Güle oynaya geçmedi ömrüm. Olamadım sevinçlerde, şımaramadım hiç ve bilmiyorum mutluluğu. Sorma insan gülerken ne hisseder. Kendime verdiğim sözlerin mücadelesindeyim, yoruldum. En çok kendisi yorar insanı, en yüksek duvardır aşılamayan!
Hiçbir halt yemediğin halde, sırtından yediğin hançerlerden kalma yaraların izleri silinmez ne yapsan. Soğuk hislerde tazelenir, acıdıkça söversin sövdükçe kendini gömersin küfürlere. En büyük darbeyi en yakınlarından yersin canın acır, dişini sıkar ısırırsın dudağını kanar. Beklemezsin ve beklenmeyen yıkar insanı. Kanarken kalbin gülümsemek zorunda olmaktır soğuk tarafın. Üşür, mecburiyetlere sarılır küçülürsün titrerken.
Enkaza döndüysen eğer kalbini yerinden söküp atmak isterken, çökersin kendi üstüne, kendi altında kalırsın. Artçı pişmanlıklar vurdukça sıkışırsın, son yaşam hisleri de söner zaman geçtikçe, gözlerinin feri de. Bazen bir şey olur küçücük bir şey ve içten gülersin ansızın, silinir her şey. İnce bir neşe sızar karanlığına, ışık olur belli belirsiz, karanlıkta kaldığını görürsün, için acır. Acırsın kendi haline, gözlerinde yaş, yanaklarında yol olmuş, dokununca görülen.
Olmadı sevinçlerim, gülemedim, hüzünlerim benim ve kendime acımak istemezdim lakin acımak düştü payıma yaşamdan. Kabullenmek yerine inkâr etmek yersiz, köksüz çiçek olduğunu. Kuruduğu, açmayışında görülecek bir çiçek.
Menfaat kokusu sindi fedakarlığıma. Pişmanlığım bulanıyor, kalkıp bilincime geliyor. Kustum kusacağım nefessiz kalırcasına, yıkılıyorum parmağım boğazımda ve hiç bilmediğim uzaklardan çağırıyor tanımadığım sesler, tanıdığım sessizliğin içinde. Sessiz davetin cezbesi, geri dönüş olmayışını baskılıyor, hoş geliyor. Gitsem diyorum, burada tutan bağlarım koptu kopacak. Çıktım hayattan, beni içine almadığından beri. Öyle ki, elinde olmayan sebepler yıpratmaz insanı. Elde olan sebepler yerine ulaşmaz, dolmaz elinden çıkışıyla oluşan boşluk, boşlukta kalırsın tüm yıpranmışlığınla. Son demleri demlenmemiş hayatımın, çiğ ve tatsız kaldım aşırı kaynamaktan. Eksiltti beni zaman.
Hayatın gelip geçici oluşu, acıların sürekli yaşanıyor oluşuna engel ve geçen bir şeyin geçtiği vakti beklemek ne kadar yersiz geliyor bunca belirsizlik içinde kalmışken. Dört duvar, boyu boyumu aşmış. Gelmiyorsa gideceksin.
Karamsar düşünceler toplanmış bir araya. Şikayetler çakıyor, bir anlığına hüznümü aydınlatan, küfürler duyuluyor sitemli ve sert söylemler eşliğinde acılar yağıyor çocukluğuma. Çocukluğum küskün, bir köşede tek başına, içine ağlamaklı, korku dolu bakışlarıyla. Duymuyor, görmüyor hiç kimse benden başka.
Öfkenin esaretindeyim her an nefrete maruz kalmış. Bir yudum sevgi, bir güler yüze aç, hiç doymayacağını bile bile. Sevilmemiş, istenmemiş, hep fazla gelmiş. Atılıp bir köşeye önemsenmemiş bir çocuk, kör ve sağır değil. Gören, duyan bir çocuk. Acıyormuş gibi yapılmış acısı artsın diye hiç acımadan. Hiç büyüyememiş, büyütecek ilgiden yoksun. Önüne atılan kalıntılar mı ilgi? Tek başına yer almak hayatta. İtilirken sevinçli ortamlardan, kıyısından dahil olmaya çalışmak. Aşağılandığı yerden tırnaklarını koparırcasına, elleri kanarcasına çıkmaya çalışmak. Var olma mücadelesi yok sayılırken, sıfır kadar değer bulamamak.
Zaman durmaz ama dolanır aynı yerde, geçmez saatler acılara tabiyse, hep taze. Cahil bilmişlerin kendini koruma çabası telkinler, mide bulandırır, kusamazsın. Görülmemiş çaresizliği, işitilmemiş sesi, alaycı bakışlarla örtülmüş üzeri çocuğun. Kabullenmek kendini, çaresizliğin getirisi mecburiyettir. Kabullenmiş çocuk ve sevmiş her şeye rağmen sevmiş çocuk. Olmamış, olamamış, varlığı fazlaymış, fazla gelmiş çocuk küçük hayalleriyle dünyaya. Küçücük yüreğiyle almış koca dünyayı içine, dünya alamamış onu kedine, sarmamış yaralarını.
Dünde kaldıysan bugüne erilmez. Solmuş, kökleri açıkta kalan çiçek, nerede güneş? Cılız bir gövdeye mahkûm geçen özgürlük hevesi, üstüne basılıncaya kadardır bilir misin?
Karamsar düşünceler peşimi bırakmayan, karanlığım benim. Şikayetler çakıyor peş peşe bir anlığına hüznümü aydınlatan, gözyaşlarım görülüyor, küfürlerim duyuluyor sitemli, kınanıyorum ve sert söylemler eşliğinde acılar yağıyor çocukluğuma. Çocukluğum küskün, atıldığı köşede, içine ağlıyor. Duymuyor, görmüyor hiç kimse benden başka.
Girince çıkamadığın yerler vardır. Geçmişin acıları salmaz, masumiyetin çaresizliğini yaşadıysan, vicdanın elvermez bırakamazsın. Kendine acımaların kıyısında dolanırsın, çocukluğunun elinden tutarak sımsıkı.
ozkangunal@ozkangunal.com
https://www.ozkangunal.com/
Tel: 0536 380 79 54