Sorumuz açık olarak sorarsak, yaşam güzeldir, yaşamın güzelliğini yaşamamızı engelleyen nedir?

Sabah bir rüya ile uyandım. Yorumsuz, ham haliyle şöyle:

Birçok kişi uzun ve tek katlı bir gemide gezinmekteyiz. O sırada kaptan:

- Gemi batacak, atla deyince herkes atlasın, diyor.

İnsanlarda en ufak bir panik yok. Gemi yan yatmaya başlayınca: kaptan “herkes insin” diye bağırıyor. Bizler suya ineceğimizi sanırken taşlı, Taksim alanı gibi bir yere iniyoruz. Geminin gözümüzün önünde batışını izliyoruz. Rüya bir orman alanında yürümemle devam ediyor. Elimde bir kova ve içinde kolum kadar yumuşakçalar, sessizce oturuyorlar. Yanımda bir erkek de var o da bir şey taşıyor. Bir toprak alan bulduk ve eğilip tenekeyi toprağa yönelttim. Hayvanlar toprağı koklayarak uzandılar ve içinde kayboldular. Yanımdaki arkadaş da toprağa uzandı, uyarmama rağmen koluna kocaman, yeşil sarılı bir yılan yapıştı. Kolundan onu çeken arkadaşa sakin olmasını önerdim. Yılan onun başında yarıya kadar havaya kalkmış, bir köpek gibi bekledi. Ben kendi önüme baktığımda, bıraktığım canlılardan birinin kol gibi uzandığını gördüm. Parmak kalınlığındaki bu kolun üzerinde kırmızı parlak bir göz vardı. Hayran bakarken bir parmak bana uzandı, uzandı ve beş altı parmak olup yüzümü okşadı. O parmak uçlarında da kırmızı boncuk gözler vardı. Dokungaçları ile bana dokunup, “sen kimsin” dedi konuşmadan. Yanımızdan geçen çocuğa fotoğraf çekmesini fısıldadım ama o olağan gibi bakmadan geçti. Büyükler ise hayret ve korku ile kaçıştı. İstediği şekle girebilen, sese gerek duymadan konuşabilen bu yaratık insandan daha mı bilinçliydi?

Yatmadan önce bir arkadaşa, "hayvanlar da tekamül halindeler, bilinç devamlı bilinçle genişlemekte" demiştim!

Yoksa dünya, sürü olan insan için sürgün yeri miydi? Bu rüya, hiçbir şey bilmediğimizi tekrar gösteriyordu. Hiçbir şey bilmezken biliyor gibi kaygı ve üzüntü duymak ne saçmalıktı! Bütünsel güce ki rüyada Kaptandır, güvenmek, olana göre seçim yapmak bizim elimizden gelen tek şeydir. Kadim bir alıntı aklıma geldi;

“Bu yaşam bir rüyadır, ölünce uyanacağız..”

Gelelim sorumuza. Yaşamın güzelliklerini yaşayamama nedenimiz “ölüm korkusudur.”

Bu korku güzellikleri yaşayamadan göçmeye neden olur. Oturduğumuz yerde, korkarak her gün ölürüz. Yılan ya da köpek korktuğumuz zaman saldırır. Ölüm yaşamı var eden zıtlıktır. Zıtlıklar birbirine akar. Birini yok saymak diğerini de yok saymaktır hatta. Bu bakış aldatıcıdır. Bütünsel değildir. Yaşamın güzelliklerini korktuğu için yaşamayan insan, yeme, içme, üreme sığlığında kalacak ve yaşamın güzelliğinin tadını fark etmeyecektir.

Üstelik bu insanlar, bu korkuyla her gün ölecekler. Oysa ölüm, yaşamı güzelleştiren ve onu var eden zıtlıktır!

Ya ölüm olmasaydı?..

Çık bak,

Boğulduğun yerde

Su yok!

(Aykuşu kitabından)

Unutmayalım ki boğulduğumuz yerde su olsa bile biz çırpındıkça batarız! Bu beden bu toprağa aittir dönüşümüne devam edecektir.

Asıl olan ruhumuzun tekamül ederek başka bir dünyada ve başka bir yapıya ulaşmamızdır. Sümüklü böceğin istediği yerde kol, parmak ve göz oluşturmasına özenmemek mümkün mü? Hele ki bedensiz var olmak, sadece ışık veya gaz halinde mesela. Gerçekten bir şey bilmiyoruuuuuz! Mesela, gemimizin kaptanı kim, ne?

Yaşam bu yaşamla sınırlı değil, sonsuzdur.. Kadim bilgilere göre de; bu yaşamda rüyadayız, ölünce uyanacağımız!..

...

Kimselerin sesizliğinde

Ruhumun sesiydi duyulan

Doğaya bile gerek duymayan

Doyma ve doğmayla uğraşmayan,

Tüyden hafif ve akışkan

Her şeyle aynı ve her şeyden ayrı olan

Bir damlacıktım.

Anlamadığım bu damla

Nasıl kaplıyordu tüm alemi?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.