En büyük bayramımız olan kimsesizlerin kimsesi cumhuriyetimizin 96. yılını içimiz buruk ama geleceğe dair ümidimizle kutluyoruz. İçimiz buruk çünkü 10 Kasım 1938 tarihinden beri ülkemiz iyi yönetilememektedir. Atatürk ilke ve devrimleri çiğnenmektedir, ülkemiz ortaçağ karanlığına doğru savrulmaktadır.
Özellikle AKP iktidarı ile laik ve demokratik cumhuriyetimiz sorgulanmaktadır, hukuksuzluk bu dönemin ana karakteri durumuna getirilmiştir. Ekonomi çökmüş, işsizlik ve açlık büyük boyutlara ulaşmış, paramız yabancı paralar karşısında sürekli değer yitirmektedir. Denk bütçe yapmanın adı bile unutulmuştur. Eğitim her kademede imamlaştırılmış, sorgulamayan ve düşünmeyen bir kuşak yetiştirilmektedir. Eşsiz liderimiz Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” sözü bırakılarak, komşularımızla savaş ortamına girilmiş, ülkemizin saygınlığı ayaklar altına alınmıştır. Sahte zafer çığlıklarıyla toplum uyutulmaktadır.
Sekiz yıl önce Suriye’yi yemek için el ele verenler, bugün yaptıkları yanlışları, zafer olarak topluma sunmak istemektedirler. Ancak zararla yerimize oturduğumuzu gözden kaçırmamak gerekir. Şam’da Cuma namazı ile başlayan Esad rejimini yıkma ve İhvan rejimi kurma hedefini gerçekleştirmek için PYD terör örgütüyle işbirliği arayanları, Suriye’nin kuzeyinde terör bölgesinin oluşmasına katkı yapanları, sınırlarını Esad’ı devirmeye gelen uluslararası teröristlere açanları unutmamalıyız.
Siyasi iktidarın Suriye’nin kuzeyinde Barış Pınarı Harekâtı için koyduğu hedefler şöyleydi: 440 km. genişliğinde ve 32 km. derinliğinde güvenli bir bölge oluşturulacak, PKK-PYD-YPG terör örgütleri temizlenecek ve Türkiye’deki Suriyeliler güvenli bölgeye yerleştirilecek. Barış Pınarı Harekâtı sürerken, ABD ile yapılan anlaşma sonucunda, harekâta ara verilmiştir. Verilen bu ara sırasında Rusya ile yapılan anlaşma sonucunda da, Rusya Dışişleri Bakanı harekâtın sona erdiğini bildirmiştir. Ancak siyasi iktidar ve yandaş basın büyük zafer elde edilmiş havasındadırlar.
Yapılan anlaşmalar sonucunda şu soruları sormak gerekir: 4 milyon Suriyeli neden ülkemize geldi, 40 milyar dolar neden harcandı, on ülkeye yaptığımız dış satım durduğu için neden 200 milyar dolar yitirdik ve en önemlisi madem sekiz yıl önceki konuma geldik o halde neden bu kadar çok şehit verdiğimiz sorgulanmalıdır. Bunlar sorgulanmadan zafer çığlıkları atılamaz.
Bu arada hem ABD, hem de Rusya’nın PKK-PYD-YPG terör örgütüne verdikleri destekten vazgeçmeyecekleri görüldü. Bu iki devlet sayesinde terör örgütü, güvenlik bölgesinin güneyine yerleşti. Bunların yanında siyasi iktidarın, Suriye’nin bağımsızlığı ve siyasi birliğini korumak için tek yolun Suriye devletiyle görüşmekten geçtiğini geç de olsa anlaması, başarı sayılmalıdır. Güçlü ve üretken ekonomi olmayınca bağımsız dış politikanın mümkün olmadığını bilmeyenlerin, büyük önderimiz Atatürk’ün “iktisatsız, istiklalin olamayacağı” sözünü, belleklerine kazımaları gerekir. Türkiye’nin geçmişte yaptığı hataları bırakarak, bugünün koşullarında yeni ve gerçekçi bir politika uygulaması gerekmektedir. Kısacası; sekiz yıl sonra Esed, yeniden Esad olacaktır.
ABD Başkanı Donald Trump’ın, AKP Genel Başkanına yolladığı 9 Ekim 2019 tarihli tehdit ve şantaj dolu düzeysiz mektubu “çöp sepetine attık” demekle iş bitirilmez. Bu mektuba yanıt veremeyenlerin, ABD’ye giderek tepki vereceklerini söylemeleri de gerçeği yansıtmamaktadır.
Kırmızı bültenle aranan Suriye’deki PYD-PKK terör örgütünün başı Ferhat Abdi Şahin’in, ABD Başkanı tarafından el üstünde tutulması büyük bir skandaldır. Ancak buna tepki veren siyasi iktidar ciddiye alınmamaktadır. Çünkü kendilerinin de PKK terör örgütüyle Oslo’daki görüşmeleri, Habur çadır mahkemeleri belleklerdedir. Yerel seçimlerde PKK terör örgütünün bebek katili başının kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan’ı, devletin televizyonuna çıkartıp konuşturanların ABD’ye tepki vermesi inandırıcı değildir. Aynı şekilde Rusya Savunma Bakanı’nın da kırmızı bültenle aranan bu terörist ile görüşmesi sorgulanmalıdır.
Yıllardır tüm bu yaşananlar nedeniyle cumhuriyetimizin 96. yılını içimiz buruk kutlamaktayız. Ama geleceğe dönük ümidimizi hep koruyoruz. Çünkü cumhuriyet yönetimi, Atatürk ilke ve devrimleriyle çağdaşlaşma hedefini gerçekleştirerek, Ortaçağ karanlığına son verdi. Osmanlı’nın borçlarını da ödeyen cumhuriyet yönetimi hiç dış borç almadan, sürekli denk bütçe yaparak, her şeyi kendisi üretiyor ve büyük kalkınma sağlıyordu. Aydınlanma devrimi ile kalkınan ülkemizde, cumhuriyetimize sahip çıkarak, yine ışıltılı günlere döneceğimiz bilinmelidir.
Bu duygularla Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
Zafer çığlıklarımızı "yaşasın Mustafa Kemal Atatürk, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti" diye atıyoruz…