BİZE NE OLDU?.. Ne olmadı ki?..
Allah Resûlü’nün vefatının ardından Medine’de siyasi bir kırılma yaşandı. Muhacirler, Ensar’a baskın çıkararak Hz. Ebubekir’i halife seçtiler. O toplantıda bulunmayan Hz. Ali’ye danışılmamış, bu durum onun hoşnutsuzluğuna neden olmuştu. Hz. Fâtıma, babasından miras olarak Fedek arazisini istedi ama halife bu talebi reddetti. Bu olay, Fâtıma’nın kırılmasına ve ardından Hz. Ali’nin gönülsüz bir şekilde biat etmesine sebep oldu. İçine sindiremediği bu durum, Abbas ve Ebu Süfyan tarafından sürekli kaşındı.
Nebi (a.s.)’nin vefatı sonrası bazı kabileler devlete vergi ödemeyi reddetti. Halife Ebu Bekir bu itaatsizliklerle mücadele etti, ardından yerine Hz. Ömer’i önerdi. Hz. Ömer döneminde adil bir yönetim ve büyük fetihler yaşandı. Mısır ve İran gibi gelecekte sorunlara neden olacak bölgeler bu dönemde ele geçirildi. Hz. Ömer’in şehit edilmesiyle halifelik Hz. Osman’a geçti ancak bu geçiş sancılı oldu.
Son darece hayırsever, yumuşak huylu olan Hz. Osman, yaşlılık döneminde Emevi ailesinden birçok kişiyi önemli görevlere getirdi. Adaletsizlik, hırsızlık, vurgun ve yolsuzluklar ayyuka çıktı. Ebû Zer Gıffârî aşağılandı, çölde açlığa terk edildi. Kur'an’ın dostu olan İbn Mesud kırbaçlanarak dışlandı. Hz Ali'nin ve Aişe annemizin tavsiyelerine rağmen görevi bırakmadı. Nihayetinde Mısır’dan masum istekle gelenler, mervanın tahriki ile isyan edip Hz. Osman’ı şehit ettiğinde Medinede kimse yardıma bile gelmedi. Ordusu ile Medine yakınlarında olan Muaviye durumu bildiği halde sonucu lehine çevirmek için kalkışkaya müdahale etmedi, suçu Hz. Ali’ye yükledi ve isyan etti.
Hz. Ali’nin hilafeti, iç karışıklıklar ve savaşlarla geçti.
Hz. Aişe ile Cemel Vakası’nda on bin sahabe öldü. Muaviye ile yapılan Sıffîn Savaşı’nda ise yetmiş bin sahabe hayatını kaybetti. Görevi başında şehit edilen Hz. Ali’den sonra oğlu Hasan’ın ölümü hâlâ tartışmalıdır.
Düzenbazlıkla Hz Ali'yi olmadık iftidalar atarak devleti ele geçirip kendine ve ailesine mülk edinen, İslam emirliğini saltanata dönüştüren Muaviye, Cuma hutbelerinde ehlibeyt mensuplarına lanet okutma emri verdi. Bu gelenek 80 yıl sürdü. Emevilerin yaptıkları bunlarla bitmedi!
Adaleti yok etti, şirki getirdi. Şefaati, ona bağlı liyekatsızlığı ve kader inancını dine boca etti. Devletin malı yöneticilere helal vatandaşlara haram sayıldı! Hilei şeriye ile (biriktirdiği malının zekat miktarından düşürmek için karşılıklı hanım ve çocuklara paylaştırma ya da bağışlama yöntemi ile) "zekkattan kurtulma" hileleri uyduruldu. Köleliği yeniden canlandırıp savaşmadan zayıf toplumlardan köle gasp edip köle ticaretini canlı hale getirildi! Kadın hakları yok edildi!
Dinde asıl olan salih amel olarak adlandırılan hayır hasanat ve sadakanın, maddi imkanlarla verme yöntemini, "şu duayı, şu salavatı şu kadar okursanız şu kadar mal vermiş gibi sevap alırsınız" tarzında rivayet uydurarak sadakanın, zikrin, tesbihin fiilen yapılma kanalını 99'luk boncukla tıkadılar!.
İslamın aslı olan toplumsal ilkelerini ya körelttiler ya da yok ederek ve sadece belirli ritüelleri öne cıkartarak toplumun onlarla oyalanmasını sağladılar! Malesef bugün bile halen dindarlığın göstergesi söz konusu ritüellerdir!
Sonraki toplumlar, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlılar İslam'a karşı iyi niyetli olsalar bile, Emevi saltanatının bu uygulamalarını yönetimlerinin işlerine geldiği için şeriat diye benimsediler! (Bilge insan Ali Akın).
Muaviye, valilere yaptığı baskı ve tehdit ile oğlu Yezid'in veliaht kalmasına razı etti. Zulüm Yezitle katmerleşerek devam etti.
