Bir kısım değerlerin bazılarına göre amaç, bazılarına göre de sadece araç olduğu bir dünyadayız.. Kimilerinin harvurup harman savurduğu,
Kimilerinin havadan tutup, tavada bulduğu,
Kimilerinin taptığı,
Kimilerinin pul yaptığı,
Para... Kimi para ile saadet olmaz derken, bir başkası parasız da mutlu olunacağından dem vurur..
Hep derler ya büyükler, "eski yıllarda herşeyin tadı başka idi.." diye; böyle derken hiç de paradan söz etmezler... Eski bayramların, dostlukların, akrabalıkların dürüst samimiyetinden özlemle söz ederler.. Geçmişe, geçmiş günlere olan bu özlem hep devam ede gelmiştir.
Hani derler ya “eskiden para yoktu belki ama huzur vardı” diye, Günümüzde her ikisi de zor bulunuyor, ya da bir arada olmuyor..
Ne demiş Orhan Veli;
"..Bedava yaşıyoruz, bedava,
Hava bedava, bulut bedava,
Dere tepe bedava,
Yağmur çamur bedava..."
Fakat şu gerçek ki “sevgi” de bedava...gerçi o da kimilerine göre .!..
Çok zamandır, arkadaşımın halasını ziyaret için arada bir huzurevine gidiyorum.. iyi de oluyor, kendini, hayatını ve dünyayı sorguluyorsun.. Hem de oradaki yaşlı insanlarla sohbet ediyorum, bu da ayrı bir güzellik benim için.. Bir istek, bir ihtiyaçları var mı diye soruyorum.. Onlara güler yüzle ve sevgiyle yaklaşıyorum. Bazılarından da farklı farklı yaşanmış hikayeler dinliyorum..
Huzurevinin sevimli sakinlerinden Mehmet amca da birşeyler anlattı ve çok ilgilendim.
Yoğun bir duygu ve belli etmesem de gönlümde ince bir sızı ile dinledim..;
Mehmet amcamız buraya eşinin kaybından sonra kendi isteği ile oğlu tarafından getirilmiş..
Ekonomik durumu iyi olan oğlu tüm masraflarını karşılıyormuş..
Ankara'nın civar köylerinden birinde doğup, büyümüş ve evlenmiş..
Hayatı boyunca da o köyde yaşamış...Ta ki huzurevine gelene dek..
“Bizim gençliğimizde..” diye başladı anlatmaya.. İlkbaharda köyden yaylaya göç ettiklerini ve sonbahara dek orada kaldıklarını, tarla, bahçe, hayvancılık yaparak yaşadıklarını anlattı..
O yıllarda köylerinde elektrik de yoktu.
Gaz lambasıyla aydınlandıklarını, pilli bir radyosunun olduğunu ve o radyoyu da ajanstan ajansa açtığını..
Zira pili biterse para gerektiğini..
- Hele ki o radyoda haberlerin ardından başlayan türküleri dinlemenin tadı da bir başkaydı.. diye devam ediyordu.. Radyonun pili bitmesin diye ya bir, ya iki türkü dinlediği fakat o bir iki türkünün tadını hala unutamadığı..
"Ah bir ataş ver, cıgaramı yakayım, sen salın gel ben boyuna bakayım.." Diye sesleniyordu gözleri dalgın, aklı hatıralarında..
Şaşırdım doğrusu.. Bir yabancı şileple çarpışarak batan Dumlupınar denizaltı gemimizin tarihe mal olmuş hazin bir türküsüydü bu.. Ve Mehmet amca “Ah o türküler ah...” diye iç çekiyordu..
Huzurevine ara ara radyo sanatçılarının gelip şarkılı, türkülü eğlencelerin olduğu... O eski türkülere de artık çok rastlayamadığı.. Fakat zamanında pili bitmesin diye dolu dolu dinleyemediği radyoyu, bugün canlı canlı dinlemenin de ayrı bir tadı olduğunu.. anlatıyordu..
- Kızım.. 0 yıllarda yokluk var, pil biterse şehire gidene ısmarlarsın ve ne zaman gelirse artık diye düşünürsün.. O bekleyiş öyle zordu ki.. Artık o radyodan dinlediğim türkülerin tadını bulamıyorum, onlar bir başkaydı.. diye gözleri dala dala anlatmaya devam ediyordu..
Teknolojinin kısıtlı olduğu, hatta olsa da alacak paranın bulunmadığı yıllarda, pilli radyodan dolu dolu türkü dinleyemeyen o güzel, o mutlu nesil; sizleri seviyorum.. Ve o türküleri şimdilerde geç de olsa, dolu dolu dinleyebildiğinize de çok seviniyorum.
Şu anda ne mi yapıyorum ?
Bedri Rahminin o güzel dizelerini mırıldanıyorum kendi kendime;
"Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası, ayak seslerinden tanırım.
