Tabii ki çok gezen, çok okuyan daha iyi bilir, fakat bunun için ömür de gerekir, maddi güç de.. Gezmek yeni yerler görmek, keşfetmek her zaman iyidir.. Ülkemizde de gezilip görülecek o kadar çok ve güzel yerler var ki..
İnsan hayatında yeme, içme, barınma, sağlık, eğitim, giyinip kuşanma gibi gibi zorunluluklar var. Ve artık seyahat etmek de bunların arasına girmiştir. İş seyahatleri değil kastettiğim, turistik amaçlı seyahatler, yani tatiller..
Tatil yapmak da artık o bahsettiğim zorunluluklar arasına girdi desem yalan olmaz., Hem de keyifli ve zevkli bir zorunluluk..
Bazılarına göre sadece bir deniz sahilinde dinlenmeye ve yüzmeye endekslidir. Bu da güzel, ancak tek başına yeterli değil.. Denizi olmayan, görülüp gezilesi o kadar güzel yörelerimiz var ki.. Denizi olsun veya olmasın, gidilecek, gezilecek, görülecek doğa cenneti yerler.. Doğu ve batısı ile güney ve kuzeyi ile muhteşem güzellikler.. Şu bizim emeklilik de bu tür geziler için geniş zamanlı bir fırsat doğrusu.
Yabancı ülkelerden, ülkemize gelen milyonlarca turist varken; bizlerin yabancı ülke şöyle dursun, kendi ülkemizde dahi tatil yapacak ekonomik gücünün olmaması da, bu benim konuya pembe bakışımın karşısında koskocaman bir toplumsal gerçek ve sonucunda üzücü de tabi.
İnsanların gelir düzeyleri doğrultusunda öncelikli sıralamada genel olarak geri bırakılan ya da ötelenen seyahatler, tatiller.. Bazılarına göre de bir yıl öncesinden dahi planlanan bir dizi gezi listesi; yurt içi ve yurt dışı seyahat planları.. Ne güzel değil mi ?.. Keşke herkesin gelir düzeyi yüksek olabilse de herkes dolu dolu seyahatler ve doyası tatiller yapabilseler.
Değişik yerlere seyahat edebilen az sayıda insanların olması değil de, çok sayıda insanların bir çok yerlere seyahat edebilme gücünün olması tabii ki temennimiz ..
Gelir düzeylerinin yetersizliği insanların değişik yerlere seyahatlerine engel.. Maddi gücün yetersizliği bir pranga gibi toplumun ayaklarında.. Bilhassa kırsal kökenli insanların köylerine yaz tatilinde gitmeleri dışında da farklı yerlere seyahat edebilme gücünün olamayışı..
Geçen yaza ait bir anı geldi aklıma onu da paylaşmak isterim.
Ankara'nın yakın civarına piknik ve organik ürünler satın almak için gittiğimizde, bir köyde gördüğüm çocuklara, köylerinin dışında farklı yerlere gidip gitmediklerini sormuş, kısacası tatil anılarını benimle paylaşmalarını rica etmiştim. Enteresan cevaplar aldım ..
Oralarda nereleri gezip gördüklerini sorduğumda; bir kısmı hala, dayı gibi akrabalarını ziyaret için farklı şehirlere gittiklerini söylediler.
- İşte gittik... orada kına gecesi yapıldı... gazoz içip leblebi yedik.. - Eeee.. başka neler yaptın ? - İşte... buradan gittik oradaki evde kaldık sonra otobüse binip döndük !..
Bir başka çocuk..
Farklı bir şehre gittiğini, orada Atatürk heykelini görmekten mutlu olduğunu söylüyor..
Oysa anlatımlarından öğrendim ki köylerine 100 km uzaktaki şehir merkezinden söz ediyordu. Yani bizim Ankara’nın Ulus Meydanı’ndan..
Bulunduğu şehir de burasıydı, yani bizim şehre bağlı bir köy !..
Ve çoğu hiç deniz görmediklerini de söylediler.. Köylerinden ve Ankara’dan başka hiç bir yere gitmediklerini ...
Bu çocuklara okumalarını, başarılı öğrenci olmalarını ve özellikle iyi bir üniversite okumalarını söyledim. Böylece köylerinden başka yerler görme fırsatını da bulabileceklerini anlattım.
En azından başka şehirler görmek hevesiyle de olsa derslerine ağırlık verirler ve başarılı olurlar ümidiyle..
Çocukların o pırıl pırıl bakan gözleri geliyor aklıma.
Ne seyahat edesim ne de tatil yapasım kalmadı içimde.
Çocuklar.. o masum çocuklarımızın az önce bahsettiğim yeme, içme, barınma, sağlık, eğitim, giyinip kuşanma gibi zorunluluklarının öncelikli sırasına “seyahat etmek, gezip-görmek” ve “başka yörelerde tatil yapmak” gibi imkanları da sunabilseydik.. Sanırım daha mutlu ve huzurlu bir toplum olmayı biraz olsun başarmış olurduk. Birisi “heyhat” mı dedi ?.. Evet haklısınız “heyhat ki ne heyhat !..”
İşte tam da bu "heyhat" figanında "çok gezen" gibi ya da "çok yaşayan" gibi espriler önemini yitiriyor insanın gönlünde.. Bir tarafta daha 3-5 yaşına gelmeden bilmem kaç ülkeyi gezen çocuklarımız; diğer tarafta başkentimizin hemen dibinde olmasına rağmen, bir kez şehre gitmenin heyecanıyla yetinen köy çocuklarımız.. Ve herşeyde olduğu gibi iş gelip gelip "eğitim" e dayanıyor..
Eğitim.. Hele ki "eğitimde fırsat eşitliği.."
Bu noktaya çözüm bulundu mu, o çocuklarımıza bir eşit sistemde eğitim veriliyor mu ?.. Biz bunlara bakalım.. Bu konu çözümlenirse, işte o zaman ancak "çok gezen de çok okuyan" da bizim çocuklarımız olacak.. Ve onlar layıkınca ve hakettikleri gibi hem çok okuyacak, hem de çok gezecekler; "herşeyi bizlerden bir adım ileride daha iyi bilecekler.."
Çocuklarımızın çağdaş ve eşit şartlarda eğitimlere; eğitim dahil her konuda fırsat eşitliği gibi hakça uygulamalara kavuşmaları dileğiyle..