Hz. Hüseyin ve yetmiş yakın akrabası Kerbelâ’da şehit edildi!. Ardından Mekke ve Medine’ye Bizans askerleriyle baskın düzenledi. Kâbe mancınıkla yıkıldı. Harre Vakası’nda Medinede üç gün boyunca kadınların ırzına geçildi, binin üzerinde gayri meşru çocuk doğdu.
Sürecin devamında,
Ehlibeyt imamlarından yedisi zehirlenerek, üçü katledilerek öldürüldü.
Emevi yönetimlerinin zulmüne, din üzerinde oynanan oyunlara itiraz eden Ebu Hanife işkenceyle zindanlarda şehit edildi.
Görüldüğü gibi bu olaylar ne sıradandı, ne de bu olayların sorumluları sıradan kişiler!!
Peki, o süreçte adına “İslam âlimi” denilen ulema ne yapıyordu?
Bir kısmı korku ile köşesine çekilmiş, bir kısmı gözden ırak ilimle uğraşırken Emevî sarayına yerleşmiş olanlar ise, Nebimiz adına “Allah’ın Resulü şöyle dedi: ‘Allah, vahyini üç kişiye emanet etti: Ben, Cebrail ve Muaviye..” gibi hadislerle muaviyeyi yüceltirken, bir yandan da İslamın en zor dönemlerinde taşın altına elini koymuş muhacir ve ensarın tamamından çok hadis rivayet ediyordu! Kendisini yalancılıkla suçlayan Hz Aişe annemize de söz yetiştiriyordu!!
Daha sonraki saray ulemaları
Nebi (as)’dan sonra yaşanan bütün olumsuzlukları, sanki Allah Resulü vefat etmeden önce haber vermişde, söz konusu olaylar tezahür ediyormuş ya da etmiş gibi, geriye dönük uydurdukları hadislerle olayların müsebbiplerini aklamakla meşgul olmuşlar!.
Bu rivayetler sadece geçmişi masumlaştırmamış insanların özgür iradesi ile yapıp ettikleri kişiden değilmişte ezelden Allah tarafından takdir edildiği için gerçekleşmiş anlamında kullandıkları "KADER" in üstüne atarak, "tüm kötülükleri Allaha fatura etme" yöntemiyle Muaviye ve yolunda gidenlerin aklanması sağlanmış, imanın esaslarına "kader" inancı ilave edilerek itikat'a bile müdahale etmişlerdir.
Kısacası, iktidarlar sahipleri ve yandaşları geçmişte yapılan ve yaptıkları zulmün, adaletsizliklerin kimini fetva ile onaylarken, kimini ictihat adı altında meşrulaştırmıştır. Ümmetin asla kabul etmeyeceği uygulamaları bile “ictihat hatası” sayıp yapanlara sevap dağıttıkları ehli sünnet kaynaklarımızda yer almamaktadır.
Kitabımız, Allah Resulüne mucize olarak sadece Kur'an'ın verildiğini söylerken, rivayetlerle Allah Resulüne üç binden fazla mucize üretmişlerdir! (Bu üretilen mucizeleri Said Nursi'nin kitaplarında görmek mümkündür).
Bunları neden anlatıyorum? Çünkü, her siyasi kargaşada ümmet sadece siyasi ve sosyal olarak bölünmedi; inançta, itikatta da derin kopuşlar yaşandı. İndirilen din, asli kaynağından uzaklaştırılarak, ona paralel yapay kaynaklar üretildi.
Herşeyi doğru bildi zannı ile göklere çıkardığımız, bir kısmı güce boyun eğmiş ya da saraydan bol bahşiş karşılığı fetvalar vermiş, 1300 yıldır yaşadığımız dinin şekillenmesinde etkili olmuş ulema, müctehitler, Allah dostu ünvanı verilenler, hâlâ birçok İslam toplumunca kutsanmakta, neredeyse ilahlaştırılmaktadır.
Sünnilik ve şiilik, bunların alt basamağında yer alan mezhebi görüşler; yukarda anlatılan çekişmeler/savaşlar sürecinde üretilen rivayetler, Kuran'ın mesajlarından bağımsız, kimi zaman bağlamından koparılan ayetler konuşturularak şekillenmiştir.
İslam insanlara evrensel değerler üzerinden yönetim önerisi yapar!. Akla, vicdana, ahlaka, adalete, emanet liyekata, maslahat bilgiye danışma çercevesinde toplumsal temel ilkeleri verir. Bugün "Şeriat" özlemi duyan, "şeriat isteriz" diyenlerin, şeriat algıları İslamın emriymiş gibi zannedilse de, geçmiş yönetimlerin coğunlukla dine uyması değil, kendi şartlarında "dini kendilerine uydurma"da kullandıkları yöntem ve uygulamalardan başka bir şey değildir.
Yani, Allahın sözünü ettiği şeriat ile algımıza kazınan maalesef bir birinden farklıdır.
Tahkik edilmeden taklitle "bizden öncekiler her şeyi doğru biliyor" algısının bizi getirdiği nokta malesef bu!
Selametle kalın dostlar