Ne zaman bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım"
Sağlıklı ve çok yaşayın ve daha dinleyecek çok türküleriniz olsun..
Kimilerinin havadan tutup, tavada bulduğu,
Kimilerinin taptığı,
Kimilerinin pul yaptığı,
Para... Kimi para ile saadet olmaz derken, bir başkası parasız da mutlu olunacağından dem vurur..
Hep derler ya büyükler, "eski yıllarda herşeyin tadı başka idi.." diye; böyle derken hiç de paradan söz etmezler... Eski bayramların, dostlukların, akrabalıkların dürüst samimiyetinden özlemle söz ederler.. Geçmişe, geçmiş günlere olan bu özlem hep devam ede gelmiştir.
Hani derler ya “eskiden para yoktu belki ama huzur vardı” diye, Günümüzde her ikisi de zor bulunuyor, ya da bir arada olmuyor..
Ne demiş Orhan Veli;
"..Bedava yaşıyoruz, bedava,
Hava bedava, bulut bedava,
Dere tepe bedava,
Yağmur çamur bedava..."
Fakat şu gerçek ki “sevgi” de bedava...gerçi o da kimilerine göre .!..
Çok zamandır, arkadaşımın halasını ziyaret için arada bir huzurevine gidiyorum.. iyi de oluyor, kendini, hayatını ve dünyayı sorguluyorsun.. Hem de oradaki yaşlı insanlarla sohbet ediyorum, bu da ayrı bir güzellik benim için.. Bir istek, bir ihtiyaçları var mı diye soruyorum.. Onlara güler yüzle ve sevgiyle yaklaşıyorum. Bazılarından da farklı farklı yaşanmış hikayeler dinliyorum..
Huzurevinin sevimli sakinlerinden Mehmet amca da birşeyler anlattı ve çok ilgilendim.
Yoğun bir duygu ve belli etmesem de gönlümde ince bir sızı ile dinledim..;
Mehmet amcamız buraya eşinin kaybından sonra kendi isteği ile oğlu tarafından getirilmiş..
Ekonomik durumu iyi olan oğlu tüm masraflarını karşılıyormuş..
Ankara'nın civar köylerinden birinde doğup, büyümüş ve evlenmiş..
Hayatı boyunca da o köyde yaşamış...Ta ki huzurevine gelene dek..
“Bizim gençliğimizde..” diye başladı anlatmaya.. İlkbaharda köyden yaylaya göç ettiklerini ve sonbahara dek orada kaldıklarını, tarla, bahçe, hayvancılık yaparak yaşadıklarını anlattı..
O yıllarda köylerinde elektrik de yoktu.
Gaz lambasıyla aydınlandıklarını, pilli bir radyosunun olduğunu ve o radyoyu da ajanstan ajansa açtığını..
Zira pili biterse para gerektiğini..
- Hele ki o radyoda haberlerin ardından başlayan türküleri dinlemenin tadı da bir başkaydı.. diye devam ediyordu.. Radyonun pili bitmesin diye ya bir, ya iki türkü dinlediği fakat o bir iki türkünün tadını hala unutamadığı..
"Ah bir ataş ver, cıgaramı yakayım, sen salın gel ben boyuna bakayım.." Diye sesleniyordu gözleri dalgın, aklı hatıralarında..
Şaşırdım doğrusu.. Bir yabancı şileple çarpışarak batan Dumlupınar denizaltı gemimizin tarihe mal olmuş hazin bir türküsüydü bu.. Ve Mehmet amca “Ah o türküler ah...” diye iç çekiyordu..
Huzurevine ara ara radyo sanatçılarının gelip şarkılı, türkülü eğlencelerin olduğu... O eski türkülere de artık çok rastlayamadığı.. Fakat zamanında pili bitmesin diye dolu dolu dinleyemediği radyoyu, bugün canlı canlı dinlemenin de ayrı bir tadı olduğunu.. anlatıyordu..
- Kızım.. 0 yıllarda yokluk var, pil biterse şehire gidene ısmarlarsın ve ne zaman gelirse artık diye düşünürsün.. O bekleyiş öyle zordu ki.. Artık o radyodan dinlediğim türkülerin tadını bulamıyorum, onlar bir başkaydı.. diye gözleri dala dala anlatmaya devam ediyordu..
Teknolojinin kısıtlı olduğu, hatta olsa da alacak paranın bulunmadığı yıllarda, pilli radyodan dolu dolu türkü dinleyemeyen o güzel, o mutlu nesil; sizleri seviyorum.. Ve o türküleri şimdilerde geç de olsa, dolu dolu dinleyebildiğinize de çok seviniyorum.
Şu anda ne mi yapıyorum ?
Bedri Rahminin o güzel dizelerini mırıldanıyorum kendi kendime;
"Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası, ayak seslerinden tanırım.
Ne zaman bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım"
Sağlıklı ve çok yaşayın ve daha dinleyecek çok türküleriniz olsun..