Rusya'yı ve halkını terbiyeye başladı. Sonu ne olur henüz bilemiyoruz. Hiçbiri iktidarı bırakmak istemiyor. Aksine Batı'da liderler halkına bin yarar sağlayıp tek hata yaptıklarında görevde kalamıyorlar. Finlandiya başbakanı ülkesini NATO'ya sokup güvenceye aldığı halde, katıldığı bir partide ki sarhoş görüntüleri nedeniyle seçimleri kaybetti. İngiltere'de yemekleri partiye çeviren iki başbakan 2 ay ara ile istifa etmek zorunda kaldılar. Merkel halkın istemesine ve ağlamasına rağmen, başarıları sürdüğü halde parti başkanlığından ve başbakanlıkta istifa ederek yönetimin yenilenmesini sağladı. Böylece toplumdaki yerli ve yersiz gerginlikleri azaltarak, yeni başlangıçların olabileceği umuduyla toplumsal barışı sağladı.
(devam edecek)